SERVETİFÜNUN No, 2197—3512 ÂF BİR KALB öğesi göm: Kerid Namık m | | ÜL hindi e ve Ye dtinya- Töğkeli eden ik, Fetiite, dur başlar, eşli günlerde, susuz djinp işkence yapıyor; s4manlarda da onun kulardan korkuyordu. sürdünan ve pencere mıhik gıkaran rüzgârı & MK Sarkan bir gemi udığım, bu parçala. spaninden köpüklü En köçük bir #rlendiriyordu. iyozdu. muntazam Genie gidip gelmek | delağnağı b başlar en fevkalâde bir ni beri bir haber bir şeydi. Madam'ın rai“ miş we Düşünemem onu!. Bir mio beni sp alakadar eder!.. Hal- beki, kım... Düşün bir kerel.. demet ister gibi, gezintisine tek- vor başlamıştı. Çetin bir bayat içinde yetişen Felisitte, evvelâ, Madam'a karşı infial duymuş, fakat sonra hepsini unutmuştu. Küçük kız için ber #eye maruz kalmak ona çok basit görünüyordu. İki çocuğun de onun için biri birine müsavi bir ehem- miyetleri vardı; her ikisine karşı aynı kalbi bağlantıyı duyuyordu. FKeğacı, Viktor'un gemisinin Ha- vana'ya vasıl olduğunu bildirmişti, Adam, bu havadisi bir gazetede okumuştu. Felisite meşhur siğaralarile anı- Jan Hwvana'nın gigara içmekten başka bir şey yapılamıyan bir memleket olduğunu ve viktor'un bir tütün dumanı bulutu içinde, genciler arasında dolaştığını tasay- vur ediyordu, «Lüzum halinde», acaba karadan dönebilirmiydit Bu memleketle Pon Levek arasında ne kadarlik bir mesafe vardı! Bunu anlamak için Mösyö Bure'yi istic- yap etmişti. Mösyö Bure, atlasını eline alı- yot, sonra mesafeler hakkında iza hat vermeğe başlıyor; ve Felisite- nin şaşkınlığı karşısında hafif hafif tebessüm ediyordu, Nihayet, beyazi bir lekenin kırpıntıları içinde, göz- le görünmiyecek kadar ufak ve siyah bir noktayı, kurşun kaleminin mahfazamla “ İşte,,, diye göster- miti. Felisite harita üzerine iğil- mişti; renkli ve girift bir çok hat- lar gözlerini yoruyor ve bu karışık şeyler ons hiç bir şey anlatmıyor- du. Mösyö Büre, anlamak istediği şeyin ne olduuğunu göylemeşini is terken, Felisite, Viktor'un oturmak- ta olduğu evin gösterilmeşini 1602 ediyordu. Büre kollarını kaldırıyor, aksınyor, kuvvetli kovvetli gülü- yor; bu garip safiyet neğ'esini kur- calıyer; belki yöğenin portresine kadar her şeyi göreceğini bekliyen Feliisite ise, onun bu tarzı hareke- tinden bir şey anlamıyordu. günden on beş dün sonra, mutad olm pazar saatinde, Liyebar mutfağa girmiş, eniştesi tarafından gönderilen bir mektubu ona ver- mişti. Her ikisi de okumak bilme- diklerinden, Felişite derhal hanımı- na koşmuştu. Bir trikonun örgü adedini sayan Madam oben, işini yanına koymuş, mektubu açmış, titremiş, derin bİr nazar ve hafif bir sesle: — “ Sana bildirilen bir felâket .. Yegenin ,., ,, diyerek sözünü tamamlayamamıştı. Viktor ölmüştü. Başka bir şey söylenmiyordu. Fellsite, pencere kenarına başını dayayarak bir is- kemle üzerine çökmüş ve birden bire kıp kırmızı olan gözlerini ke» pamıştı. Sonra, yüzü yere mü- teveccih, eller sarkık, gözler sabit olarak, O fasılalarla (tekrarlamağa başlamıştı : — “ Zavallı küçük! Zavallı kü- İl *y Liyebar, iç çekmeler ve acımak suretiyle ona hürmet gösteriyor; Madam Oben ise hafif bir titreme geçiriyordu. Truvil'deki kız karde- gini görmeğe gitmesini teklif etmiş; Felisite, bir hareketle, artık lüzum olmadığı cevabını vermişti, Bir süküt devresi geçmiş; sadedil bir adam olan Liyeber, artık çekilip gitmesinin doğru ola- cağına hükmetmişti. O vakit, Felisite: — “ Bu onlara göre bir şey değildir! ,, demişti. Başı düşüyor, zaman zaman mi- baniki bir hareketle ayağa kalkı- yor; iş masası üzerindeki uzun iğ- neleri topluyordu. Kadınlar, bahçe den, çamaşır liğenleriyle geçiyorlar, camların arkağından onları görerek, ve bir gün evvel suya batırdığı ça- maşırlarını hatırlayarak, yıkamanın lâzimgeldiğini düşünüyor, evden dışarı çıkıyordu. Tahtası ve fıçısı Tuk deresi ke- narında bulunuyordu. Dere kenarı: nın yüksek bir yeri üzerine gömlek yığınını atiyor, kollarını svayor, leğeni önüne eliyor ve kuvvetli yamrakları igi- tiliyordu. Çayırlar boştu; rüzgâr dereyi tahrik ediyor; ötede, yüksek otlar, su üzerindö yüzen bir cesedin