340 SERVETİFÜNUN No. 2253 —3568 dim. Zira, bir dedikodu çıkarsa or- taya, tabii, işimden olurum. — Hangi işiniz * diye sordum. — Gazinodaki işim, dedi. Bs- kın anlatayım : < Her gece, intihar edenleri bulmak üzere gazinonun civarını dolaşmak bemim vazifemdir. Ön- ları cebleri boş, beş parasız bulur- larsa, tabii onların felâketinden bizim gazino mesul görülecek. O- nun içip, ben hepsinin cüzdanis rını, ceketlerinin iç ceblerini para ile dolduruyorum... Görüyorsunuz ya, hakikaten ancak kendisine iti- mat edilen bir adama verilecek bir vazife benim işim... Sonra, intiha- rın sebebini anlatmak için ceble- rine bir mektub koyuyorum : Bir kadın mektubu, alâkalarının kesil- diğine dair bir mektub, Buuun üzerine: «Aşk yüzünden intihar etmiş» denir, mesele kapanır. Gö- rüyorsunuz ya, bu işi ancak benim gibi namuslu bir adam yapabilir. Karşımdaki bu adama hayretle bakakalmıştım. Söylediklerinin ha- hakikat olduğundan şüphe etmek bir an olsun aklıma bile gelmedi. Sonra, içinde altınların şıkır şıkır ettiği çantasını sallıyarak ; — Yalnız, dedi, bu gece işim biraz «kai gitti. Üç kişi imiş, hal- buki bende iki mektup vardı. Onun için, sizden bir ricada bulunacağım. Siz yazı yazmasını biliyorsunuz. Bu saatte bizim yazahanenin adam- ları uykuda. Üçüncü adamın ce- bine koyacağım mektubu bana yazıverseniz, büyük bir iyilik et- miş olursunuz... Siz yazarsınız, ben bizim kıza götürür kopya ettiririm. Kadın yazısı olması lâzım çünkü. Gene ne yapacağımı şaşırmıştım. Fakat içimde bu garip işte bir rol almak arzusu da uyanmıştı. Komşumla beraber onların odasına gittik Kızcağız, daha uykusunu aça- mamış bir halde, kartonun altın- dan güzel bir mavi kâğıt çıkardı. İmlâ dersinde bir talebe gibi, ka- lemini dikkatle hokkaya batırdı ve söyleyeceklerimi bekledi. Şöyle alelâd: bir şey söyledim, o yazdı: «Beni affet... Seni nekadar mii- teessir edeceğimi biliyorum, fakat bana kabahat bulma... Artık bü- tün bu çılgın macerayı unutalım...» Bunları yazdırırken çiçek açmış bir mimoza ağacının gölgesi altına BIR Eğer, o geçen sonbaharlar- da, bir gün gelipte şiir yaza- bileceğimi düşünmüş olsaydım, her gün o imaj bolluluğundan birer tane gizler, şimdi sana ikimizinde âşık olduğumuz mu” hasebecinin kızı için Sponya şatoları kurduğumuz günlerin hüznünü büyük bir lirik kıya- fetile sunardım. Bugün, hatiraların kardeş- liğinde ve endişe sahalarında dolaşırken, bunlardan yanlız babamın şiiri bırakıp çalışmam için verdiği nasihatlerin kapı- sında ayrılıyorum... Sen. büyük fedakârlıkların azmini (bildiğinden, benim <bohem>» hayatından ayrılıp, «uslu» biradam olmak ihtimâl- lerinin karşısında çırpınışlarımı tasavvur edebilirsin. Bu şehirde, hâdiselerin fa- kirliğinde yanlız rüyalar benim servetimdir. Zâten, tavsiyesi üzerine iyi işlerde beni görmiye arzu eden babama, oğlunun güzel şeyler de başarabileceğini göstermek için yakında şiir kitabımı çi- karacağım... Fakat, o ana kadar, içim- deki şarkıların enginliği ile serseriâne Odolaşmıya devam edeceğim... uzanmış yatan ve son aşk mektu- bunu bekliyen ölünun manzarası gözlerimin önüne geliyor ve içi- min burkulduğunu hissediyordum. Kızın babası, elleri cebinde, söylediklerimi dinliyor, başını sal- layor, yazılanları muvafık buluyor- du. Mektubun en sonuna <Allaha1s- mârladık»? kelimesini koyduğum zaman adam, heyecanlı bir halde bana: — Çok güzel oldu, efendim, de- di, çok güzel. Ben şimdiye kader bunların nicesini dinledim, anla- yorsunuz ya! şimdi, isterseniz imza olarak da Simone diyelim, nasıl olur, şairane bir isim, değil mi 9 Roland Dorgelös MEKTU B Ve o vakite kadar geceleri- mi dostum Suad Taşer ile şe- hirin meybânelerinde sarf eder- ken, çıkaracağımız <yol» mec- muasının plânlarını çizerek, bu- nu zamanımızın eti güzel mec- muası olarak rüyâlarımda gör- miye devâm edeceğim. Cahid Saffed'le «Burgihea- in» kadar muazsam, büyük ve yeni tiyatronun temelini atarak yüzlerce güzel kadına taksim edeceğimiz tebessümlerin tecrü— besini yaparken, kafamızı «Ko- ço» nün çay paralarını ödeme ihtimâli ile büyük dtamlarda ödeteceğiz... Çıkaracağım şiir kitabının hâsılatından, dostum İlhan Berk ile, Japonyaya bir seyahat ya- parak, hayallerimizi süsleyen şeyleri ülkelerinde etüd edece- Biz... Nikihawada, Abidin Dino- nun şerefine afyon çekerek, gene onun sanatına inanacağız... Şimdi gene duraklıyarak Gâvsinin âşık olduğu erkek sesli kadınlarda o varacağımız uzak iklimlerin letâfetini sezi- yorum. Niyazi Jepartalının «Saman kokulu» hikâyelerinde ninemin sabaha kadar pantolonlarımı ya- mayarak geçirdiği beyaz gece- lerini buluyorum... Her sonbaharda, harikulâde bir romanın sayıfalarında ilk gençlik çağının bütün kadınla- rını saymak istiyorum. Fakat ilk gençlik çağımın bütün kadınları (Leylâ, Tatiya- na, Miya, Doyma...) hepsi ale- lâde insanlar olduğundan onları bu harikulâde romanımın sayı- falarına koyamıyorum... Acaba neden; her sonbahar- da, hayatımızın bütün ilkbahar- larını yaşıyoruz?! 'Taşranın yağmurlarına se- Tâmlarımı söyle!.. Cavid Yamaç AHMED İHSAN i Baslimeri ei Eki