— Ne oldu be 9 Ben, senin tar. lana mı muhtacım f Bende, lüzü- mu olan her şey var... diyordu. Zengin bir adamın bir başka- sinı herşeyini alabilecek vazi- yette bulunduğunu (zannediyor, çünkü ödeyecek bütün imkânları mevcuttu... Şimdi bayımn yamacında du- rürken, Lodovica Ürca kulağına nal şeklinde ve doğuya doğru uza: nen kendi tarlalarına bir nazar aktı. Nalın her iki ucunda, orada uzakta, birkaç ev, bir gölün dur- gun bezi ve onların sonunda ; iler- liyen bir tren : Bu Ardeal'i baş- tan - aşağı Luduş |1|) tan Biatri- ta'ya (2) kadar kateden trendi Ve sonra gözleri aldığı kadar bayırlar, bayırlar tıpkı çoşkun bir denizin taş kesilen kuduz dalga- ları gibi... Ludovica : — Bu dünya ne kadar da bil yük Rabbim! diye düşündü. Ne muazzam toprak! Ve yine de kâfi gelmiyor. > Bakışları, nalın ortasındaki ye- şil otlara kaydı - başakları henüz biçilmemişti * tâ yukarı baktı na- lan izini ikiye bölen kır yoluna - bu onların çiftliği - eviydi. Etrs- fında bir avlu bir kaç fidan ve bütün çiftlik. Batıya doğru onların sahasına tüy şeklinde bir arsa gidiyordu. Bu, eski bir çiftliğin enkazı, par- çalanan etraftaki tarlaların diğer kısmını silip şüpürdüğü bir çift- likten kalan bir parçacıktı. — Botoş'un bu köpek dili, ar- samizı nasıl da berbâd ediyor! Buuu şimdiye kadar görmemiştim bilef Peki! Bunu da yakında içe- cektir o! Eğer bunu da elde ede- bilirsek - o herif gırtlağına kadar borea dalmıştır - etralta eşi bu- lunmıyan bir çiftliğe sahip bulu- nuruz. İyi olur, üç çocuğa elli dönüm. Köyde, kızların yüz gö- rümlüğü para ve hayvan muka- bilinde anâne hâlinde olmasına rağmen, onlar her oğullarına ol- duğu gibi, Marioara'ya da bir his- se vermek niyetindeydiler. O zamana kadar da bir hayli vaktin geçmesi icab ediyordu. Çünki kızın yaşı heniz onikiydi. Fakat, beş - altı senede neler ol- maz neler! (4) ve (4) Transilvanya'da iki ırmak. Botaş'un toprağına el koyabil- seler bile » Lodovica derin göğün geğirdi - tapu işleriyle bir bayli oyalanacaklar, çünki bu toprak parçacığı bile bir kaç kardeşin üzerinde kayıtlı. — Bizim toprak bile tizerime tapulu değil. Ve yarın, öbürgün ihtiyarlayacağız... Kadın sesini bir yadum teef- süfle ıslayarak devam etti : — Simion'da böyledir bizim, ihmalkâr.. Bu işi şimdiye kadar kaç defs bitirebilirdi ! Paralarıda yok değildi. Fakat : «Simion, ebeveyninin yegâne oğ- indur. Mirası ona bırakmasalar, hangi şeytanın ateşine bırakacak- lar, mezara götürecek değiller ya İ» diye düşünmüştüler. «İşlerini bir takırına koymalı, bu ihmalkârlığa lüzüm yok! nasıl olaa, bugün veya yarın gine 0 masrafları görecek |» Kadının kafasında fecii bir düşünce yer aldı : — Ya biri, çocuk beyinli ihti- yarı kandırıp ta Lapu dairesine gö- türürse... Ayakları altından top- raklarını alır... Oğlumuz Valter bunu yapabilir veya başka biri... Kadın : — Evet, bn iyi olur. İyi... Nasıl oldu da Valter'in böyle bir şey yapabileceğini düşündü... Oğlu Valter'in... — Allahım, koyverdikten gon- ra düşünceler nasıl da dolaşıyor... İnsanlar bu kadar kurt olamazlar, Pasulya dolu eteğini topladı, baş örtüsünü düzeltti ve yokuştan aşağı kırdaki güvemlerin tırmala- ladığı ayaklarını okşayan yeşil ot- la yoldan yürüdü. Gecikmiş yaz sonuydu; mısırları henüz kimse kırmamıştı, fakat yeşil yapraklı mısırlar hemen hemen olgundu. Bitmeyen yağmuru, &isi ve ç&- muruyle beraber, sonbahar gelme- mişti daha, Öğle üzerleri yaz gi- biydi, sadece gündüz gibi mehis- bın aydınlattığı geceler uzun ve serindi. Büyük yola kıvranıp eve doğ- ru yollanırken Ladovica'nın önün- de, topraktan çıkar gibi kayın pederi ihtiyar Urcan göründü. Taze traş olmuş, bir şehirli gibi bez ayakkapları ve deri yeleği üzerinde, mısırlık boyunda yürü- yen ihtiyar önüne gelini çıkınca şaşaladı. Sanki durmak istiyormuş gibi bir hareket yaptı ve sonra fakat yine yoluna devam etli : şimdi biraz daha öfkeli: — Hayırlar ola, baba! Kendinin gevezelik etimek ni- yeti belliydi, evde ne var ne yok diye soracaktı. — Fakat, nereye böyle, akşam üzeri 9... — Nereye... Nereye... Südece siz mi gezeceksiniz f Benimde biraz dolaşmama izin yok mut diye ih- tiyar sakalının altindan mırıldan- dı, ve ona hiç bakmaksızın top- rağı elindeki bastonla eşeledi ayakkaplarını peşinden, ihtiyareğ sürükleyerek, bep batıya doğru bakıyor, sanki o teraftan birinin kendisine yetişmesinden korkuyor- du. Kadın, yolda yalnız kalınca onun peşinden bakarak : -— Şeytanın moruğn... diye mı- rıldandı, iyi ki gidiyor yemek ye- mez bari,. Kodurasıca herif... Başka iş yapmıyor ya step, yal- nız oturup tikınıyor, ölmeye de niyeti yok! Eve kadar, Ticud'da evli olan bir kardeşimi, akşam yemeğine n6 hazırlayacağını, tırnaklarının ârasl kurtlanan bir danayı düşündü... Kapıdan girerken kayıu vali- desini Vslterin Karsı Ana ile fısıldaşırken gördü; onlara yakla- gınca birbirine göz kırparken gör- dü; hoşuna gitmedi, lâfı değiştir- diklerini anladı. Ötkeyle : — Bunların aralarında ne olu- bilir? diye düşündü, onları gör- memezlikten gelerek, sundurmanın üst tarafında fasulyayı temizlerken yardım için kendi kızını çağırdı. Yalnız kaldıkları zman, diğer iki kadına fena gözlerle bökarak, kızına : — İhtiyar, nereye gitti? diye sordu, -- Bilmiyorum, benden sakladı. Valter ağabeyimle konuştu, o da ihtiyarı kapıda uğurladı. Ona; sen git, biraz dinlen, birazdan bende gelirim dediğini işittim. Kadın, elindeki yarıya kadar açık fasulya kabuğu ile kaldı, dik- katle kızıu gözlerine bakıyordu. — Başka bir şey işitmedin mi — Hayır. — Peki... dedi, üst dudağını ısırarak. Peki kızım... Ve devam etmek istedi, fakat ihtiyar kadının yaklaştığını görerek sustu. Kendi — Devam gelecek sayıda — 81 — Servetifünnü — 2367