'Tabiat ber adama kendine bas bir yüz verir. Bir ağacın üzerinde biribirine tamamiyle benziyen iki yaprak bulunmadığı gibi, dünyada biribirine mutlak surette benziyen iki adam yoktur. Fakat, içinde gündelik hayatın geçtiği dar yatakta, en sonunda, inganlur, çakıl taşları gibi yontul- makta, hepsi biribirine benzemek: tedirler. Ve bu yontulmayı şahsi- yetleri ile öderler. Aktörün özrü en saf şeklinde çocuklarda tezahür eder. Onların tip kabiliyetleri eşsizdir; oyunia- rında hayallerinden geçenleri tü- hakkuk ettirmek için dayanılmaz bir ihtiyaç görülür; bu ihtiyaç hakiki surette yaratıcıdır. Çocuklar dünyavı bizzat keşfetmek ve ye- niden yaratmak isterler, Kendile- rinden bu hakkı almak istiyen öğ- retime karşı isyan ederler, Onları içinde boğmak istedikleri tecrübe- İere ihtiyaçları yoktur. Şitnşek #üratiyle bütün gördüklerine imti- sel eder ve her şeyi arzu ettikie- rine geçirirler. Muhayyilelerinin kuvveti mani tanımaz. Şu kan&- pe mif Bir trendir: Düdük çalan ve sarsılan lokomotif işte duman ealıveriyor. İşte memnun bir yolcu, bir kompartımanın penceresinden baş döndürücü manzarayı seyreder, işte ciddi bir memur biletleri kon- 1 ni benzerlerinin sıkı kalabalığı içinde, fantazisine uyarak, bir çekilden diğerine atılmak için dayanılmaz bir arzu duyar. Doğuşta mevcut oldukları halde hayatın telkin et- memiş olduğu istidatlar, o zaman, siyah kanatlarını açer ve onu uzaklara, çok uzaklara, tanımadığı dünyalara, kendisine tamamiyle yabancı maceralara Sürükler, Ve orada değişmenin bütün hazlarını, ihtirasın bütün mestisini, hayalin bütün o ele geçmez hayatını yaşar. Biz eğer hakikaten Tanrının modelinden yapılmışsak, kendimiz- de onun yaratıcı hararetinden bir şeyler bulunmak lâzımdır, Ve işte belki bundandır ki şanatte, hayatı, bütün elemanlariyle yeniden yara- tırız, ve daha ilk gününden, ese- rimizi taçlandırmakla işe başlıya- rak, insanı kendi modelimize göre yuğururuz. Ben tiyatronun o ölmezliğine inanıyorum. Gençliklerini gizli bir şekilde kendilerinde muhafaza et- miş ve bunu herkesten gizliyerek onunla ölünceye kadar oynamak için insanlarda ayrılmış olanlar için tiyatro en iyi melcedir. Fakat ayni zamanda, drams- tik sanat, bizi hayatın riyalarından knrtarır, çünkü aktörün vazifesi, taklit yapmak değil, kendini orta- ya koymaktır. Biz bugün, Okya- nuslar ötesinden işitebiliyor, görü- yor ve uçuyoruz, Fakat kendimiz- den ve benzerlerimizden yıldızlar kadar uzaktayız. Aktör bu uzak- lıkları tanımaz. Şairin ona uzattığı ışık sayesinde, o insan ruhunun, kendi ruhunun, kendi ruhunun keşfedilmemiş uçurumlarına eğilir ve orada harikalı değişmesini ta- mamlıyarak, elleri gözleri ve ağrı mucizelerle dolu olarak meydana çıkar. O ayni zamanda sanatkâr ve sanat eseridir. Realite ile hayal arasında yer almıştır. Ve ayakları» nın her biri, bu iki sahadan biri üzeriudedir. Aktörin kendi kendine telkin kudreti o kadar büyüktür ki yalnız dahili ve ruhi değişmelere değil, ayni zaman hiç bir vasıtaya müracaat etmeden harici ve fizik değişmelere de ulaşabilir. Tıpkı, basit insanlar arasında muhayyile kuvvetiyle İsanın hayatını taşıyan bir adamın ellerinde ve ayakların- da yaralar açılması nevinden mu- cizelere rastlandığı gibi. Aktörün, yüzünün, tablatinin, duruşunun, bütün mevcudiyetinin manzarasını değiştirerek, uzak ve mubayyile eseri bir mukâdderat vesilesiyle, bizzat ağlıyabileceğini söylerken Shakespeare de bunu kastetmektedir. Max Reinbardt trol ediyor. Yerine varılmıştır Bir hamal, soluk &oluğa bir yastığı otele kadar sürükler ve ilk rasle- nan bir koltuk, otomobil olup ha- rekete gelir. Bütün bunlar nedir? Tiyatro, tiyatronun ruhudur. Model alınacak bir temaşa sanatidir. Ve bütün bunlarda, her şeyin tiyatro- d& olduğu gibi oyundan ibaret olduğu ve seyirciden yalnız hazır bulunmasını değil, ayuru hakimdir; son derece ciddiyetle yürütülenni zamanda gükün içinde bütün ha- raretiyle elbirliği etmesini icep ettiren bir oyun, Aktördede vukua gelen ayni şeydir. Seyirciyi unut- tuğu iddiası bir masaldır. Heyeca- nınıu en yüksek zirveğine ulaştığı anda, bin seyircinin nefeslerini tutmuş bir vaziyette, gergin ve ürperişle kendisini takip ettikleri kanaati, onda en mahrem varlıgı- nın son sedlerini de yıkar. Tiyatro ve nasyonu bizde en erken çağımızda başlar. Kısa bir hayata malik olan insan, kendisine okadar. yakın ve bununla beraber o kadar inanılmıyacak kadar uzak Afrikada Harp Bingazide hir sokak ve yerli ahali 215 -m Servetifünun — 2326