330 diğimiz nisbete varmamıştır. Fa- kat yarın için o parlak hakikatin eşiğine ayak basmış bulunuyoruz. Burada iktisadi sahadaki zafer- lerimizi de kaydetmeğe lüzum var- dır. Eskiden iğneden ipliğe kadar Avrupadan mal getirtilir, idhalâtın faslalığı yüzünden bir türlü büdçe- den tevzin edemezdik. Şimdi Ana- dolunun bağrında, yer yer, baca- ları bulutlara yükselen fabrikala- rımız, işletilmeğe başlanmış ma- denlerimiz, sınai müeaseselerimiz sayesinde ekonomik istiklâle ve fe- rahlığa da kavuşmuş bulunuyoruz. Yerli mal, yerli işçi, yerli servet... İşte en kısa tarifi ile bugünkü ik- tisad kalkınmamız,.. Bunda milli ban kalarımızıu oynadıkları mühim rolü de düşünmek vebu cebheden de göğsümüzü gere gere iftihar duy - mak hakkımızdır. Üniversitemizin otekâmülü de ilim sahasındaki yücelişimize çok canlı bir delil değil midir $ Sanat ve edebiyat sahasına ge- lince.. bunda da inkârı kabil ol- mıyan bir kalkınmaya şâhidizdir. Mimar, ressam, edebiyatı, milli sangt uğruna geceli gündüzlü bir çalışmanın egerlerini vermektedir- ler. Bu cebhede yapılacak bir plânço her halde düne nisbetle bugünün feyzini fazlasile meydana koymaktadır. Zevkler de, bilgiler gibi işleniyor, yükseliyor ve ışıklı eserlerini veriyor. Bu ilerleyişin ya- rın bugünden de parlak neticeler doğuracağına eminiz. Yeter ki biran durmadan bu yolda yürüyelim. Maarif Vekâletinin bu sene ilk toplantısını açtığı Neşriyat Eon- gresi bize bu büyük ümidi ve müjdeyi vermekle yarının ilim ve sanat ufkuna gözlerimizi çevirmiş bulunuyoruz. Bunun için bu zafe- rin de çoğalacağına eminiz. Son söz olarak, bu ümit keli- mesi üstünde durmak isterim. Ümit.. fakat enerji ile dolu bir ümit... Bir ümit ki hakikatın ken: disidir ve artık Türk lügatında hüsran kelimesinin yeri kalmamış- tır. Onun için, cümhuriyetin on altıncı yılına da, evvelki bilgiler gibi büyük milli bir iman ve Şşu- urla giriyoruz. Yolumuz aşık olsun. Halid Fahri OZANSOY o SERVETİFÜNUN ZİYA GÖKALPIN 15 inci ölüm yılı Büyük Türk mütefekkiri Ziya Gökalp ın ölümünün 15 inci yıl dö- nümündeyiz. Bu münasebetle Üni- versite konferans salonunda Edebiyat fakültesi gençleri bir ihtifal yaparak, Ziya Gökalp'ın hâtırası hürmetle a- nılmış ve şahsiyeti tebarüz ettirilmiştir. Toplantıyı edebiyat Fakültesi or- dinaryüs profesörlerinden Mustafa Şe- kib Tunç bir hitabe ile açmıştır. Profesör Mustafa Şekib Tunç Fara- bi ile başlıyan tefekkür tarihimizin Ziya Gökalpa kadar geçirdiği safhe- ları anlattıktan sonra, Ziya Gökalpın Darülfünuna ve memleket tefekkürüne yaptığı hizmetlerden bahsetmiş, ve hazırunı Ziya Gökalpın hâtırası ö- nünde bir dakika süküta davet et- mıştır. Bilâhere, Tıb Fakültesi Profesör- lerinden doktor operatör Kâzım İs- mail Gürkan «Türk milliyetçiliğinde Ziya Gökalp» mevzulu konferansına başlamıştır. Genç profesör, Ziya Gökalpın Türk o milliyetçiliğinde ehemmiyetli rolünü anlatarak ezcümle demiştir ki : «— Türk milliyetçiliği tarihi da ha eski olmakla beraber “Genç ka- lemler» le Selânikte taazzuv etti. Denilebilir ki, Ziya Gökalpın kafa- sında Türk milliyetçiliği fikrinin alev alabilmesi için bir şark (vilâyetinde topladığı tesirlerin Selânik gibi bir garp şehrinde Avrupa fikirlerile şid- detle sürtünmesinden peyda olacak büyük kıvılcıma ihtiyaç vardı.» Hatib, bilâhare bugünlerde bü- yüklere heykel dikmek o münakaşala- rına temas ederek sözlerine şu suretle nihayet vermiştir: «— Gökalpın en çok cevelân ettiği ve bugün de Türk gençliğinin kaynaşmasına en çok sahne olan Beyazıd meydanı, onun heykeline mütehassir daha uzun zaman bekli- yecek mip..» Edebiyat fakültesi doçentlerinden Sabri Esad, Ziya Gökalp'ın terbi- yeci cebhesini tebarüz ettirmiş, top- lantıya büyük mütefekkirden şiirler okunarak, nihayet verilmiştir. No. 2258—508 16ıncı Yu / 16 ıncı yıl. Bu, insan hayatında sa” dece en güzel, cazib ve mânalı yaşın idraki değildir, bir olgunlaşmanın, <hü- viyet» haline gelişin de, ifadesidir. 16 ına yil. Bir hamlesinin, cemiyet içersindeki bir «ha- rejimin, cemiyet yat» ın idraki ise; bu, daha gerçek, daha şümüllü, daha köklü bir mânâ taşır. Bu manâda, bir topluluğun azmi, masaisi, yapma gücü ve nihayet elde ettiği mesut netice şekillenir: Kaza- nılmış bir istikbal, varılmış hedef, yerleş- miş fikir. Kökleşmiş bir «hayat» ın dal, yaprak, çiçek verişi. 16 ıncı yıl. Türk milletinin başar dığı bir «iş» in dönüm yılı ise; ozaman, hepsinden farklı, geniş ve hepsinin fev- kinde bir «mesele» nin karşısındayız, demektir. Bu meseleyi, iyice kavrıya- bilmek için, sadece insan ve cemiyet hayatındaki şartları, nispetleri bilmek kâfi değildir. Türkü, Türkün yapma kabiliyetini, «Türk gücü» nü tanımak gerek. Bunun için de, tarihi okumuş ve kavramış ol mak lâzım. Tarihin efendisi Türk, en güzel, en tam ve kusursuz işini, en sona bıraktı. Yarın tarihi karıştıranlar, buna 1923 senesinin 29 İlkteşrininde rastlıyacaklar. Tarihin bile istiap edemediği hakikat- leri, Sakaryaları, Dumlupınarları, Lozan- ları 29 İlkteşrinin, mânâsında selâmlıya- caklar. 29 İlkteşrin kendinden evvel ve sonraki zaferleri üstünde toplıyan, bir «hüviyet? halinde yaşıyacak. 16 oncı yıl. Bu, 29 İlkteşin o gü- nünün dönüm yılı ise, onu sadece tarih de izah edemez. Bu, öyle koca bir hakikatin ifadesidir ki, onu izah için, Atatürkü, İnönünü görmüş, tanımış, dinlemiş olmak gerek. Gavsi Halid Ozansoy