aat dördü çaldı. Gece çökmeğe başlamıştı. Bu yağmurlu İlkteşrin ikin: dişinden sonra sabırsızlıkla bekleniyordu bu an. Bütün gece- lere benziyen bu gece, biten gamlı günü unutturacak değil miydi! Arnold'un oturduğu küçük otelin pencereleri birer birer aydınlan- maktaydı. Montmartre'ın kalaba- luk bir sokağında kâin olan bu otelin başlıca kiracıları musikişi- naslar, dansözler, delikanlılardı. Bunlar yataklarından kalkmağa başlamışlardı. Odasının ince böl- meleri arasınden Arnold, yerlerin- den oynatılan eşyaların takırtısiyle zil sesleri işidiyordu. Işığı yakma- mıştı, sokaktan vuran kırmızımaı aydınlıkta pencerenin kenarına 0- turmuş, derin bir ümitsizliğin pen- © çesinde gibiydi. Fakat bu düşünceli k p e vaziyette biraz teatral birşey yok muydu ? Birdenbire, sanki arkasında bir ayna kırılıp da tuzbuz olmuş gibi » yerinden sıçradı, Parmakları bir- birine kilitlendi, gözleri fal taşı gibi © büyüdü. Ağzı, sakladığı havayı yu- “tan bir denize dalan gibi değil, fakat sinirden açıldı. Sonra farkıns vardı ki suratının ortasındaki bü delik çirkindi. Dudakları yeniden © birleşti ve yorgun ve haris deli- kanlı yüzünün çizgilerine tekrar sükün geldi. Gözbebekleri bir çocuğunki gibi - mavi, elleri kemikliydi. Rahst rahat “ nefes alıyordu. Vücudünün bir ade- » lesi kımıldamadan birkaç dakika “ böyle geçti. Nihayet «Artık fazla. kuvvetim yok...» diye mırıldandı. Ne neyin fszis olduğunu, ne de “ hangi iş için kuvvetinin kalmadı- ğını biliyordu. «Iztırab çekiyorum... menekşe renginde « betbahtım» dedi gene. Lâkırdılarla kendini avutuyordu. Birdenbire gülümsedi. «Düşundüğüm kadar bedbaht mıyım yab : Şuursuzca sağ elini oynattı. Bu © hareket, dikkatini eline celbetti. “ Ona baktı, «Hayır... imkâm yok. © Komşu bir odada, bir adam, ken- disine cevab verilmeden Iğkırdı .ediyordu, Arnold ayağa kalktı, Bir i lâhza tereddütten sonra kapıys doğ- ru yürüdü, komütatörü çevirdi. O zaman oda, fakirce ve iddiğlı “ surette döşenmiş göründü. Yatak ' bir divandı. (o Yaldızlı ve duvsr kâğdi «günün zevki»ne uyguu şekilde “ seçilmişti. Gümüş yaldız vurul- > TERCEME ROMAN Son Gece Çeviren Halid Fahri OZANSOY müş tahta püsküllü pembe bir aba- jur, ışığı örtüyordu. Fakat otelci, siyah mermerden şöminenin üstün- de bulunan aynanın kenarları kırık çerçevesiui değiştirecek kadar cö- mert davranmamışı. Yerde, bu şominenin önüde, yığın yığın, ya- rışı içilmiş sigarsler, kibritler, boş kutular, buruşturulmuş kâğıdlar vardı. Ansızın, sanki arkasından vurul- maktan korkuyormuş gibi, vicu- dünü fırdiyedöndürdü, Memnuni- yetle «Ne mükemmel yarıra dönüş» . dedi, Elini alnına götürdü, şakak- larını baş parmağıyla şehadet par- mağının arasında sıktı. <Mümkün değil buna cesaret edemiyeceğim, diye mırıldandı; mamefih bu lâzım, Iâzım bu.» Birkaç adım attı, Gene «Bıktım artık... bıktım artık...» de- di, fakat bu defa yüksek sesle, Ce- binden bir sigara çıkarıp yakı. Yalandan alay ederek «Mahkümun sigarası» diye