206 SERVETİFÜNUN No. 2917—332 HİKAYE | | Annamlı Bir ihtiyar Misyoner Yazan; Pierre Loti Çeviren: Kerime Nadir Aşağıda, aksayı şarkın meş'um sarı memleketinde, 1885 senesi, harbin fena sıralarında, haftalar. danberi, bir ağır zırhlı olan gemi- ıRiz, abluka mahalinde, bir küçük körfezde demir atmıştı, Komşu arazi ile, — yeşile ben- zemiyen dağlar, yahut kadifeden ovalar gibi birleşik pirinç tarlaları, — güç halle irtibat edebiliyorduk. Kasabalılar ve oduncular iti- mâtsızlıklarından, yahut hüsumet- lerinden evlerinde kalıyorlardı. Devamlı kurşunlardan perdelendiği için, hemen hergün gıri olan bir karanlık gökten, üzerimize ağır bir sıcaklık çöküyordu. Bir sabah, nöbetim «rasında, dümenci yanıma sokuldu ve dediki: - Bir kayık var, kaptan, kör- fezin nihayetinden geliyor ve bize yanışmak isteği seziliyor. — A& içinde ne varf, Mütereddit, cevab vermeden, yeniden dürbünle baktı : — Kaptan.. Bernos.. Rahib, Çin Bodi.. ne rahibi!, Yalnızca arka tarafta oturuyor. Telâşsız, gürültüsüz, kayık; can- siz, yağlı ve sıcak suyun üzerinde ilerliyordu. Annamlı (1) Bodi rahiblerinin kostümünü, şapkasını giyen ve yavarlak gözlüklerini takan, fakat asyalı olmıyan bir sakala ve garip bir çehreye malik bulunan bu şüb- beli ziyaretçiyi, siyah elbiseli garı yüzlü bir genç kız, ayakta kürek çekerek bize doğru sevkediyordn. Gemiye çıktı ve, mahcup, ağır bir tarzda konuşarak, beni fransızca selâmladı : — Ben bir Migyonerim, dedi. » Dorrainliyim; fakat otuz seneden gsiyade burada, altı saatlik mesafe- (1) annam : Hindiçinide, büyük yarım adanın şark sahili hükümeti. de bulunan ve bütün ahalisi hris- tiyan olan bir kasabada oturuyo- ram... Kumaudandan imdat talep etmek için kendisile görüşmek iİs- tiyordum. Asiler bizi tehdit ettiler ve evlerimize girdiler. Kilisenin idarei rnhaniyesine mensub bütün adamlarım itlâf edilecekler; eğer imdadımıza koşulmazsa, bu pek muhakkak?!. Heyhat!, Kumandan imdadı reddetmek mecburiyetinde kaldı. Bütün adamlarımız vw tüfenkleri- miz başka bir mahalle gönderil. mişti; bu esnada bize, tam gemiyi muhafaza edecek mikdarda tayfa kalmışdı. Çidden, bu zavallı «kilisenin idarei Ynhaniyesine mensub adam- lar» için hiç birşeye muktedir de- gildik, ve onları kaybolmuş şeyler gibi terketmek lJâzımdı. Şimdi, öğlenin ağır saati çökü- yor, günlük uyuşukluk, her tarafta hayatı tatil ediyordu. Küçük kw yıkla genç kız karaya dönmüşler- di; aşağıda sahilin tehlikeli kaya- lıkları ve yeşillikleri arasında kay- buldular. Ve, misyoner, biraz sükü- ti, fakat hiç söğüp saymadan - tw- bii bize - kaldı. Zavalı adam, bizimle kahve altı ederken asla bahtiyar görün- medi. O kadar annamalı kesilmiş- di ki, kendisile tez mükâleme im- kânı olmıyacağa benziyordu. Yalnız kahveden sonra, sigara lar gözükdüğü zaman canlandı; ve piposunu doldurmak için Fransiz tütünü istemiş; yirmi senedenberi bu çeşid zevkden mahrum olduğu- nu söylüyordu. Sonra, yapdığı u- zun yoleulukdan dolayı affını dili- yerek, giltelerin üzerinde uyku kesdirdi, Ve demek, bu göğün bize gön- derdiği hagihâni misafiri, uzlaşıp memleketine dönünceye kadar, şüp- besiz birkaç ay muhafaza edecek- tik. Kumandan tarafından, içimiz- den birinin bunu ona bildirmesi, itiraf ederim ki, heyecansız oldu: -- Size bir oda hazırlandı (Mon Pere). Sizi emin bir mevkie terk edebileceğimiz güne kadar, bizler- den olduğunuzu göylemeğe lüzum yokdur. Anlamamış göründü. F -- Fakat... Ben akşamı bekli- yordum; sizden bir küçük filika is- temek ve beni aşağıya, körfezin nihayetine göndermeniz için... Ge- ceden evvel, hiç olmazsa beni ka- raya çıkarabilirsiniz değil mi?, Diye endişe ile tekrarladı. — Karaya mı. Peki karada ne yapacaksınız . Ulvi bir sâde- likle : — Lâkin, kasabaya döneceğim, dedi. Ah! burada uyuyamam, an- lıyor musunuz :. Eğer bu, bu gece için ise, zarardır.. şte, bu nezaketsiz birinci şekil mahlük, her kelimede büyüyordu; ve biz, hoş bir merakla etrafını çevirmeğe başlıyorduk. — Mamafib, herkezden az esir- geneu 8iz olmıyacak mısınız (Mon Peöre)?.. Kadim bir din födaisi gibi sâ- kin ve garib: — Oh?! çok mümkün, hbakika- ten! Diye cevab verdi. Gün batarken, kilisenin idarei ruhaniyesine menşub adamlarından on tanesi sahilde bekliyordu. Allahın iznile hep birlikte, ge- celeyin, tehdit edilen kasabaya dö- neceklerdi. Ve, sanki onun kalması için sıkışdırılıyormuş gibi - zira, bu im- dadın reddinden sonra oraya dön- mek, ölüme, Çinlilerin o müdhiş ölümlerinden birine kavuşmak de- mekti. - biraz küskün, musnnid, metin; fakat kısa cümlelerle ve öfkesiz: — Onlara din değiştirten be- nim ve siz tam bu sebebden taz- yik olunurlarken, onları terk etme- mi mi istlyorsunuz $. Fakat onlar benim çocuklarımdır, anlıyor mu- sunuz f.. Bir tesir ve rikkatle, nöbetçi zabiti, onu götürmek için bizim filikalardan birini hazırlattı ve ha-