Şarih tekerrürden ibarettir der- let, İBekadar doğru sözdür. İngiliz- lerle yapılan anlaşmanın tabii ne- tioesi olarak İngilterede bizim hak- kukmızda çok sıcak tezahür oluyor; buşdürin tafstlâtını gazetelerde zevk He okuyorum ve tabii olarak se- viny duyuyorum. Ben aynı zaman- dö& eski duygularımı hatırlıyorum. İlk Türk İngiliz sevgisinin teessüsü olen 1855 denberi geçen yıllar hep “ya sevginin tezahürleri ve yadigâr- Bart ile doludur. Bunlafın: başında dertimesel olarak ağızlarda gezen biz söz vardı, oda İngiliz malının çak. söğlam olduğu hakkında ki ai Kama iği. Çok küçük yaş- da oldağum zamanlarda bu kana- atı emen her fırsatta duyardım. Ve bü kanaat benim de yüreğimde » ge simiştir, Babçekapısında atlı caddesi tizerinde her tarafı Meklemi diklım mal dolu dar ve uzun #lduğu kadar içerisi loş bis dükkân verdı, ppun adı «İngiliz mağazası» Ti; herkes kullanacağı çakıyı mut- Mika orudan alırdı; mektepte arka- daşlar birbirine yeni bir çakı gös- terirkeh : «İngiliz mah! kötleşmez!> derlerdi, O mağazanın İngiliz siei- 4ni &aha meşhur idi ve hatta lâtife glarak #endimi ssacakanıi İngiliz #eimiyle as, kopmaz! derler ve İngiliz sevgisi 18059 Kırım mu. İnpebesinde başlamıştı; onlan son — ye sarsıntı görmeden 1878 im kadar devam etmiştir. Rus F#evvelki yıllarda İngilizler bize #ntlkemmel bir donanma kur- uğlar idi; Beşiktaş sarayının delim altmış yıl evvel dizili du- ram Yi ö zamana göre çok heybet- “ii ve bilyük olan zırhlılarımızı hâ- Mi görüşoruin sanıyorum. Çünkü bizim «lonanma © tarihde mevcud Aşnanmaların kuvvet itibarile ikin- SERVETİFÜNUN 1908 — 1911 — 1938 cisi sayılıyordu. Benim büyük am- cam bana anlatırdı: 1855 Paris ımuahedeskini büyük Reşid Paşa imzaladıktan sonra İstanbulda meş- bur Gülbane hat bümayununu oku- muştur. 7 Gülbave hattı hümayuna o tarihin şarkta ilk demokratik cil vesi sayılabilir ve işi böyle gören İngilizler bizim Londra Sefirimiz Rüstem Paşanın arabasını Londra da Haydparkta sarmışlar, atlarını söküp atabayı içindeki sefirle be- raber büyük EN ve sevgilerle park e şle 8 Rus nik biz yük- sek ia ei yerlerimizin Ç0- ğunu kaybettik ve Ruslar bize Ayastefanos muabedesini zorla itn- yalattılar. Bu muahedenin şiddetini ve ağırlığını azaltmeağa İngilizler çalışmışlardır ve Çarların Ayaste- İanos mughedesi o yılın Berlin mu- ahedesile değiştirilmiştir. İstanhulda o zaman ilk Meclisi mebusan vardı; memleket demok- retinin tesisine uğraşıyordu; başda Midhat Paşa vardı, işte ben &sıl bunden sonrasını iyi bilirim, Ab- dülâzizin katile yerine sultan Mu- radın geldiğini çok iyi hatırlarım. Hâtıralarımdan buna aid fıkrayı aşağıya alıyorum (9): (91 Vaniköylü çocuklar, biz her sabah yolunu tutuyorduk; hocasından dersimize devam ediyorduk. Bir sabah dersimize gitmek üzere Çengel- doğru Kuleliden geçerken babam birdenbire durdu, yanmdaki halazademe sordu : — Çocuklar, bugün salı değilmi ? — Evet. : — Kuleli niçin sancak çekmiş ? Kuleli camisine doğru ilerlemiştik; orada babam bir iki bildiğine rasgeldi; giz- li gizli konuştular ye beni lalam ile derhal geri çevirdiler : — Bugün derse gitmiyeceksin ! Demişlerdi. Lalamın getirdiği bir ha- ber bizim evi d& altüst etmişti ve ben ne olduğunu anlıyamıyordum. Sonra bütün ev No. 2234—349 İngiliz dostluğunun ufak tarihçesi Ankara 12-6-939 Not olarak ilâve eylediğim fık- ranın anlattığı vak'adan sonra Çer- kes Hasan cinayeti olmuştu, Hüse- yin Avni Paşa ile birkaç nazırı çerkes Hasan öldürmüştü. Ben ka- til çerkes Hasanı da Beyazıd mey- danındaki ağaçta asılı gördüm. Bundan sonra Abdülhamid geldi ve onun vehimli istibdadı kuruldu. Abdülhamid İngilizleri hiç sevmez- di, fakat sevmediğini de onlara göstermezdi. Dünyanın ikinci de- rece kuvvetinde olduğunu yazdı- gım donanmamızı Halice hapset- mişti ve orada çürütmüştü. Deniz- oilik ve bahriyecilikte inkişatımız ilk İngiliz dostluğunun yadigârı olduğu için o zamanın kaptan ve gemicileri İngilterede tahsil gör- müşlerdi ve İngilizce bahriyemizin diliydi. Vapurculuk tabirleri hep İngilizce idi. Filispit, tornistan, tor- pahit kelimeleri hep eski İngiliz dostluğu yadigârlarıdır. Abdülhamid bunların kâffesini çiğnedi; Avrupa- deki dostluğunu Almanya İmpara- toru Kayser Vilhelme çevirdi. As- kerlerimiz Almanyada tahsii gör- halkı kara tarafındaki bölüğün penceresine koşuştular, ben de gittim. Kafes arkasından baktım, bâlâ gözümün önünde... Sırma haşalı bir kır atın üstünde siyah, alaturka setreli, kıpkırmızı fesli ve kuzguni siyah renkli bir arap bizim yalının kapisına inen inişli yolun başında durmuş, Afrika şivesile bağırıyor * — Sultan Aziz tahtan indi, Murat tahta çıkt ! Diyordu. Ben bu işittiğim sözlerle meşgul değildim. Penceremizin kafesine çok yakım duran garay harem ağasının şahrem şahrem çizilmiş parlak siyah suratına, bu- girdıkça gösterdiği süt gibi beyaz dişlerine, sırma içindeki lâcivert kadife haşasına ba- kıyordum, Sonrâ Hanım nineme döndüm : -- Haminne ! Padişah niçin talıttar indi ? — Haydi, haydi! çocuklar öyle şey- lere karışmaz ! dedi ve beni mutbağa in- dirdi, Sultan