sünde kanat çırpan bir güvercine benziyordu. Elini temiz kalbinin üzerine koyuyor, kor gibi yanan yanaklarını avuçlarıyla savuyor ve böylece fikirlerinin isyanını yatış- ırmak istiyordu. Bu deliliği için kendi kendine çıkışıp uslu olması ve bu coşkunluğunu yatıştırması- nı tekrarlıyordu. Fakat Radu'nun hayâli ona ha- kim olmuştu. Margareta, o saatde Radu'nun da uyumayıp kendi gibi binbir hayâller kurduğunu biliyordu, O- nun sevgi ve sıcaklık dolu düşün: celerinin nasıl kendini yokladığını hissediyor gibiydi. Uyuyabilmesi için bu fikirleri kafasından uzak- laştırmak istiyor fakat yapamıyor., Onlardan ayrılmıya da kıyamı- yordu. Bazen onu derin bir merhamet bir kasvet, bir keder yokluyordu. Bunun ne olduğunu kendi de bii- miyor İakat gözyaşlarının gözlerini doldurduğunu hissediyor. Başını yastığa gömerek gözleri kuruyun- caya kadar ağlıyordu. Döktüğü bu gozyaşlarında kendi için büyük bir zevk buluyor günki bunlardan son- ra kalbinin hafiflediğini, başının durgunlaştığını duyuyordu. Fakat günler titizlikle, arzu dolu geceler ve muvaffakıyetsilik- ler dolu gündüzter ile geçiyor ve. bütün ev sanki peşinen anlayıp kar- şısından kaçmak imkânsın olan bir İelâkele hazırlanıyor gibi derin bir melânkoliye dalıyordu. Düne kader devam eden neş'e sini Gheorghe'nin annesi bile mu- hafaza edemiyordu. Bâzen sofrada gömülmeğe götürülen bir ölünün arkasından kalmış gibi uzun ve mükedder sükünetler hâkim kalı- yordu. © — Hiçbir defasında Gheorghe'nin mektebe gidişi onları bu kadar hü- Zün içinde bırakmamıştı. Radu gitgide kendini daha kö- tü hissediyor fakat hastalığa galebe çalmak istiyordu. Her akşam büyük bir bardakla kaynamış süt içiyordu. Bu biraz öksürüğünü geçiriyordu. Cesaret- sizlik yine ona hakim olmuş fakat o âlemin meahametine sinirlendiği için bunu gizlemek istiyordu. Ken- dine merhâmetli nazarlar atanlara içerliyordu. Hattâ güzel birAğustos günü akşam üzeri idi. Bir hafta gonra gideceklerdi. Sevimli ana çocukların çamaşırlarını hazırlıyor, gençler ise ağır ağır ormana doğru yürüyorlardı. Radu Margareta ile yanyana yürüyordu. Gheorghe de Ling ile biraz ileride yürüyorlardı. Karşılar rinde, gurupta güneş sanki don&- kalmış, ağaçların yaprakları arasın- da sarkıyor karanlık ormanın üst kışmını ışıkla garkediyordu. — Bükreş'e indiğin zaman Ga- iceni'i özleyeceksin değil mi Radu Yahut ta belki burasını hiç hatır- lamazsın bile... — Neden, böyle göylüyorgun Margareta1.. Fakat gözlerinin yaşla dolduğunu hissetti. Snsup, kıza ke- derle sevimli bir çocuk gibi baktı. Ve onun titreyen, sinirl, kızgın eli Margareta'nın ince parmaklı eline dokundu. Kız elini tutup hafifçe sıktı. Radu'nun kalbi sanki kor- kuyla zıplamağa başladı, hiçbir za- man hisşetmediği bir şey hissetti... bir şey... Buz pervaneler gibi bir şeyler vücudunda hissetti sonra birden kalbini sardı. Fikirleri bu sihirden dona kaldiiar, yüzü kı- zardı, sanki bir sarboşun ki gibi. Güneş sık ağaçların gölgesine daldı. Karşı yamaçtan tok ve ağır hayvanlar iniyor... Tarlada çalışmış olanlar dağınık ve yorgun evlerine dönüyorlardı. Gökün düz mavili- ginden ilâhi bir süküngt olgun tarlaların üzerine çökmüştü. İkisi de bu izah edilmez dere- cede ki tatlı yükün altında biribi- rinin hislerini kendilerinde hisse- derek, büyük ve mübarek süküneti lâfın ağırlığı ile bozmaksızın, fikir- lerinin deli ve bitmez tükenmez nasihatlerini dinliyerek, haylag â- dımlarla yan yana ormanın karân- lığında uzayan yokuşu çıkıyorlardı, birden Eedad Meşe dedikleri büyük ağacın dibinden Gheorghe'nin şen sesini duydular: — Çok yoruldun, Radu. Onu artına al Margareta, kalbi burnun- dan çıkacak! Gheorghe çok neş'eliydi. Radu' ya bir orman şiiri yazmasını Ticâ ediyordu; Hiç olmazsa binlerce in- san ve kendilerinin çok defalar istirahat ettikleri bu ihtiyar ağaç için bari bir kıf/a yazmalı, Ona bir kalem ve kâğıt uzatıyordu... — Haydi. Rada, ilham al... Ak lah aşkına... Şiir yazmağı bilen bir kimse, böyle bir ağacı terennüm etmez ise yazık olur... Fakat Radu keyifsiz, hasta ve yorgun göründü. Arzusunu tat- min etmek istemediğini gören Ghe- orghe bir tarafa çekilerek ilham almış gibi hava takınıp kalemini ağzında wlatıyör. biraz düşünüp kalıyor ve yazmağa başlıyor. — Göreceksin, nazlı küçük, il- hamın perisini şimdi nasıl çatlata- cağım... Bizde şiirler yazabiliriz istersek .. Orman'a bir kâtiye bul! — Harman! — Bu çok kötü daha güzel bir tane var. — Yaman, Zaman... — Bravo... bana işte bu lâzım- di şimdi. İlham perisi, beni utandırma- man için kendini tut! Bütün grup onu bekliyordu. Gheorghe bir dakika sonra ba- şını kaldırıp okudu: İHTİHAR AĞAÇ'A Ne uslu ve ilâhisin, Sakin dallarının beni kucakladığın zaman Hikâyeler dolu bir yersin Hasretini çektiğim, ey orman, » Sevimli ağaç, ne hazin şey, Okumak bilmediğin Ne kadar isterdim, hey, Sana Bükreşfen mektup yazmak. Kardeşleri, Gheorghe'yi tebrik ettiler, Radu gülerekten onun göz. lerine baktı; Gheorghe bunun oşa- ğı yukarı Radu'nun başlayıp devam edemediği bir şiirden olduğunu iti- raf etti, Ortahık kararmıştı. Biraz stir'atli adımlarla eve doğru yollandılar. Hava serindi, onları şofre bekli- yordu. Râdu yine yemeden erkenden çekildi. Gheorghe ve annesi peşin- den geldiler. Merak ediyorlardı. Radu'nun başı agtıyordu. İncit- mişti, Ellerini ve boğazını sirke ile oğuşturup başına patates parça- ları bağladılar. Radu biraz serin- lediğini söyliyerek yatmak istedi. Gheorghe ile beraber kaldılar. Ar- kadaşı biraz okumak istedi, fakat kendinini yorgun hissettiğinden mumu üfledi ve uyudu. Odanın sâkin karnlığında Radu Margareta'yı düşünmek istedi. O. nun kelimelerini ve güzel el sıkı- şını hatırlamak istiyordu, Fakat, — Devamı gelecek sayıda — 79 -— Servetifünun — 2333