ya vereceğine içine çekip kendi zehiriyle kendini zehirliyordu. En- dişeli görünmeğe de gelmezdi. Genç ve oynak olau karısı Catita'ya bile, birine söyleyebilir (diye hiç bahsetmemişti Kör Vastru Cerita'ya: — Ben her şeyi görüyorum, efendim. demişti Kadın sararmıştı çünkü köyün kâtibi ile arası iyi idi ve kocası kıra gittiği zamanlar dostunu kâa- bül ediyordu. — Efendim, ben ölümün geli. şini de bilirim bu çirkin karı rüz- gârla beraber gelir ve siyah ruhlar dalgaları yağar. Kadın bir az sevindi. Kör, te- sadüfen; kimseyi kastetmeden ko- nuşmuştu. — Ve sen, işte olduğun zaman, efendim, ben evi bir köpek gibi beklerim. Kadın göğsünde yeni bir sancı hissetti. — Eğer ölüm, senin öküzüne gelirse, onu tâ dünyânın öteki u- cundan duyup, hayvanları iyi bir yere saklarım. Kadın telaştan kendini alamı- yordu. Kendini kastetmemişsede, bu kör, büyük bir belâ idi. Eğer ölümün kanat seslerini bile duyarsa, aşkın dâima yüksek sesle fısıldanan kelimelerine ne diyecek- ti ? — Ve öldürenlerin bitmiyen azablarını duyuyorum. Yoşca etinin dikenlendiğini his- setti. — Arpad Zoltan'ı öldürmüş o- lan Tudoraş'ı hâkimler affetti. Fa- kat onun ruhu? Vay hâline! Ruhu, kor üzerinde gibi vücu- dunda tepreniyor ve bunu benden başka kimse görmüyor. — Ben, kötülerin ölümünden sonra çektikleri çileleri de biliyo- rum, Bak Roji kocasını aldatmıştı veonunda bundan haberi olmamıştı. Köyde bilmiyordu, Fakat şimdi hâli yaman! Günahı işleyen kemik- leri yeniden yanıyor ve öptüğü diş- ler, sıtmelı gibi titriyor, Kadin, bu körü yoketmeyi ken- di kendine söylendi. Az bir zaman içinde kör Vastru köyün en meşhuru olmuştu. Bütün hasialıkların doktoru, bülün ik- tidarsızlıklara usta, ve hattâ daha ziyade, kendisi büyük bir büyücü olüp keder bağlayıp, sökmekte bi- 'risik olmuştu. Sevilenleri, bıcakir, kuşakla, kır- mız; biriplikle uzaklardan getirebi- yor ve aynı faziletle feci, hastalık veya kötü kadın gibi fenaları evden usaklaştırabiliyordu. Ve da- hg neler; Yarı şirürg meharetini elde et- mişti: İnsanların çıbanlarını degi- yor hayvanların şişkinliklerini in- diriyordu. Bütün otlardan ilâç yapmasını öğrenmişti; yarasa tüyü ile tütsü yapıyor kırlangıç yavrusu ile büyü- den imanı sınırabiliyordu. Şeytanı öyle bir hâle getirmişti ki, bu, yorgan altına girer gibi lâhna yaprakları- zın içine gizleniyordu. Ve kör gör- meden, ayın ışığında her sihirli çe- yi söküyordu. Segedin civarındaki bütün büyü- cülerin büyülerini bozuyordu. Ona insanlar kalabalık geliyordu, yakın köylerden de çok uzak mesafeler- dende, gece hududu kaçakçılar gi- bi geçib, erkekli - kadınlı, çoluklu - çocuklu ve hattâ hayvanlarını bile getiriyorlardı. Dertlerine derman igin geliyorlardı. Yoşea'nın avlusu hediyeler doluyordu. Kör, yediği ekmeği bihakkın ödemesini biliyor- du. Fakat Yogca'mın karısı Catita onu görmek istemiyordu. Kör, bir doktor gibi ruhunun derinliklerini, göğsünün altına bir ayna koymuş gibi yokluyordu. » Ve kadın, papâza koştu... — Peder, elini öperim. Bu &- dam, köylüleri kiliseden uzaklaş- tırıyor. Fakat papazın çok sevdiği bir köpeği vardı bu da hastalanmıştı. Onun tek başına bulunduğu evde yegâne canlı buydu. Ve bu köpeği, şehirde, bütün baytarlara götürdüküen sonra bir de meşhür köre göstermeyi tagarlıyordu. Kadın, sevgllisine koştu: — Bu herifiu kötülüğü yüzü suyundan artık büluşamışacağız... Adam, gülerek: — Eyh... Artık kâfi değil mi * Benim de evlenmek zamanım gel- di artık... dedi. Kadın, hiç bir şey söylemedi. Her şeyi anlamıştı. Fekat ertesi gün Seyedin'in yo- lunu almıştı. O, bu taraflarda bü- yümüştü ve ihtiyar bir teyzesini hatırlamıştı. * Oradan yalnız dönmedi, teyze- sini de getirdi. Bu, o kadar Ihti- yar değildi ama çok az konuşu- yordu. Arada sırada bir söz söylü- yor bu da genç olan adama ders olacak bir söz oluyordu. Çok zayıf ağır kemikli, alnı gözlerin üzerin- de kubbelenmiş tıpkı dolu bir tor- ba gibi, daima düştinceli duruyordu. Bu kadın, derhâl kör ile ahpab- lık teessüş etti. Ve bütün gün kör anlatıyor o ise dinliyordu. Fakat, Yoşca kızdı. — Bu ihtiyar karıyı başıma getirdin ? Catita masumiyetle : — Vastru'yu düzeltsin diye... ne diye — Ne?” diye ürktü. Ve kadın sesinde ayni masu- miyet ona anlattı. Zavallı adam genç yaşında pek fena vazlyettey- di, Segedin taraflarında, anadan kıza söylenen körlük tedavisini becerebilen kadınlar vardı. — Yok, dedi Yoşca, bunu böyle bırak! Köylü, hesabını yapmıştı. Vaat- ru'nun bütün fazileti körlüğünden geliyordu. O, yeniden iyi olup ta, her in- san gibi insan olur ve nazarını her günkü eşyalar üzerinde gezdirirse metelik etmezdi. Tabii, avlunun içindeki bereket- te körün e ei perde ile beraber yok olaca Fakat, herşeyi ie kör, Se. gedinli kadının marifetlerini de öğrendi. Ve bunu öğrenirken daha şifâ korkusu onu kendine bırakmadı. O, gözleri düzelirse pek kâr etmi- yecekti. Onun da kaderi, haydut. lar gibi, karanlıktan servet yapmak- tı1,. Hemdene servet... Sâüdece zekâ ve İazilet kaynakları. Fakat yine tecrübe edecekti. Işık hevesi içini, bir geyik derisi gibi okşuyor ve dışardan mangal dumanı gibi göz- lerini kapatıyordu. Ve kendini o kadının eline teslim etti. * Fakat paskalya günü fevkâlâde bir şey oldu. Papazın köpeği ku- durdu. Ve köylüleri köpeğin fecas- tı değil de papazın feryadı mü- teessir etti. Paskalya günü, papas ehramdan vaaz etmeden hayvan- lara insanların beslenmesi lâzım gelen sevgiden bahsetti ve daha sonra kapı kapı dolaşıp her köy- — Lütfen sayfayı çeviriniz — 311 — Servetifünun — 2307 |