282 SERVERTİFÜNUN No. 2196—311 AR Omar : 10 Gelinen ize Arkalarından nasıl harab, nasıl sarsılmış kal- dığımı bilemezsin Hasan! Akşam : Tabiat öyle güzel, öyle bütün dertlerden uzak ki!.. Veşil dallarda küçük kuşlar cıvıl- daşıyor... Bugün, Acıpınardaki aksaçlı (babaya) gittim. Pöstekisinin üstünde, her zamanki gibi sallana sallana okuyordu. Kulübe loş bir hüzünle sarıl- mıştı... Her zaman seninle dizdize oturarak onu dinlediğimiz küçük minderin köşesine, senin yokluğunu bütün benliğimde duyarak oturdum... Bu nur yüzlü babacık... Yüzümden &8essiz sessiz akan yaşları, bakmadan hissetti... Bende, bembeyaz sakallarla çevrilen yüzünde, yılların ötesinden geldiğini zannettiğim bir acının, be- nim ızdırabımla kucaklaşarak titrediğini gördüm. Uzun zaman hiç konuşmadan okudu... Ben de hıçkırıktan uzak sessiz bir sızlayışla ağla- dım.. ağladım. Neden sonra, yavaş yavaş ya- nıma geldi.. Senin yerine oturarak, titriyen ellerile saçlarımı okşadı... Artık kendimi tutamamıştım.. Hıçkırmağa başladım. başımı dizlerine dayamış, beş yaşında bir çocuk gibi ağlıyordum... Sesinde büyük bir acı ile: — Sus yavrum.. susdedi.. ağlama.. gözyaş- iarı hiç bir şey kazandıtmaz insanlara... Dua et yavrucuğum... Kendinden çok onun için dua et.. O senin izdırablarından daha derin acılar içinde kıvranıyor.. Dua et yavrucnğum.. O sa- na gelecek... Bekle onu.. Biraz geç kalacak ama... Onu affedebilmen için gelecek sana... Onu affet yavrucuğum.. onu affet. — Oh babacığım, dedim. Ona kızgın de- gilim. Onu affettim bana gelmesin, fakat ça- murlardan kurtulsun... Başını göğsüne soktu.. beyaz saçları gözle- rini, beyaz sakalları yüzünü örttü.. Ve ben içimde biraz ümit.. biraz yaşama kuvvetile çıktım kulübeden !. Hasan.. geleceksin,. Buna öyle inandım ki.. çünkü, geleceğini, beyaz başlı (baba) söyledi |. Sesinde öyle inandırıcı bir kuvvet vardı ki!, Acıpınarın bedbaht adamı öldü diyorlar. Ha- Yazan: Muazzez Kaptanoğlu mamanın yır o pınarın suları içinde boğulmadı... Bu ak saçlı adam, yaşını kimsenin hatırlamadığı bu ihtiyar (çilekeş), Acıpınarın vefasız sevgilisidir. Bu odur... İçimde garib bir ürperiş var... Haydi zavallı Hasan... Günahlarını içini kararta kararta çek de çabuk gel bana” Artık yaşıyacax kuvvetim kalmadı.. Dudaklarımı bo- yıyam ciğerlerim tükendi... Kim bilir sen gelinciye kadar yaşıyabile- cek miyim!.. Seni görmeden, seni son defa görmeden ölmek istemiyorum. Oh, istemiyorum ! ei Prensesle Necib Doğan, ıslak gözlerini iki damla kanla nihayetlenen, bu siyah kaplı def- terin sarı yapraklarından kaldırdılar... İkisi de öyle sârsılmıştı kit... Hasan, defterin bittiğini hissetmiş olacak ki : — Geldim Prenses dedi... Son günlerini yaşıyan perimin bembeyaz odasına geldim... Tül cibinlikler arasında, öyle incelmiş öyle çocuk- İaşmıştı ki 1.. Beni görünce, humma ile tutuşan gözlerini bir an kapadı... İnanmâmış gibiydi... Deli gibi ayak ucuna kapandım... Ağlamak, haykırmak, beni affetmesini söylemek istiyordum... Fakat bütün duygularım bir düğüm gibi boğazıma tı- kanmış nefes almama mani «luyordu. Zayıf elini saçlarımın üstünde dolaştırdı !.. Sesi uzaklardan geliyor gibiydi: — Çok geç kaldın Hasan.. dedi. Çok geç!.- Artık ölüyorum.. Fakat mademki geldin söz ver bana Hasan... Artık sefil insanların ardın- dan gitmiyeceğine söyle !. Temiz, tertemiz bir insanla kur hayatını, içini parça parça tüküre- rek senin yökluğunu yaşıyan küçük nişanlının, ebedi yatağında rahat etmesi için söz ver bana|.. — Oh Peri dedim.. Sevgili Peri.. senden sonra öyle kirlendim, öyle küçüldüm ki.. senin aşkına bile Jâyık değilim! Fakat söz veriyorum sevgili... Günahımı insanlardan uzak tek başı- ma çekeceğim... Senden sonra yaşamak iste- mezdim Fakat, mademki sen, bu kadar ızdıraba rağ- men ömrünü beyaz ellerinle tüketmedin.. Ben de, tek başıma yaşıyacağım!.. Sana çektirdiğimi, senden çok çekmek ödemek için!.