No. 9254—569 UYANIŞ 343 ŞİİR DİLİ Son zamanlarda o kadar geve- zelerle karşılaştım ki, adeta dil denen Allahın en büyük atıyyesine isyan edeceğim geldi. Hele yarım muhakemelerile dünya hâdiselerini kökünden halledip çıkdıkları idda- sından geri durmıyan vapur, tren, pastane ve salon hatibleri karşı- sında kendimi yalnız bir tek nok- tadan üstün bulabildim: sükü tumla, Ben ki konuşmayı severdim, bu şekil insanlar bana konuşmanın ve karşılıklı mahakeme yürütme- nin bile, bir azab olabileceğini an- lattılar. Ne acı! meğer hayatta daha ne kadar öğreneceğim haki- katler varmış ! Nasıl ki şimdi, sü- kütün bazı vaziyetlerde lâkırdıdan daha beliğ olabileceğini öğrenmiş bulunuyorum, Bu eski bir vecize- ye çok geç inanışımın bir cezası olsa gerek! Mamefi, bir taraftan gair olduğuma da artık hiç nâdim değilim, bana maddi hiç bir refah temin edemiyen ve yajnız ruhuma gıda veren bu sanat, hiç değilse sonunda Öz ve az iözün uzun ve manâsız hitabet sağnaklarından kıymetli olduğunu öğretti. Zira nazım denen ölçülü dil, muhâk- kak ki insana nesirden daha kısa bir yoldan daha fazlasını anlatı- yor. Bilhassa bir iyiliği: âhenkli olmak şartile, en garib fikirleri bile kafamıza kolaylıkla yerleşdire- bilmesidir. Halbuki hayatta rast- ladığımız bol sözlü ve bol jestli natıkaperdazların böyle bir maze- retleri bile yok! Nazmın nesre üstünlüğü acaba bu sebeble midir * ihtimal öyle ol- malı ki, son çeyrek asırdanberi bütün dünyada sağdan soldan uğ- radığı istiskallere rağmen bu sanat halâ yaşıyor ! Ve belki yalnız bunun içindir ki, bazen, en inadeı bir sükütum- SENİN İÇİN “Hiç kimse bilmiyecek; Hafif hâtranda, mektablı bir gecede Uçan bir güvercin tüyü edası var.., Tristand Döröme Sükünla sallanıyor sandal, Söylediğim mısra gibi. Uyu aşkım uyu, ılık koyların Süküt dalgalarında. Gölünü ve kamışlarını senin için bıraktım; Ayna oldu geniş gözlerin Denize, kuşlara, rüyalarıma... Ömrümü yüzüğüne taş yaptım; Uyu aşkım uyu, senin için saatler Zamanın dalında birer gül olsun... Cahid Saffet âan birkaç beyitlik bir nazımla kurtulabiliyorum. Asırlardır nice hicivler şairin bu için için ezilişin- den doğdu. Şarlatanlara ve buda- lalara (karşı insanlığın his ve zekâ yolundan en tesirli silâhı da belki budur. Şiir dili bu cephede biraz adalet ve fazlasile mantık dilidir. Niçin mi $ Çünkü doğrn düşü- nen ve derin hisseden uzun söyle- mez. Az çok her şair, bunun için kendisini sanatın kahramanı sanır. Halid Fahri OZANSOY Gelecek o Sayıda ATATÜRK'ÜN Büyük Hâtırasına tahsis edilmiştir FIKRET MESELESİ Bir okuyucumuzdan aldı. Zımız mektub Bir müddettenberi gerek mecmua- nızda ve gerek gündelik (gazetelerde Tevfik Fikret hakkında yapılmakta olan münakaşayı her Türk gibi ben de me- rekla takib ediyorum. Bugüne kadar adını bile edebiyat sahasında duymadığımız bir şahsın ar- zularını ifade eden manâsız ve hakikat- ten tamamile uzakta bulunan yazısını derceden ve onun maskelenmiş ihtiras- larına maalesef sütunlarını açık bırakan gazete mensubları her halde Fikreti ta- nımıyan kimselerden mâdud olmamaları itibarile, meçhül kahramandan daha bü- yük bir günah işlemişlerdir, Fikret mahakkak ki, zamanının bü- yük şairi, büyük bir insanıdır; onun ede- bi varlığı gene edebi vesikalarla müey- yittir; kıymeti ölçülemez eserlerini yak- mak edebiyat tarihinin parlak hakikatini söndürmekten başka ne olabilir? Şurasını da acı ile yazmak isterim ki, ber kaleme sarılan kimsenin önüne gelene çatması her halde hürmet ve ne- zaket mefhumu ile telifi caiz olmıyan bir haldir; kaldı ki, Fikret koyu bir is- istibdadın pençesi altında yaşadığı anda bile hislerini bütün samimiyetile ve elin- deki vasıtalara dayanarak söylemiş bir insandır; onun bütün varlıklarına rağmen iddia edildiği gibi fena bir insan oldu- gunu biran için kabul etsek bile, bugün kemiklerinin bile kaldığını bilmediğimiz bir ölünün ruhunu tâziz edeceğimiz yer- de bütün bir hakiketi çiğniyerek rahat- sız etmek öyle sanırım ki yalnız gençli- ğin değil, insanlığın da tahammül ede- miyeceği bir hâdisedir. Meçhâl kahramana şunu da söyle- mek isterim ki, arzuları veçhile bu eser: ler yakılırma hâsıl olacak boşluğu acaba kendileri mi telâfi edecekler? Heykel meselesine gelince: Bu ba- his üzerinde fazla israr etmeyi esasen doğru bulmuyorum; çünkü o, daha öl meden en büyük heykelini yaratmış ve bırakmıştır; bu vaziyet karşısında bizlere düşen iş Kitablarda yer alan ve kalbimizde yaşıyan bu mukaddes ema- neti yakmak değil, saygiyle yaşatmaktır. G. 5. Akademisindam A. 5. GÖNÜLLÜ