— 231 inel Sayıfadan Devam — Fırtına “ cilretini gösteren evimden almağa > başlıyor. Keniş çatının köşesinde onun Büyük ovanın her tarafında “başları boş, at koşturan rüzgürlar “hep orada toplanıyorlar ve bu serkeş, köhne gcuzenin kendilerine “yaptığı hakareti bir türlü hazme- demiyerek, ışlıklar çalarak, vınlı- yarak, ona verilecek, cezayı müz&- kere ediyorlar. © Zaman zaman arslerında tam “ bir anlaşma hâsıl oluyor ve koca bina bundan korkarak, ta temelle- rinden titriyor... t toplanan bu rüzgâr sekteye ouğrayor, ve “aralarından biri, keskin kir ıslığı .müteakıb, arkadaşlarını, ak saçlı, “pirlerine şikâyet etmek üzere, ay- Tılıp, ovanın boşluğu içinde kay- boluyor. O zaman, bu uluma, susuyor ve onun yerine, mutlak bir sessiz- lik kaim oluyor. Bu arada gözlerim, çamurlu yoldan, yürümeğe çalışan genç bir “köylü kızına takılıyor. Büyükleri, evimin çatısında meşveret akdeğmiş iken, meydanı kendilerine boş bulan, genç rüz- gârlar, tapkı birer arsız mahalle çocuğu gibi, zavallı kızın üstüne “ atılıyorlar, Kimi, başındaki dallı yemenisi- “ni ucundan çekiyor, kimi, yün © şalvarının içine girerek, onu scn- © yip bir şekle sokuyor, kimi de, insafsız bir çapkınlıkla cebkenin © içine doluyor. | Birden uzaklardan akseden İ ve tapkı çığlığa benzeyen bir islik © duyuluyor. Bunun duyulmasile © beraber, kızcağıza bir lahza rahat - vermiyen çapkın rüzgârların sinme- “ leri ve tıpkı oyuncakları ellerinden alınmış çocuklar gibi, bir an du- ralamaları, bir oluyor. Çığlık yaklaşıyor, yaklaşıyor... Biçare köylü kızı, korkudan ve soğuktan morarmış yüzüyle etrafına bakıyor, sanki kaçacak bir yer arıyor. Fakat daha, bir adım #tinadan kendini o boranın içinde buluyor, Arkadan gelen, bu savlete, kızcağızın bol şalvan, cebkeni ve yemenisi dayanamı- HE HARP VE EDEBİYAT Bir haylı zamandanberi, dar- bımeseller, getirdiği hakikeatler- den kaybetmiye yüz tuttu, ve şüphesizdir ki, yeni darbımeseller eskilerinin yerini alacak. Beki bir Lâtin darbımeseli var- dır, bir hakikatten haber getirdi- ği için düne kadar bütün Avrupa da söylenirdi. O, “İnter arma si- lent musae!, (Silahlar arasında ilham perileri konuşmaz!) diyordu. Bugün, önümüzdeki hâdiseler bugünün ideal aktif şan'atkârı, bunun tam aksini iddia etme- mize sebeb oluyor. Artık harb, (Iyr) üzerine örümcek ağını gere- meyip, topların uğultusu Golkand hazinelerini bulmıya giden yol- cuların önüne geçemiyor. Bunu söylerken, harbin arzu eğilen bir hâdise olduğunu söyle: mek niyeti bizden uzak. Bizim ka- naatimizden de pek tabii uzak. Fakat, bir an etrafınıza bakınız: Bilmen hangi sihirli keramet- ie, hârb, hârb dedikoduları, sinir harbi, edebiyatla elele verdiğini apaçık bir hakikat gibi görüyoruz, Kitaplar yazılıp, mükâfatlar ve- yorlar ve sanki sahiplerini koruy bilmek içinmiş gibi, onun incecik vücudüne yapışıyorlar.. En usta bir ressamın bile çire- miyeceği bu hatları gözümün önü- ne geren rüzgâra için için teşekkür ederken gözlerim dumanlenıyor ve sanki gök, kızcağısın bu halin- den müteessir olmuş gibi, birden boşanıyor.... Şimdi gözümün elabildiği ka- dar önüme serilen, geniş ova, tek- rar yumuşak ve yapışkan kamçi- larla dökülüyor ve camıma çar- pan her damla, mukavemete ma- ruz kalmaktan üzülmüş bir halde, inciden yollar çizerek pençeremim kara kenarlarına sığınıyorlar. Blle- Timi ropdöşamprımın ceplerine &80- kuyor, ürperen vücudümle köşeme büzülüyor, gözlerimi kapıyarak, onların kara boşlukları içinde eri- yorum. M.Ö. Yazan: CAVİT YAMAÇ riliyor (Avrupada) ve yeni ehem- miyetli meseleler ortaya atılıyor. İnsanın düne kadar felâket ve korku verici bir hâdise addettiği harble, bugün bukadar çabuk e lışması oldukça üzücü bir alâmetti. Fakat, Jean Giraudoux gibi sağlam bir entellektüel, geçenler- de <kimse meşguliyetinden ayrıl- mamalı, muasır hadiselere herkes alışmalı, ve kendisile beraber bi- zi de sürükliyen büyük tempoya ayak uydurmalıe demiyormu idi? Olgun Fransız edibinin fikirle- rine iştirak ederek, bizde san'atkö- rın hiç bir zaman vazifesini ihmal etmemesi doğru bir kanaat olduğu: nu zannediyoruz. Ealemin de, tü- fek kadar ehemmiyetli bir silâh olduğu gözönünde tutulmalıdır. İki büyük harbin araşında, har- bi bütün hakikatiyle kitablarına yerleştirenlerden, Erleh Marie Re- margue, Rolland Dorgeles, F. A- derca, Jules Romains, ve diğer mühim edipler, san'atkârın büyük hâdiselerdeki aktif rolünü tamami- le göstermişlerdir. İki harp arasındaki, sinir har- bi, büyük endüstri, tröat, petrol harbi bugünkü dünya edebiyatında eyice gösterilmiştir. Harp ve edebiyst... Bu iki kelimeyi yanyana geti- rirken insan tuhaf bir titreyişi dudaklarında hişsediyor. Bu endişenin sun'i olduğunu da söyliyebiliriz. Çünki, hakikatte yalnız marş ve mücadele şerkıla- rında değil; roman, şiir, nuvel ve kontta gözümüzün önüne konuyor. Bu acı bir şevinçtir, fakat böy- le acı şevinçlerle günden güne daha ziyade alışmamız icabediyor. Çünki asrımızın en (paradoxal) olduğu ve (paradox) un yakında ikinci bir tabiat gibi kabul edile- ceğini zannediyoruz. Bugünün asabi insanlarından sonra, dünya ya yeni insanlar, mür- teces&is, anlamak bilmek istiyen, teceşsüsle bu zelzelelerle dolu top- rakta, bizlerin neyi inşa etmeğe — Devanu son sayıfada — Servetifünun 237 i,.