SERVETİFÜNUN H. Nazım, imzasile Meşrutiyetten evvel Servetlfünun Edebiyal ailesinde Riymetli yazılar yazmış olan Reşit Beyin Yenil Sabah refikimizdeki (Ha- Uralarım) makalesinden alınmıştır : Bu on dört sene zarfında ben- ce şayanı tezkâr olan şeylerden biri de Servetifünun hareketi ede- biyesine iştirakimdir. Ahmet İhsan beyle aramızdaki yarım asırlık bir musrefs vardır. Mektebi benden iki sene evvel bitirdi. Servetifünu- nu mektepten çıktığım sebe neşre başladı. Fakat bu mecmua bidaye- ten edebi olmaktan ziyade fen- ni idi. Zaten ismi de bunu istil- zam ediyordu. (*) Tevfik Fikretin orada kısmı edebi idaresini ka- bul ettiği gün edebiyatımızın "tekâmülü tarihinde ciddi bir merhale olan hareketi edebiye başlamış oldu. Bu genç şairi de gok eskiden tanıdım. Zannediyo. rum ki o mektebi Sultaniden şehadetname aldığı sene ben de mektebi mülkiyeden mezun ol- muştum. Tevfik Fikret o zaman istişare odasına devam ediyordu. Sınıf arkadaşlarımdan merhum Adnan da ayni odada yer bulmuş- tu; onun delâletiyle İstinyeli Nuri beyle birlikte istikbalin o sevimli üstadile de tanıştım. Şurada bura- da bilhassa şairin mektebi sultani arkadaşlarından merhum Nurullah beyin evinde buluşur, görüşürdük. Kitabet dairesine memur ol- duğum zaman Namık Kemal beyin oğlu Ali Ekrem beyi orada buldum. Aramızda derhal bir uhuvveti edebiye hasıl oldu. Ba- basının adı edebi omahfillerde kendine pişrev olan Ekrem bey zamanın şüera ve üdebasının hemen hemen hepsini tanıyordu. Bir gün (A, Nadir) ismiyle Serve- tifünuna eser gönderdiğini söyli- yerek beni imtisale davet etti, Ben de muvafakat ettim. İlk ese- rime mevzu namı müstear Ahmet İhsanın malıdır. O zamandanberi (H. Nazım) müstearını terketme- dim. (9) Reşit kardeşimizin burada bu sözlerini düzeltelim. 1891 - 1907 de çikan Servetifünun ilk nüshadan itibaren Nabi zade Nazımla beraber işe başlamıştı. Nabi zadenin edebi muasırları ve romanı edebi tarihimizde yer almıştır. 207 — Servetifünun -—- 2326 Halid Ziya, Cenab Şehabed- din, Suad, Cahit, Hüseyin Dâniş Süleyman Nazif, Faik ÂL, Ah- met Hikmet, Saffeti Ziya, Celâl Sahir beylerle de Servetifünun matbaasında tanıştım. İsmail Safa ile daha evvel görüşmüş, Rıza Tevfik, Süleyman Nesip (Sami), ve Siyretle mektepte beraber bulun- muştuk. İlk mülâkatımızda ne mübahaseye ne de müzakereye lüzum hasıl olmadı; her birimizin zihinlerinde yekdiğerile teve'üm gibi tevellüt eden edebiyat idea- line zaten sarılmıştık. Gâh takdi- ren gâh tezyifen «Servetifünun edebiyatı denilen tarzı edebiyi yaz- dığımız eserlerle meydana koyduk. İttihaz ettiğimiz edebi mes İeğin nazariyatından, hattâ kendi aramızda bile bahsetmeğe lüzum görmüyorduk; hedefimizi eserleri» mizle göstermek fikrimizce en gü: zel, en açık ve en doğru yoldu. Fakat bir kısmı eskilik mtitaaasıbı, bir kısını da yenilik hasudu olan iki nevi hasımlarımızın tezyif ve tecavüzleri tahrif ve iftira dere- celerini bile geçmeğe buşlayınca mesleğimizi müdafaa lüzumunu hissettik Servetifünunda «Müsaha- bei edebiye» namiyle bir sütun açarak orada her birimiz hakikatı hali tebyin edecek derecede izahat ile muarızlara cevap vermek değil, fakat halkı tenvir etmek istedik. Nihayet edebi mesleğimizin esaslarını bir kül olarak teşrih ve izah edecek, vücuda getirmeğe çalıştığımız edebi hareketin edebi- yatımız tarihindeki mevkiini ve hakiki mahiyetini gösterecek su- rette bir makale yazmak vazifesi arkadaşlarım tarafından bana tev: di edildi. Bütüu bir Servetifünun nüshasını işgal eden bu makale o zaman evidda ve husamamız üze- rinde ehemmiyetlice bir tesir hu- sule getirmişti. O makaleyi bu- rada tekrar ebmeği lüzumsuz ad- dediyorum, Arzu edenler Serveti- fünunun 18 şubat 1314 tarihli nüshasına müracaat edebilirler. Şimdi yalnız mesleğimizin mevki ve mahiyetini hülâsaten beyan edeceğim; o zaman ne istemiş ve ne yapmış olduğumuz sulağşılacak- tır, Bir kısmı eskilik müteaasıbı, bir kısmı yenilik bhasudu dediğim muterizlerimizin husumetleri 86- bebi ayrı, fakat davaları birdi: Kısaca «arap edebiyatını taklit edelim> diyorlardı. Halbuki bizim en eski şiirlerimiz bulunduklan asırda, bile membaı kurumuş olan arap şiirini değil henüz devri ke- malinde bulunan İran edebiyatını taklit ile işe başlamışlardı. İşte Ziya paşa «Harabat» ünvanlı mün- tehibat mecmuasının edebiyatımız tarihinden de bahseden mukadde- mesinde : Ettim şüerayı Rumu tahkik Asarü zamanlariyle tatbik Gördüm almuş halef, selef hep İran şüerasına hölef hep. Evvel söze başlamış Nevâyi Taklit ile Farisi edayı Gelmiş şüerayı Rum peşin Kılmış o odada vezni tayin Diyor. Türklerin İran eğebi- yatına inhimâkine Mevlâna Ce- lâleddini Rumi'nin meğsnevişile Yavuz Sultan Selimin divanı en parlak delillerdir. Şiirimiz bir kaç ösir bati bir tekâmülle İran şiirini taklit et- tikten sonra Nedimin himmeti, daha doğrusu Üçüncü Gultan Ahmet devrinin iktızasiyle bi - raz türkleşmiş ve daha &gonra Enderuni Vasıf ta şiiri mahalli ilhamlardan behredar etmeğe çü- lışmışsa da edebiyatımızı millileş- tiren tekâmül hareketi ancak ge- çen asırda mahsüs bir sür'at peyda edebilmişti. Şinasi, Ziya Paşa, Nü- mık Kemal, Recaizade Ekrem ve bilhassa Abdülhak Hâmit bu dev- rin en parlak simalarıdır. « Jervetifünun Edebiyatı » de- dikleri « Edebiyatı Cedide > bu tekâmülü bir merhale daha ileri götürüyordu. Husamamız da işte bu asırda bize edebi terakkiyatı- mızı Arap edebiyatını taklidde aramayı teklif ediyorlardı. Biz de dedik ki «Bdebiyatımızın te- kâmüli tahavvüllerine - maziye doğru ric'at göyle dursun - hattâ bir istirahat vakfeşi bile tahsy» yül etmek hayatı temdit için küremizin hareketini tatil tarikini aramaya benzer.»