286 SERVETİFÜNUN No. 2196—511 | SÂF BİR KALB « Gustave Finabert'den ş da Çeviren : Ferid Namık Hansoy | kilieede bulunmuştu. Vecidle onu almiş fakat aynı heyecanı tadama- mıştı, Madam Öben, kızını mükem- mel bir şahsiyet olarak yetiştirmek istiyordu. Güyo'nun ona neingiliz- ce ve ne de müzik göstereliediğini aylayınca, onu ürselin donflör'ler pansiyonuna koymağa karar ver- mişti. Çocuk hiç bir şeye itiraz etme- mişti. Filisite Madamı hissiz bule- rah üzülüyordu. Mamafi hanimının belki haklı olduğunu da düşünü: yordu. Zira bütün bunlar onun id- raki haricinde olan şeylerdi. Nihayet bir gün, eski ve üstü açık bir araba kapının önünde dur- muş; Madmazeli almağa gelen bir Sör kadın arabadan inmişti. Feli- site, bağajları göstererek arabacıya tenbihlerde bulunmuş ve sandık içine bir menekşe demetile bera- ber altı kutu reçel ve bir düzüne armud yerleştirmişti. Son ayrılış ânında. Virjini, kuv- vetli bir ağlama hınçkırığına tutul- muştuş annesi onu kucaklıyor: «Haydi. cesaret... Metin ol?» di- yerek #lnından öpüyordu. Basamak kalkmış, araba hareket etmişti. İşte o vakit, Madam Oben ba- yılıvermişti. (o Akşamleyin, bütün dostları, kâhya Lormo, Madam Le- şaptua, Roşföy mösyö dö Hupvil ve Bure onu teskin işin eve gelmiş bulunuyorlardı. Evvelâ, kızından ayrılışı onun için çok acı olmuştu. Fakat, hafta- da üç kerre ondan mektup alıyor, diğer günler zarfında kendi :yazı- yor, bahçesinde dolaşıyor, biraz okuyor ve bu suretle boş saatlerini dolduruyordu. Filisite, sabahları, bir itiyad eseri olmak üzere, Virjininin oda- sına giriyor, duvarlara bakıyordu. Artık onun saçlarını taramıyaca- ğından, fotinlerini çıkaramıyaca- gından, yatağına yatıramıyacağın- dan ve her zaman, sık sk, onun sevimli yüzünü göremiyeceğinden, beraberce sokağa çıktıkları vakit onun elinden tutamıyacağından dolayı çok üzülüyor, &ıkılıyordu. Dantela yapmasını tecrübe etmişti. Çok kalın parmakları iplikleri ko- parıyor; hiç bir şeye kulak asmıyor, uykusunu kaybediyor, kendi tabiri veçhile, yavaş yavaş eriyordu. Biraz açılmak için, yeğeni Vik- tor'u görmesine müsaade istemişti. Viktor, yanakları kırmızı, göğsü çıplak ve geçtiği yerlerin kır ha- vaşını yayarak, pazar günleri iba- detten sonra geliyordu. Biri birle- rinin karşısına oturarak öğle ye- meklerini yiyiyorlar; Felisite, ta- sarruf olsun diye mümkün olduğu kadar az yiyerek, yemediğini ona veriyor ve o da rahat rahat uyku- suna deliyordu. İkindi çanının ilk vüruşunda onu uyandırıyor; pan- talonunu fırçalıyor, kravatını dü- zeltiyor; sonra bir annelik gururıla çocuğun koluna dayanarak kilise- ye gidiyordu. Ailesi dalma, Felisite'den bir paket toz şeker, sabun, şarap ve hatta bazan da para alabilmesi için çocuğa vazifeler talhmil ediyordu. Çocuk, sipariş verilen aşya ve mal- zemeyi götürüyor; Pelisite ise, ço- cuğun tekrar dönmesini icabettire- cek bir fırsattan memnin ve mef- ut olarak, bu işi sevinçle kabul e- diyordu. Ağustos ayında, babası, çocuğu sahillerde çalışmağa götürmüştü. Tatil zamanı idi, Çocukların gelmesi onu teselli etmişti. Fakat, Pol pek hodbin olmuş, Virjini ise, artık kendisile senli benli konu- şulmasına yaşının müsait olmadı- ğını ihsas ettirir gibi bir tavur ta kınmış ve bu guretle aralarına bir mania girmişti. Viktor, fasılasız olarak, Morle'ye Dünkerk'e, Brigton'a gidiyor; her seyyahatinin sonunda (Felisiteye bir hediye getiriyordu. İlk defasın- da bu hediyesi kabuktan bir kutu, ikincisinde bir kahve fincanı, üçün- cüsünde ise baharatlı bir ekmek olmuştu. Boyu uzuyor, genişliyor; biraz bıyıkları, açık güzel gözleri ve bir gemici gibi arkaya yerleştirilmiş meşinden büyük şapkasıla büyü- müş bir adam halini alıyordu. De- nize ait bir çok hikâyeler anlata- rak Filisite'yi eğlendiriyordu Bir pazartesi. 14 Temmuz 1819 günü, — BFilisite bu tarihi unut- mamıştı — Viktor, uzun bir sefer için angaje edildiği, pek yakında Havr limanından ayrılacak olan yelkenlisine yetişmek için, iki gün sonra, geceleyin, Honflör'den va- purla hareket edeceğini haber ver- mişti. Belki, iki sene görünmiye- Feliste'yi müteessir etmişti; yege- nine bir allaha ısmarladık demek için, çarşamba akşamı, madamın akşam yemeğini hazırladıktan sonra, kaloşlarını ayağına geçirmiş, Pon - Levk&le Honflörü ayıran dört fersahlık mesafeyi çabucak atlayıvermişti. Kalver önüne geldiği zaman, sola sapacak yerde sağ tarafın yo- lunu tutmuş, gemi tezgâhları içinde yolunu kaybetmiş, yanına sokuldu- ğu adamlar ona gideceği yolu gös- tererek acele etmesini söylemiş lerdi. Gemilerle dolu limanda bir tur yapıyor; palamarlardan korku- yor; sonra toprak aşağıya doğru niyor, ışıklar biri birlerile çatışıyor,. Felisite, gökte atlar görerek delir- diğini zannediyordu. Denizden korkmuş olan diğer atlet rıhtım üzerinde kişneyorlardı. Hayvanları rıhtım üzerinden alan bir vinç palangası onları bir gemi- nin anbarına indiriyor; yolcular gemi içinde, şarap fıçıları, peynir sepetleri, hububat çuvalları arasın- da dolaşıyorlar; tavuk ve horozların ve bütün bunlara sinirlenen bir miço metafdrya dirseklerini daya- mış duruyordu. Aradığını göre- miyen Felisite haykırıyordu : — «Viktorb Başını kaldırıyor, iskele birden bire kaldırılıden ileri doğru atılı- yordu. Kadınlar şarkı söylerken, gemi, limandan çıkıyor; ağır dalgalar pruvasını döğüyor, artık içindeki