Çok sıcak günlerde, muayyen bir kayık kirala- mıştık. Sahil kayıkları gibi süslü değildi. Kayıkçı, mehtblı gecelerde bize deniz hikâyeleri anlatan kuvvetli ve garip bir adamdı. Güzinin ben gürmiyeli kazandığı bir şey daha vardı.. Şiir zevkil. Binim de sevdiğim bir çok giir- leri ezberlemişti.., Kendinden geçtiği anlarda, bun- ları duyarak hissettirerek yavaş yavaş okurdu. Sonbahar geldi... Ben şehre indim. O kasabada kaldı, aylar geçti. Karlı bir pazar günü idi. Ona gitmeği tasarladım... Ve gittim1.. Beni büyük bir sevinçle karşıladı. Akşama doğru yalnız balıkçıların dolaştığı sahile çıktık. Neşeliydik.. Başımızın üstün- de karlar uçuşuyor, şarkı söyliyerek geçen balıkçılar -başka bir âlemde gibi- bizi eğlendiriyordu. Mesuttuk, beyaz bir tedai ile uzaklara sürükleni- yorduk. Çıplak ağaçları güzelleştiren karların geniş- lettiği bu yolda, ikimizin de hâtıraları vardı. Kıyı- lara çekilmiş üstü karlarla örtülü sandallar, çıplak gazinolar, yosun kokulu rüzgâr.. Bütün bunlar bizi romantikleştiriyor, kâh Haşımdan, kâh Cenaptan mısralar okuyorduk. Bir aralık kendi dünyamıza dalarak içimizden konuşmağa başladık. Güzin neşeden sarhoş gibiydi.. Siyah saçlarını zarif hareketlerle sallıyarak mütemadiyen aulatıyor- du. Benden sonra sevdiği adam bu kıyılara gelmişti. Ne mesud günleryaşamışlar.. Şu yaşlı çınarın altında yuvalarını nasıl kuracaklarını konuşmuşlar.. Şu kayanın üstünde, bütün bir hayatı beraber yaşamak için yemin etmişlerdi. nu büyük bir sevinçle dinliyordum. Bende co- şuyor, saadetlerini renkle, şiirle gözlerinde canlan- dırmağa çalışıyordum, Bir aralık susmüştuk. Güzin, nasıl kaldığına hayret ettiğimiz sarı bir yaprakla meşguldü. Ben, uçuşan karlar içinde bağırışarak dal- galara konan martılara dalmıştım. Birden ne oldu, nasıl oldu bilmem... Güzinin İ# yandan kısılan boğuk sesile silkindim, — Yalan, yalan söylüyorum — diye bağırmıştı. Şaşkındım.. bir şey soramıyordum. Deminki insana hiç benze- miyordu. Gözleri büsbütün küçülmüş, alnı bübütün darlaşmıştı. Hemen önümüzdeki, karlarla örtülü tah- ta bir sıraya oturdu. Ben küçük bir çınara dayana- rak konuşmasını bekledim: — «Beni ne büyük bir samimiyetle,ne içden bir dikkatle dinledin.. muhayyilemin yarattığı yalancı sa- adete, nasıl büyük bir sevinçleinandın!.. Senin Oo ta- nıdığın insana benzeyen asıl hüviyetim, bu yalancı şahsiyetim <ında kalmağa tahammül edemedi. E- vet yalan söyledim. Yıllarca evvel olduğu gibi... Hatırlarmısın 9,. Size neler, ne olmıyacak şeyler an- Iatırdım. Ve beni sarsılmaz bir imanla dinleyenler arasında sende vardın... Siyah göğüslükleri içinde yükselen bu bir çok başın, kımıldamaktan korkarak gözlerini büyük büyük açarak beni dinlemeleri, içi- mi garib bir gaadetle doldururdu, Hepinizden çirkin olduğumu biliyordum... Sizin kazanacağınız bir çok şey vardı. olacaktı, Saadet, aşk, para... Halbuki ben, tabiatın verdiği, bu çirkin ve tahammul edilmez yüzümle bütün bir ömür yal- nız kalmağa, iztirab çekmeğe mahkümdum. Yüzümü ve etrafımı görmediğim gecelerde, yata- Zıma yattığım zaman muhayyilem işler, kendiken- dimden uzaklaşarak başka âlemlerde (yaşardım. Ve bunlar hakikatmiş gibi, bir an için de olsa beni mesud oderdi. Fakat gün başlayınca., Işıklar, aynalar, güzel insanlar... Bütün bir gecenin saadetini bir anda mahvederek benimle alay ederlerdi, O zaman bütün hıncımı sizden alırdım. Bir sürü insanın aptallığiyle alay ederdim, Sizin; hayretle, takdirle, kıskançlıkla açılan gözlerinize gülerek yatağıma girerdim. Fakat, karanlıklarla yalnız kalınca; dudaklarımın gülüşü solar, artık aldatamadığım kendi kendimle mücade- leye başlardım. Bu böyle yılları buldu.. Hep yalan. Hayal, iztirap!.. Seninle karşılaştırdığım zaman yalan olmıyan bir şey vardısevgim.. Seviyordum, Bu gen gelinciye kadar, kendimden başka kimsenin bilmediği, muhayyilemin uzanamadığı bir his olarak kaldı. Fakat senin geli» şin,. Etraftaki insanların saadeti, neşesi.. Beni ve sevgimi tekrar muhayyilemin kollarına attı. Büyük bir ihtiyaçla, yapmak istediğim bir çok şeyi; yapmış, yaşamış gibi anlatmağa başladım. Ve sen yıllarca evvel, ki küçük mektepli kız heyecaniyle beni dinli. yordun. Sana gösterdiğim resim hiç tanımadığım bir adamın reşmidir. Sevdiğim adam, ne bir mühengdis- tir, nede Avrupaya gitmiştir.. Sana okuduğum mek- tupları, uykularımı çalarak kendi elimle yazardım. Sevgim içimdeydi.. Bunu benden başka kimse bilmiyordu.. Bu beni üzüyor bazı da utandırıyordu!.. Ve sevdiğim adam bizim dünyamızdan ayrı bir dün- yanın adamıydı... Bu kimdir biliyor musun ?İ,., — Küçük hanım balık lâzım mı! Silkinerek döndük.. tahta iskeleye bir kayık ya- naşmıştı. İri yarı bir balıkçı içi balık doln tekneyi göstererek gülümseyordu. Deri bir ceket giyımişti. Yanakları tunçlaşmış ve hafifce kırışmıştı. Başka bir insana ait hissini veren bir çıft mavi göz garib işık- larla parlıyordu. Onu hemen tanıdım. Mehtablı ge- eelerde, bize deniz hikâyeleri anlatan kayıkçı idi. Güzine döndüm.. sararmıştı. Hafifçe menfi bir hareketle başını salladı.. ve uzaklaşan saudalın ar- kasından dalğın dalğın bokarak mırıldandı: — İşte 0!, Muazzez KAPTANOGLU Dikkat Gazetemiz elli senelik siyasi ve edebi varlı» ğını inkılâb rejiminin son tekâmülüne göre tanzım etmiştir. “Servetifünun, , siyaset, san'at, kültür, ak- tüalite, mizah, spor, kadın, sinema ve tiyat- roya aid en kıymetli yazılar ve en mutena resimlerle Türkiyenin en zengin ve yegfne (İlüstrasyonu) olacaktır. Servetifünun 939