RTA çağ kanunlarından iti- 4 baren bugünün ihtiyaçlarını . göz önünde tutarak meyda- i na konulan bütün medeni nlardı. kadının ehliyeti hukukiyesi “inkâr edilmiştir. Onda hiç bir teşebbüs iradesi bırakılmadığı, muasır medeniyet öz gibi bizim kanunlarımızda da : aber ınemleket müdafaasına kadar müş- “terek işlerde tam bir kudret ve liyakat , gösteren kadını, medeni kanun ile tah- 5 Doğurduğu çocuğunu atiye hazılı- yan bir kadın, ömür mahsulünün istik- balini temin etmek için bir iş tutmak “veya bir sanat icra edilebilmek serbes- 'tisini haiz değildir. Bunda, kocanın rızası değil, doğru- dan doğruya müsaadesi lâzım geliyor. Kadının cemiyetteki mevkiile bu müey- dın, dul bir kadının, hukuki ehliyetine tamamile sahıb iken evli bir kadının bu hakkı istimal edememesi bir garibe o- İuyor. Tenbel ve daha az zeki bir ko- tanın aile birliğinde karattığı istikbali, bizde, ve daha şiddetlisi Alman medeni anunlarında kalmıştır. cp i © Alman kanun medenisinin 1368 inci “maddesile kadının ehliyeti hukukiyesi son derecei şumulile takyit edilmek- tedir, Alman mahkemelerinin de mu- “vafakati temmesile Almanyada evli bir kadın, sai ve amelden ve şahsen bir vazifeyi veya taahhüdü ifadan, kocası tarafından menedilebilir. Halbuki; İn- igiliz kanunlarında elli senedenberi evli bir kadın bütün haklarına sureti mutle- kada sahib ve bütün iradesini istimalde erbesttir. Bu sistem 17 Femmuz 1919 tarihli bir kanunla İtayayaya da idhal edilmiş ve sair medeni cemiyetlere de anuncu köşesi yide, yekdiğerine zıddır. Bekâr bir ka- KADIN HAKLARI Belki de bu kanunlar yapılırken yak nız erkekler fikirlerini ve nazariyelerini dermiyan etmiş olacak ki, cemiyette ka- dının mevkiine karşı ailede kocanın mev- kini daha hâkim ve kuvvetli bırakmıştır. İsviçre kanun medenisinin 160'ncı maddesinden mülhem olan Türk kanun medenisi, |50 nci maddesile kocayı aile birliğine reis tayin etmiştir. Kanunla izafe edilen bu riyasete, kocalık tefevvuk ve nüfuzunun teyidi olup kocaya, karı- sının emvali üzerinde istediği gibi ta- sarruf selâhiyetini vermektedir. Ayrıca da kocaya; ailede (kadını şahsen alâ- kadar eden hususata yani, hayat içtimai- sine, mubaberatına ve ev haricindeki iştiğalâtına kadar nezaret etmek ve ka- rışmak ve ev intibab etmek hakklarım da bahşeylemektedir. Şu hale göre umu- mi manâda kadını, sandık ve dolabla- nn (anahtarlarını hıfzeden bir ev bek- gisi (o addetmektep başka türlü tanıma» ğa imkân yoktur. Binaenaleyh bu şe- rait altında yaşa” mağa mahküm et- tiğimiz kadın, bun: dan on dört sene evvelki (o değildir. Medeni o dünyada kendisine aid mev- kii ve vazifeleri müdrik ye bunu yapmakta, O yapa- bilmekte ehliyet gösteren kadın için, bugünkü tekâmül bünyemizde şunları da düşünmeliyiz. Ruhan anlaşamamak, fikir telâkkilerinde ayrılık; hattâ, bedii hisler- de imtizacsızlık ve ilâh gibi hususatta her iki taraf için de, bir cehennem azabi derecesinde elim olan birliğin devamı; adaletteki müvazeneyi de haleldar ede- cek müesserattan olmaz mı? Bilhassa : boşanma sebeblerinin sera- haten mevcud olduğu meselelerde bile formalitenin uzunluğuna, ahlâk üzerinde büyük rahneler açtığına ve bu yüzden facjalar husule geldiğine de kesretle şa- hid olmuyor muyuz? PASTEL Fırtına OGUK var... Öşüyorum.... İliklerimin, etektriklenmiş gibi çırpındığını hissediyo- rum. O sıcak ve bunaltıcı yaz günlerinden sonra gelen bol yağ- murlu gonbahar başladı. Pençeremin önünde geniş kol- tuğa (Oturmuş, oTopdöşambrina, kıskanç bir temellük ile sarılmış. gözlerimin önüne serilmiş büyük ovayı seyrediyorum. Yer, yer, ça- murlu su birikintileri geniş yeşil bir halı üzerindeki yırtıklara ben- ziyor. Sabahtan beri yağan yağmur durmuş, etraf, sarımtırak bir yeşil renge bürünmüş, bütün bu parlak- lık, için için ağlıyan, fakat gülmek mecburiyetinde olan, bir halk kadının, es'li ve boyalı yüzünü andırıyor. Ta uzaklardaki, sırtın üstünde bacası hafif, hafif büten bir köylü kulübesi var... Bütün bu boşluğa, göz alabildi. gi kadar genişliğe rağmen, içim, kapanık,.. Sanki demir bir el kal- bimi sıkıyor. Nefesim darlaşıyor, haykırmak, derin, derin nefes ala- rak içimi boşaltmak istiyorum. Kimbilir nereden kopup gelen, geçtiği yollarda tesadüf ettiği mâ- nilere kızan rüzgâr, bırmudan ulu» yarak, bütün kızgınlığını zavallı, köylü kulübesinin titrek dumanı dan alıyor ve onu, sağdan soldan tokatlıyarak âdeta, şaşkına çeviri- yor. Kocaman ve eski evimin tah- ta kapıları sanki, bu haksızlığa isyan eder gibi, inim inim inliyor ve sağır gürültüler bırakarak dövünüyorlar, Rüzgâr, büsbütün kıziyor ve bu sefer hırsını kendine isyan etmek — Devam: 237 inci sayıfada — Hele bu arada, hiç bir günahı ol- mıyan (zavallı bir takım küçük yav- ruların uğradığı ihmal, o derece vasi- dir ki bunları telâfi edecek hiç bir mad” di müeyyideye de melik değiliz. Bütün bu ağır külfetleri kaldıracek, içtimai ma- razı, katiyetle tedavi edecek yegâne çare olan, iki tarafın ziyesile vaki birleşmeyi ayni ayni rızalarla feshetmemek neden ?.. - F. P. Servetifünun 231