TİYATRONUN İSTİKBÂLİ | Yasan: Louls JOUVET |” p— —e | Serim: BE ÇÖLGEÇEN| ROYA bitmiş. Yazıhaneme henüz çıkmıştım, Birden- bire Pierre Rencir içeri gir- di. Her zaman olduğu gibi iş hakkında görüşmek istiyordu. Kendisine: — Bugünkü Tiyatronun istik- bali nedir? dedim. Bana biran sâkin bir edâ ile baktıktan sonra: — Bundan sana ne'Tdiye cevap verdi. — Çünkü bana öyle soruyorlar. — Ciddi kimseler mi — Çok ciddi. — Öyleyse onlara bunu öğren- meleri için daha elli sene bekle- melerini göyle. » o—İyiya, tam üstüne bastın. Bekliyecek zamanları yokmuş. Şim- di bilmek istiyormuş. Biraz düşünür gibi oldu ve bana: — Nereye gideceğimiz aslâ bi- lemeyiz; Fakat nereden geldiğimizi söyliyebilirsin. Bu da kâfi, — Evet, bu da bir cevaptır. — Netice itibarile zamanımızın bir yenilik devri olmadığı muhak- kak. En doğrusu da but — Bizler çığır değiliz. — Hiç bir guretle, Bu tarz konuşmayı sevmiyen Renoir, yani neticesiz muhavere- den hoşlanmıyan dostum, derhâl o- dadan çıktı, Yalnız kaldım. Ken- dime guğl sormak âdetim olma- makla beraber; «Tiyatronun istik- bali nedir? diye düşünmiye baş- ladım... Profesyonel adam, kendi mes- leği kakkında bir fikir beyan oet- 124 — Servetifünun — 2319 miyen davet edileceği zaman, der- hâl mesleği hakkındaki hususi te- lâkkisini düşünür. Ve muhakemesi yalnız şahsi tekniğini seleflerinin tekniğiyle mukayese eder. Tiyatro adamı için, istikbalin tiyatrosu bizzat kendisinin yaptığı veya yap: tığını iddia ettiği tiyatrodur. Ve gayrişuuri sanat kaidesi olarak biz- zat kendi zevklerini veya kendi İş metodlarını verir, İşte insanın bir şey söylemeden bunu kendi kendine itiraf etmesi çok mühimdir. Hattâ tiyatrd ada- mına guâl sorduğu zaman, muh&- tabının basiretine bunu itiraf et- mesi zaruridi. İnsan ancak lâkay- diyle veyahut daha ileri bir safha olarak tecezziyle ölür. İşte 80 se- nedenberi tiyatro böyle bir tehdit altında bulunuyordu. O vakte ka- dar asaletini muhafaza eden bir convenlion'un tecezzisi, seyircilerin lâkaydisi, ve umumi idarecilerin (belediye v.s.) alâkasızlığı. Tiyatro ancak himaye ve muhabbet gördü- ğü zaman verimli olur, yoksa lâ- kaydi karşısında büzülür ve uyuşur. Orta zamanlarda dinin tesiri altında allegorik ve sembolik bir şekilde inkişaf etmeğe başlıyan dramatik, şiir ve reslizmden doğan bu sahte ahkâm - yani halka ak- türlerin ve müelliflerin arasındaki ti. alağmı. - XVIlnci asra ka- dar hiç görünmiyen bir tekâmül ve vüzuh mertebesine vasıl olmuştur. Bu bizlere olan bir misâl teşkil et- mektedir ki, o da yazının ve icra tarzının mânevi bağlarla birbiriyle kaynaşmasındân ileri gelmesidir. Sonraları yavaş yavaş tekâmülü içinde inhilâle yaklaşan tiyatro, birbirini takib eden muhtelif de- virleri aksettirmiye başladı. Mari- vaug, Voltaire, Beaumarehais, son- ra Hugo, daha sonraları Mueset, Alexandre Dumas, Emile Augier ve Eugöne Manuel halka yaklaşa- rak onların hislerine, düşüncele- rine. eserlerinde tercüman oldular. Hattâ daha ileriye giderek Zola ve Oscar Metönier'nin dilinde ko- nuşan tiyatro bu suretle de realisti örnek edinerek, hakiki kalıbını n&- türalizmde buldu. Artık serbest tiyatro (ihddire Hbre) doğmuştu. İspatı mümkün bütün hakikat- lara meraklı ve mütecessis olan bu devir, moderni - bisiklet ve gramofonlu - kendine örnek tut&- rak tezli ve içtimai piyesi meydana getirdi. Bu suretle de fikri tiyatro meydana gelmiş oldu. Tiyatro ar- tık harekâtında serbestti, Tiyatronun bu serbestliği ga- ribe yol açtı. Dekoru irköâr etti, her şeyin aslını aradı. O kadar ki kapı, pencere, nebat, fıskıye, et, canlı mahlükat, her şey aslında sahneyi istilâ etti. Amele çarpışmaları, grev, işsiz- lik, aile, boşanma, elfilis, feminizm o zamanın en mühim münakaşa mevzularıydı. Tabiatiyle bu mev-