Birde, evler yaz günü kırkıl- mamış koyunlar gibi, sizde oldü- gu gibi — biribirine girmiş de. ğildir. — Belliki insanlar tıpkı arı- lar gibi, bazıları kovanda bir arada, bazıları da saçaklardaki sazlarda münferld olarak yaşamak- #a.— Komşunun evi biraz uzaktır. Bizler, gece yürümeyi, ormanın uğultusunu, kurtların ulumasını iyi biliriz. Gecelâri korkmayı. Öyleyse ne diyeyirâ. Karımın söz- leri mi? Başka bir şey mi? Bil- mem ne, arama, evden henüz u- zaklaşmamıştım ki arkama bakma- ya beni teşvik eden bir şey vardı. Bunun, bilhassa gece iyiye alâmet olmadığını bilerek, bakmadım. İçimde bir ağırlık vardı. Sanki biri kulağıma: Arkana bak! Evi- ne dön! diye fısıldıyordu. Korkuy: İs etrafıma, ormanın karanlık sık- lığına bakmıya başladım.Su, meh- tapta süt gibi beyaz olmuştu. Şarkı söylemeye koyuldum. Yarı yolda, terlediğimin farkına vardım. Yavaşladım, her hâlde pek sörâtli yürüyordum. damın evinin yanında, bana, biri beni tâkip ediyormuş gibi geldi. Bir müddet saklanarak yü- rüdüm, gizlice arkama göz atıyor- dum, fakat, yine başımı arkama çevirmeğe cesaret edemiyordum. Tavşanlar gibi sâdece kulak kesil- miştim. Işık görünce, cesaretlen» dim ve dönerek arkama ceşarete baktım. Hiç bir şeyden korkmu- yordum artık. Fakatiçeri girerken kapıyi öyle bir kapattım ki her- ke8 yangın oluyor diye yerinden fırladı; Çok utandım. Adam kalkmıştı, Ocağın yanın- da oturmuş giyiniyordu. Eğileme- diğinden — şişmandı — çarıkia-” rınt giyerken kızarmıştı. Acelesin- den çarığından bir tasma ve be- linden kayış kopmuştu. Öfkeginden karışına çıkıştı. Biraz oturduktan sonra o, bs- na: — Sen önden git! dedi. Benim ağı da ai, dışarıdadır ve daha önce varırsan suya ut! Ben sana yetişirim şu kayışı dikmeye biraz ip bulayım. Karım her geye bur- nunu sokersa böyle olur. Geçmi- şine yandığım dünyası... Ben çıktım. Evin ufku sürdü- ğü müddetçe cesaretle yürüdüm. Fakat, ormana girmez yine göm- leği arkamda geniş hissettim, Kor- ku iliklerime kadar işlemişti. Ö zamana kadar geceleri çok dolaşmıştım, Vahşi hayvanlar ve kötü insanlardan korunmak için iki karışık büyük bir bıçağım, şeytan ve ormanların canavarla- rından korunmak için de, Mer- yem Ana'ya gökten düşen mübâ- rek süre vardı. Bunu hiç bir za- man kendimden ayırmam. Bunu ihtiyar bir büyucüden - bulutlara uysal köpeklermiş gibi emreden - ihtiyar büyücüden almıştım. No- elde yağmur Paskalyada kar yağ: dırıyordu. (Mocan, kemerinden bu: ruşuk, köşesinde heniz mavi bir haç görünen bir kitapçıkardı. Ba- bam kitabı eline büyük bir dik- katle aldı, eline tükürerek, sağ elinin büyük parmağile bir kaç yaprak çevirdi. Sonra hiç bir şey söylemeden Mocan'a verdi, buda onu yerine koydu). Hiç bir zaman karşılaşacağım insanları ve seveceğin yerleri bi- aym Çeşit - çeşit yerler var- Atın kendini paralarcasına yük çekip kulaklarını kaldırdığı ve derin derin goluduğu yerde ba. şını çevirip, arkana bakma! Eğer inilti ve kedi miyavla- ması bile duyarsan, durma, haç çıkar veileri geç, Allahın ve Mer- yemin adını mütemadiyen tekrar- lar! Eğer bunun gibi mukaddes bir kitabın varsa, korkma, sana bir ot bile değmez! Şeytan yanın- dan ateş yayarak geçer, fakat sa- na dokunamaz. Dediğim gibi o zaman korku beni yakaladı. Ayaklarım kesiliyor, bazan kuvvetim eriyor ve bana öyle geliyordu ki bir iğneyi bile yerden kaldıramıyacağım; başka zamanlar bir çelik gibi sağlam, bir anda birdağı kaldıracak kuv- vette ve bir saniyede en büyük ağacın tepesine çıkacak kadar çe- viktim. Nekadar korkmıyayım di- ye cabalasam korkunun o kadar çok beni La hissediyor- dum. Giğmeğe, ileri doğru gidi- yorum, ve eğer utanmasaydım, geriyede dönecektim. Dönmeğe de mi korkuyordum ? Bilmişorum, Evler bulunduğunu bildiğm ta- raftan gözlerimi ayırmadım. Hiç yerde ışık görünmüyor, köpek havlaması duyulmuyor, ho- rozlar bile ötmüyordu. Başka de- falar gece bir ses işitilir, bir ateş görülürdü. Şimdi ise hiç bir şey. Ayın süslediği dağlarda, taş gibi. insanın kemiklerine kader işliyen ıssız bir sessizlik vardı. Beni asıl korkutan şey yere saplanmış olan ağaçların acayip gölgesiydi. Bunlar, bana doğru u- zanan dehşetli bir takım korkunç ellere benziyordu. Bana pek tekin görünmüyor hattâ düşman gibi bakıyorlardı. Şeytanın ağaç göl- gesi olduğu ve üzerine ! basıldığı zaman insanı yakaladığını hatır- ladım. Gölgeleri kıvranmıya, patika: yı bırakıp yandan yürümeğe ko- yoldum. Büyük kıvranışlarla dön- düm. Birden kupalı bir yere sap- Isndım ve yolu bulmak için dö- nüp büyük kıvranışlar yapmam leabetti. Bulup bulmadığımı hatır- lamıyorum. Belki buldum da son- ra yine kaybettim. Durup bağır- mağa başladım: — İoanan.. İoaaaann... beeee! Karşıda Ormanların anası, tekrar ederek bana cevap verdi. Bir daha bağırmadım. Kendi kendime sanki biriyle konuşurmuş gibi bağırarak ; — Gelirse, gelir o... dedi. y bir yığın bulutlar arkasına gizlenmişti, Birdenbire önümde ej- yah bir şey kımıldanıyor gibi ol- du. Bir elimle bıçağı yakaladım, öyle hararetle ki sanını arıyor- dum, diğerile de kitabı aradım. Aradım.. aradım.., Kitap yanımda değildi. Müthiş bir korku geçirdim. O ân o siyah şeyin bana doğru yaklaştığını gör- düm, — Allishım affet, dedim ve haç çıkardım. Siyahlı şey uzaklaştı. Kitabı evde unutmuştum. İlk yapacağım şey: Korkma- maktı, Allahı imdadıma çağırdım. Her duamda siyah şey tekme ye- miş gibi uzaklaşıyordu. Ay, hep bulutlar altındaydı ve iyice görünmüyordu. Açık yerde birdenbire önümde bir ot yığını kayıyor gibi geldi. Bâzen de, önüme dökülen bir avuç ot gibi görünü. yordu. İnönü, Türk bir- liğininin ta ken- disidir. gu 263 — — Sörvetifünun 2356