fazı (müdürünün gözlerinde bir ışıkğsönüvermiş, telefon elin- den düşmüştü.sMuharrir, muhbir, musahhih, mürettib, hepimiz' yazı müdürümüz Cevadj Fehmininf et- rafında toplanmıştık. Saadetleri tek başına daha iyi yaşıyobilen Insanlar, felâketleri bir aroda kar- şılamak isterler. Çünkü, “saadet paylaşılmasa da olur, hattâ daha iyi olur; fakat, ayni egoizmi fe- lâketler karşısında da gösterecek kadar cesaret sahibi değilizdir. Yazı müdürü elini masa üzerin deki mizanpaj kâğıdına uzattı, Onun en büyük tarafı Yazan: İaavsı OZANSOY sesi ve gözleri dolu: “— Bu sabah, dedi, saat do- kuzu beş geçe... O gün son Posta'da nöbet- çiydim. Gazetenin şehir tabını çıkarmak için, Atatürk'ün sıhhi vaziyetine aif mutad tebliği bek- liyorduk. Saat 10,30 olmuş, tebliğ hâlâ verilmemişti. Bu gecikme, hepimizi telefonun etrafına top- lamıştı, müthiş ihfimal gitgide daha çok kuvvetleniyordu; fakat, gene de ümidliydik, bekliyorduk. Nihayet, telefon çalınca... Kimse konuşmadı, kimse bir- birinin yüzüne bakamadı; muhar- j rir, musahhih, müretfib hepimiz sanki külçeleşmiştik, oncak vazi- telerimizin başına dönecek kadar fakat bulabildik. Şimdi, bu külçe hâlindeki in- sanlar yarım saaf sonra büyük felâketi bütün şehre yayacak - lan gazetenin sütunları üzerine iğilmişlerdi. Gazetecinin hazin va- zifesi, felâketleri bile paylaşmıya vakit bulamadan, yaymak zaru- retidir. Yarım saat sonra, a sabah büyük felâketi şehire duyurmak- tan ibaret olan işim bitmişti. Ga- zeteden çıktım. Servetifünuna gel- im, o haftanın mecmuasinı ma- kineye inmiş buldum. Ser maki- niste, sadece: *— Makineyi durdurunuz, ka pak ve sayıfa değişecek.. Diyebildim. Sonra mürettibha- neye girdim. Tertib şefi Mehme- din masasına kadar gittim ve or» tık - bir gazeteci de insandır - tahammülüm kalmamıştı. Oracık- ta boşalıverdim. Onu, niçin bu kadar çok sev- dik, ona niçin bukadar çok ağla- dık ? Büyük kumandandı, büyük vatanperver, büyük Inkılâbcı, büyük kurtarıcı ve yapıcıydı. Her şeyini kaybeden bir vatana, her şeyini la: de etmişti; bu kadarla da kalmamış bu vatanı ve bu vatan sakinlerini medeniyetin en ileri seviyesine ulaştırmış, onları hakiki bir “m&- nâ., bir “hüviyet. halinde topla- mıştı. Bir Türk çocuğu yüreğin- deki bu görülmemiş sevgiye ve bu gözyaşlarına sebeb ararsa, işte bütün bunları düşünebilir. Fakat, bir ingiliz çocuğu, bir fransız çocuğu, bir yunan çocu- ğuda onu bizim kadar sevdi, ona bizim kadar ağladı. Pekiama bu nasıl olur Çünkü, Atatürk bütün büyük- lüklerinin üstünde en tam ve en hâlis manâsiyle « Büyük insan » dı da, Büyük dehâ olmak müm- kündür, fakat büyük insan olmak güçtür; her dehânın harcı değil: dir. «*Yurdda sulh, cihanda sulh» diyen Mustafa Kemal, Türk mil- leti kadar, bütün insanlık camia- sının da hayrı için çalışmış, «Türk» ü sevdiği kadar, « insan»ı da sevmişti. Bunun içindir ki, insanlık da onu sevdi; bizimle beraber arka- sından ağladı ve yasımızı paylaştı. 304 — Servetifünun — 2360