Edebiyat konuşmaları — 75 inci Sayıfadan Devam — meslekte doğruluk olmadıkca, in- sanlık ondan fayda değil zarar gö- rür. Bunun misali yaşadığımız devir içinde bol bol mevcut: Sanat ve edebiyat, bugün okunması icab eden iyi, güzel ve doğru şeylerden ziyade okunmaması lâzım gelen lüzumsuz şeylere dayanıyor. Orta- da faziletli sanat olmadığı için, onun mükğfatı olan güzellikten de mahrum bulunuyoruz. Acı şey: İnsanlık ta tabiat gibi şeklini çok ağır değiştiriyor. İnsan, her şeyden mahrum kalınca diğer- bin olmak ister; fakat her şeye sahib olur olmaz hodbin kesilir, Bütün terakki, bir saat rakkasının hareketi gibi bu ikinokta arasında devamlı bir gidiş gelişten ibarettir. Sanat eskiden insanlar için din gibi mükemmel ve daha açık bir mah- besti. Dinde mavera ümidi olduğu gibi sanatta da gelecek âlemin gü- neşi olan aşk vardı. Eski devirlerin dine ve sanata bağlı olan insanları dua etmesini, düşünmesini ve istemesini biliyor- lardı. Onlar incelelim derken za- yıflamadılar, kuvvetlenelim derken- de kabalaşmadılar. Fakat ilerledi- gimizi, vehm eden bizler bunların hepsini unuttuk. Eskilerin mantıkı, zekâsı ve kalb saffeti bizde yoktur. Bunun için ne ilhamda samimiyet kalmıştır, ne de meslekte iffet. İhsan BORAN Ayak izleri — 7öicı sayfadan devam — Bazen tenha yerlerde ceketimin düğmelerini çozüp ayaklarının güzel izlerini, küçük parmaklarını, yuvarlak topuğunun izini seyrediyordum. Gömleğimi çıkarmadım gece, bu ayak izlerine sarılarak yattım. Ne yapayım ki izler yavaş yavaş kay- boluyor. İzler kaybolmasın her za- man göreyim diye gömleği bavula koydum. Ayak izlerinin kokusu bü- tün çamaşırlarıma sinsin diye bavu- lu da kapadım. zmirde son geceyi geçiriyorum Yarın onu bir daha görmek sevin- ciyle yatağıma girdim. Gece ken- dimi çamlar da, o göğsümde ya- nakları yanağımda farzederek ha- liyle daldım lâkin sabah olmuyor!.. Yahya GÜRPINAR YE NM Ş, DAŞ Tr >: —— Servetifünunu ziyaret — 79 ncu şahifeden devam — — Hani nerede şimdi 9 Ben bilmem diyeceğim. Fakat diyemiyeceğim. Bunlar hep bura- daydılar. Bu odanın alaca karan- lığında, bu odanın bavasında, bu odanın camlı dolaplarını dolduran ciltlerin içinde, buruda yaşıyan hatıralarda her güu damla damla bir parça duba uçan, ioz olan ve ölen hatıralarda. Kaç kişi kulmuış- tık ve kaç gün için kalmıştık. Sonra, bir varmış, bir yokmuş.. Bu kubbede bir hoş seda bile bı- raktığımıza emin olmadan bir sön- me.. Ahmet İhsan, hayatının yarım asırını temsil eden, bu grupun kar- şısında yanan içinin hesretile; — Ben bu hatıraları kime bı- rakıp da gideceğim ? dedi. Cevap boğazımda tıkandı. Lâ- kayıt ellere, diyecektim. Bu sol- muş fotoğrafileri sabırsız veanif bir el ile toplıyacaklar, güzel bir kadının çizgilerini temsil etmedik- leri için yüzlerine bile bakmıya lüzum görmiyecekler, yırtıp ata- saklar veyahut yakacaklardı. Sonra başka bir fotoğraf gru- punun önünde durduk. Burada 1911 senesinde büyük bir beyet halinde Almanyada yapılmış bir seyahat- te çekilen bir resim vardı. İçle- rinde birer birer ölüleri saydık. Sonra, yine karşı karşıya otur- duk, Hep, biliyor musun, hani şu gün... Fikret şöyle coşmuştu... Biliyormusun, hani şu gün... Ce- nap şöyle demişti. Ve biliyormu- sun, hani Serveti Fünun nasıl ka- panmıştı... Konuştukça sanki koca bir ma- zi canlanıyor, bu karanlık salonu aydınlatıyor ve bize hayat vermiş idealin güneşi tekrar parlıyordu. Konuştuk ve sustuk. Odada tekrar bir ahret kanadının okşayışları vardı ve her taraf yine kararmıştı. Kudsi bir ziyaretin bütün psi- kolojisini içimde yaşamış bir hal- de Ahmet İhsana veda ettim. Ru- humda bir sükün, bir nevi teselli vardı, Hafiflemiş gibiydim. Aşa- ğiki salondan geçerken bizim Ser. veti Fünunumuzun şimdiki sahip ve hâlikleri olan gençler sanki bu ölü muhitte rahat nefes alamıyor- lar gibi, bir ölü odasında seslerini yükseltmekten çekinir gibi, konu- şuyorlardı.. Hüseyin Cahit YALÇIN Servetlfünunun tarihinden hatıralar : Servetifünun kurulduğu 1891 de matbaamız Ebussuud câdde- sinde idi. Hüseyin Cahid Mülkiye İdadisinde talebe idi; orada ta- nıştık. Matbaa sonra Büyük Potta- bane caddesindeki şekercinin ya- nında ve şimdi Banka olan binaya taşındı. Bdebiyatı Cedide orada kuruldu. O taribde Edebiyatı Ce- didenin en genci olan Hüseyin Cahid işe başladı. Abdülhamid'in casusu tarafından orada tekme yedik. Güç bel& yakamızı kurta- rınea Edebiyatı Cedide dağıldı. “Hüseyin Cahid okuduğu mektebe hoca ve müdür oldu. 1908 inkılâ- bında Servetifünunu gündelik ya- pınoa Hüseyin Cahid ilk ateşli yazısını bizde yazdı. Casusluğu lanetliyordu. Bu makale İstanbu- lu yerinden salladı dersem müba- lâga değildir. Ondan gonra Hüse- yin Cahid rahmetli Fikret ve Hüseyin Kâzımla beraber Tanin gazetesini kurdu, daha sonra Tanin fırka gazetesi oldu ve bize bitişik bina yapıldı. Artık tarihi vak'alar devam eyliyordu, saymak uzun olur ve nihayet Lozanda beraber- dik. Herhalde ve muhakkak olan şu varki aramızda yürekten bağ- lılık vardır, asla çözülmemiştir ve çözülemez. Kendisi de irfan be- yatımızın mühim bir temel taşıdır. TAS Veni bir romanın adı- dır; genç bir kalemin romanı, 83 — Şervetifünun — 2367 A ği e