söylendi. Daima sokağın gürültüsü işidili- yordu. O katın koridorunda ardı ar- kası kesilmiyen bir gidip gelme vardır. — Mösyö Jean! diye haykırı- yorlardı bazan. Arnold gazabından odada dört dönüyor, bazan seyretmek için du- varların önünde duruyor, sanki o duvaru üstüne atılmak arzusun- daymış gibi görünüyordu. «Başım dönecek...» diye düşündü. Oturdu, bacaklarım birbiri üstüne attı ve ayağını iki elile kavradı. Tıpkı kunduracıların bir müşteriyi mal- larının nerinliğine inandırmak için yaptıkları gibi, kundurasnı müm- kün olduğu kadar büktü. Ağzını aça aça bir güldü, «Ne adi meli» dedi. Bir sıçrayışta kalktı, fakat ateşi derhsl stkün buldu, Ne ya- pacağını bilmiyordu. Gidip yatağı- na mı uzanacak, peceresini mi açacak, yüzünü mü serinletecek, yahut gene oturacak mıydı? Hiç bir şey bilmiyordu. Hattâ ay. kalktağının bile farkında değildi. Burada, dimdik ayakta, kendisi için pek ufak bir odada, gözleri havaya yahut daha doğrusu kendi yukarısına çevrili duruyordu, Du- akları, sanki bir dua okuyorlar gibi titriyordu. Şahsından derin bir yeis çıkıyordu. Denebilirdi ki, zafındau ümitaizliğe düşerek, bu anda ne ise o olmağa artık tevek- kül kılmıştı. Tekrar oturdu. «Be canım, en iyi yapacağım budur.» fakat bu akıllıca müşahede ona sükün ver- medi. Bilâkis. Bir nevi gazablı cinnet benliğini kavradı. Sigarasını, nereye düştüğüne bakıp emin ol madan, uzağa fırlattı, bir iskemleyi öyle bir şiddetle itti ki iskemle üç defa tekerlenip ayağını duvara çarptı. Kollarile hereketler yapa- rak «beli oluyorum,. deli oluyo- rum...» diye haykırdı, Küçük bir masanın üstünü kâğıtlar, kitablar, muhtelif şeyler doldurmuştu. «Hok- ka yok, daha iyi,» Sanki eski bir tusli söküp atmak istiyormuş gibi örtüyü çekti, «Neredeyim ? Hiçbir yerde. Ne yapıyorum! Bilmiyo- rum.» Birdenbire bileğini öyle bir vahşice ısırdı ki, kan, derhai, ya- naklarına kadar fışkırdı, O zaman sinirleri yatıştı. Kanlı eline en bü- yük sükünla bakarak, üstüstüne dört defa «Shskespenrel» dedi. «Ben Shakespeare değilim.» Öyle şiddetli bir titremiye uğradı ki az daha yere yuvarlanacaktı. Yarası daima kanıyordu, Elini lâvabonun musluğu sltına tuttu ve bir daki- ka müddetle, kanın suya karışma» sına lâkaydlıkla baktı. Nihayet bi- leğinin etrafına bir mendil sardı. Yüzünün hatlarında hakiki bir sü- kün teressüm etti, Gözlerile, atmış olduğu sigarasını aradı. Gidip geliş- leri esnasında onu çiğnemişti. Sigarayı aldı, tekrar yaktı. «Mak- kümun gigarası> diye tekrarladı, Sinirli bir kahkaha kopardı. *Mah- kümun.. mahkümun... Ah! artık ne dediğimi bilmiyorum.. biimeğe muktedir değilim... Bu, hakkında her türlü ümitler besliyebileceğis niz bir çocuktur... Ah! ah!.. Bex lemek.. ne beslemek? ümitler... Bir yağmur sağuağı pencereyi kapıçıladı. Eğer şeffaf camlerın, kırılmasına bir (iske kâfi gelecek olan camların bir tarafında fırtına, halk, ışıklar varsa diğer tarafında — Lütfen sayıfayı çeviriniz — Servetifünun 241