No. 2196—511 — Yok Hasan dedi... Çektiğin acılar yeti- şir.. Ben seni affettim.. Fakat mes'ut olmalısın!. Konuşamıyordu... Ellerini içimin bütün yan- gınını dudaklarıma vererek öpüyordum... Dadı başucunda sessiz sessiz ağlıyordu.. Ne kadar zaman geçti bilmem!.. Avuçlarımdaki ellerin sıcaklığını kaybettiğini duydum.. Çilgı- na dönmüştüm... Deli gibi üstüne atıldım!.. Fakat bütün çırpınışım boştu. Çünkü, Peri ar- tık yaşıyamıyordu... Onu ebedi yatağına, götürdüm... Siyah topraklara isyan etmeden biraktım... Bütün vücudüm taşlaşmış gibiydi!.. Gözlerim bulandı... Topraplar uçuşarak et- rafımı sarıyordu... Bir an geldi ki, artık bir şey göremiyordum !.. Dadı.. Pirayem, Pirayem diye hıçkırıyordu. başımda omuzumda — Ne dediniz Pirayem mi.. dediniz. Onu bir kere daha tekrarlayın... Necib doğan, kör adam ve dadı Prensesin "haykırışile abdallaştılar... Hasan : — Evet Prense dedi. İsmi Prayedir. Ben ona sadece P:ri derdim... Prenses yerinden fırlamış, Hasanın ellerini tutarak yalvarıyordu : — Oh annesi, babası kimdi bu kızın.. Ne oldu söyleyin bana!.. Annesi kimdi ?.. Dadı da kalkmıştı.. Ağır ağır Prensese yaklaştı.. Gözlerinde ya- rib parıltılar vardı!... — Onun babası (.....) paşaydı dedi. Avru- pada ölmüş.. anasının ne olduğunu bilen yok! Prenses : — Kızım.. sevgili kızım.. diye haykırarak koltuğa yığıldı !.. — Demek beni tâ uzaklardan yıllardanberi görmediğim yurduma sürükliyen kızımın ızdı- rabiıymış !. diye söyleniyordu. Hasan, şeşkin şaşkın : N — Sesiniz okadar Perinin sesi ki, dedi! O sizi ölmüş zannederdi, Gözlerim görmüş ol- saydı.. Yüzünüzün de tıpkı Periye benzediğini görecektim |. Gözlerini kurulıyan dadı: — Ben daha kapıdan girerken sevgili yavrum gülüyor zannetmiştim |. Diye hıçkırıyordu!. Necib Doğan, bir şey söyliyemiyecek kadar şaşkındı |.. UYANIŞ 283 Sevgi Çobanın kavalına ahenk veren de sensin, Kahramanın atına şanlar verdiğin gibi; Karlı dağa bir yeşil çelenk veren de sensin, Bir harab kulübeye cennet serdiğin gibi.. Çocukluk yüreğime sensin giren ilk önce, Bir gelin odasına giren sevgili gibi; Ne tatlıdır dinlemek kalbin derinliğinde, Hâtıralar getiren tatlı ayak sesini.. Birlikte yaşıyoruz duruyorsun götlünde, Bir kitab arasında saklı bir çiçek gibi; İster koysun cennete ister cehennemine, Tanrının huzuruna götüreceğim setli. İhsan Boran Akdenizin yeşil kıyılarını bırakan Prensesin beyaz yatı bir martı gibi titriyerek kaydı... Necib Doğanla ve onut koluna yaslanan Hasan, dertlerini titriyen mendillerinde toplıya- rak onu selâmlıyorlardı. Prenses Hasanı Avrupaya götürmek, gözle- rini açtırmak için çok israr etmiş fakat muvaf- fak olamamışdı !. Bütün israrları boştu.. Hasan, mukaddes ölü- süne verdiği sözü tutacaktı!. Elem kim bilir.. belkide gözlerinin açılmasile eski benliğine dön- mesinden korkuyordu!.. Başını güvertenin demir parmaklarına dayı- yan Prenses, solgun yanaklarında titriyen yaş- ları kurulamağa lüzum görmeden kızının, içini parçalıya parçalıya yok olduğu tepelere bakı- yordu. Mendiller görünmiyecek kadar ufaldı... Ye- şil kıyılar kurşuni bir sisle örtüldü.. Kızının mezarından ayrılmış, kocasının mezarına gidi yordu!.. Prensesin dudakları, içinin ızdırabını, kızı- nın ızdırabile birleştirerek kımıldadı.. Dalgala- rın hıçkırıklı çırpıntısına karışan sesile <Çalı- nan Beste» yi söyliyordu!.. BİTTİ