No. 2913—352$8 mertlik gibi vasıflar, birbirine bunların zıddı olan hasletler yüz gösterdi, Milletler uzun zamanlar müstebit hükümdarların keyiflerine göre verdikleri hükümlere, istedikleri gi- bi hareketlerine boyun eğdiler, sabır ve tahammül gösterdiler. Milletin mukadderatı hükümdarın karak- terine göre değişir olda. Hükümdarlar başlıca âdil ve zâlim olmak üzere iki vasıfla ayırt ediliyorlar idi, Gelen hükümdar âdil olursa, onun devrinde halk rahat yüzü görüyor hâlefi zâlim nev'inden ise, onun hüküm sürdüğü sözünü geçirdiği müddetçe kan ağlı- yordu. Çok yerlerde hükümdarlara tannılık izafe ettiler. Hükümdarlar ya tanrının kendisi veyahut büyük bir kudret sahibi olan tanrının yeryüzünde vekili addolunuyordu. Bu zamanlarda hükümdarla- rn en ufak emir ve arzulatına karşı gelmek diri diri yakılmak gibi büyük akibetlerle karşılaşmak ile kalmayıb ahiret gününe itikab eden kavimler indinde uhrevi büyük mücazatı da müstelzim olaca- ğına inanıyorlardı. Bazen bir hükümdar âdil ve teb'asını sever ol- makla beraber istilâ hırsı yüzünden milleti savaştan savaşa götürüyor millet gene rabat yüzü görmüyor evler, ocaklar, birer mâtemhane hâlini alıyordu. Hü- kümdar hangi kısımdan olursa olsun aşağı halk ta- bakaları ve hele esirlerin hali birer facia şeklinde idi, bunların çektikleri ıztırablar, işkenceler tüyleri ürperdecek bir halde idi. Hasılı kelâm, milletler bu işkence hayatına pek uzun seneler sabır ve tahammül ettikten sonra uyandılar. Baştekilerin emrine körkörüne itaatın manâsız bir şey olduğu; milletin hükümdarın esiri değil, hükümdarın milletin hâdimi hiç değilse koru- yucusu olması lâzım geleceği kanaati yavaş yavaş zihinlerde yer tuttu. Bu mülâhazaların zuhurunu anoak on sekizinci asırda bulabiliriz İsanın. doğdu- ğundan evvelki ve daha evvel tarihten mukaddem ki asırlar şöyle bir düşünülürse, bu bize milletlerin esaret hayatına ne kadar uzun yıllar katlandıklerı hakkında vezih bir fikir verebilir, Yanlış bir anla- gılma olmamak için, şurasını söz arasına karıştırıl- mağa biz buuların tarihin karanlık sahifelerinden alıyoruz. İlk zamanların tabii yaşama devirleri, eski milletlerin site hayatları, demokratik yani halk ha- kimiyetine müstenit hükümetleri gibi aydınlık ci- hetler hakkında aşağıdaki bahislerde &strası geldikçe bildiklerimizi göyliyeceğiz. Uzun senelerden gonra kafaldrda doğan güneş tedricen merhaleler kat ede- rek yükseldikçe, dimağları bütün bütün aydınlattı, Beğörin hakları birer birer tesbit olundu. Hâkimiyet hakkının yukarıdan aşağı değil, milletten geldiği ve milletten doğduğu hâkimiyetin millete ait olma- si lâzım geleceği kanaati tebellür etti, böylece mil let Hâkimiyetinin demokratik esasları vaz olundu. Milletler bu haklarını kolayea elde etmediler. Eski: ve yeni #elâkkiler, hâkimiyeti elinden bırak- mâk igtemiyenler ile elde etmek için baş kaldıran millet idaresinde kanlı inücüdeleler “oldu; pek çok kan döktildü. Kurunun yanında yaşında, yanmam kabitinden bir çok hak&ız kanlarda aktı. Böylecö 1 ETER wi a UYANIŞ «135 senelerce süren kanlı inkılâblar neticesindedir ki emokrasi muzaffer olabildi. Millet, devlet ve hükümetin tarifi. — Tarihe şöyle bir göz gezdirib hülâsetülhülasasını çizdikten sonra, devlet ve hükümeti kolaşca tarif eder ve bunların mahiyet ve vaziyetlerini kolaylıkla tayin edebiliriz. Devlet «bir ülke ve bünun üzerinde toplanmış nu- fustan ibaret ve ülke üzerinde hâkimiyeti baiz bir varlıktırr devlet millet ile hükümetten terekküb eder ve bunların heyeti mecmuasıdır. Millet birdev- letin hâkimiyeti altında bulunan ve onun emrine tâbi olan ve bu itibarla teb'a ismini dabi lan efra- dm heyeti umumiyesi yani topluluğun bizzat ken- âisidir. Hükümet «devletin selâhiyet ve hâkimiyetinin ierası ve cemiyete düzen vermek ve onun umumi işlerini görmek için millet arasından ayrılıb başa geçen ve hususi teşkilâtı olan bir heyettir.» Şu tarifattan anlayoruz ki bir devlet bu adı alabilmek için başlıca üç unsurdan yahut elemandan (Ülemants) terekküb etmiş olmalıdır. Bunlar nüfus, ülke, ve birde bhâkimiyettir ve mahiyetleri itibarile birincisi insan kitlesinden terekküb ederek beşeri, ikincisi kara ve denizden ibaret olarak tabii ve bö kimiyet ise siyahi mahiyettedir. Nüfus.— Bir devlet en basit görünüşile yeryüzü. nün ayrılmış bir kısmında yerleşmiş ve birleşmiş insan topluluğundan başka bir şey değildir ve devy- let olabilmek için, mutlaka nüfus olması metbu ile teb'adan mürekkeb bulunması behemehal lâzımdır, —Devamı var — Hoş gelen rüzgâr Dağlarda ne hoş rüzgârlar eser.. Eser, eser, Birden coşar keset hefeslerini yolcuların. Duyurmaz birbirine, ne söylediklerini. Dilediklerini.. Dediklerini, Ağızlarından kapar götürür. Tıkar bir deliğe. Rüzgâr bu, Bakar mı beli bükük Heybeliye. Bir deliye döndürür kervanın katırlarını., Yere yıkar, Sonra sonra hatırlarnı.. Bana hoş gelen Rüzgârın bu türlüsü değil, Bazan dağlarda ne hoş rüzgârlar eser. Mehmed Dizman >.