Şe No. 2196—51) İsterseniz, beni mesleğimin en basit mrlarını bile öğrenememiş, toy ve acemi bir gazeteci farzedin, İsterseniz, samimiyetime b&ğışlayın. Fakat, bir kere dilimin ucundan İkaçıverdi işte.. Bir zamuylarki, şair dalgınlığım mı tuttu, yoksa, cebim- deki sigaranın adedini mi batırla- dım, bilmem. Her halde, bu tipte küçük bir buhran geçirmiş olâcağım ki, boş bulunup söyleyiverdim: — Üstad, bu anlattıklarınız ha- kikaten çok orijinal bir yazı mev- zuu olacak. Hem de birçokları için istifadeli, Öyle ya.. Sizdeki meç- hule bir türlü nüfuz edemiyen bir- çok kadın, hazırlıyacağım yazıda bu karışık muadelenin hiç değilse bir kısmını çözebilmek imkânını... Sözümü tamamlıyamadım. Mu- haçabımın bir hamlede ayağa fır- laması ile, suratıma şamar indirir gibi, haykırması bir oldu: -- Ne diyorsunuz, kuzum. Siz, deli mi oldunuz?.. Yoksa..Beni, gafil .avladığınızı mi, sanıyorsunuz 1.. Biraz evvelki nazik, lütüfkör, hoş sohbet adamdan ortada eser kalmamıştı. Karşımdaki ispazmoza tutulmuş gibi tir tir titriyor, tepi- #iyor ve söylüyordu: — Vay canına. Demek, bütün bunları gazeteye yazacaktınız, öyle mi 9.. Hem de ismimle ha! Fakat azizim,'sizin gazeteci zekânızın Üğ- tünde bir kuvvet var: Ceza kanunu. İşte, ovakit ıspazmoza tutulmak sırası, bana gelmişti. İtiraf ede- yim ki: nöbet geçiriyordum. Bik hele, şu yaptığım işe... Buna bizim meslekte en kısa tâbiri ile «pot kırmak» derler, Karçımdakinin sükünete avdeti için, döktüğüm dilleri ve ogün boş boğazlığım yüzünden kendime pek ii UYANIŞ İstanbulun bir bol harcadiğım küfürlerin sayısını ıyacaığım, * burada yazm; Neticede, ben bitab düştüm ama... Muhatabım da, yavaş yavaş eski höline döndü. Biraz wonrs, yeni- den canciğer olmuştuk, Hattâ ya- nında ikimizin de beğendiği, bir kombinezon bile bulduk. Konuş. mağa devam edebilesektik. Fakat, birkaç şart ileri sürtiyordu: Söylediklerinin bir kısmını yaz- mıyacaktım, Bu surdti, hem bü- tün sırlar ifşa edilmemiş olacak, hem de. Bu yazıyı akuyacak bir sürü delikanlıyı, tâtil günlerind eve, barka uğramamak felâketin- den kurtarmış bulunâcötık. İleri sürdüğü şartlarda, biraz da müsamaha yok değildi. İsminin ilk harflerini yazmama müsaade etmişti. Tepebaşındaki Halice bakan bah- çenin müziğe ve kalabalığa uzak bir köşesinde, İstanbulun en çapkın adamı R. K. ile kazşı karşıyayız, O, pek sakındığı, hattâ biraz da usan- dıği kadınlardan kendini gizlemek İçin, yanımızdaki akasya ağacını siper etmiş, anlatıyor — Meşhur bir şelkimizin, çu mısraı hikmet gibi, dudaklarda dolaşır, durur «Deniz, kadın gibi- dir, hiç inanmak olmaz hab Fakat, bana Borarşan şairler ka- dınları hayallerinde buldukları şe- kilde, belki güzel anlatan.. Ama, hiç mi hiç, tanıyamıyan kimseler» dir. Kadın kadar kolay anlaşılan mahlük, belki de, yoktur. Fakat, meyleyelim ki, şgir kısmı yeryü> zündeki hatun kişilerde, cennetteki melâikelerin tılamını arar. Kadını, duman helinde görür, bundandır ki, ekseri şairler bu dumanı kacağın- dan teksif edebilmek saadetine, bir türlü varamamışlardır. Yukardaki mısraa da,'pek kulak asma. Trak vapuru ile Bursaya se Devamı 284 de — zevk düşkün anlatıy OLE Aldandın, dedi. Çünkü g dın sevmez. Sevmek şeyden önce, bir şuur mil dir. Halbuki state sevkitabifteri Re .hareköt der. Kurbağadaki ret reketiyle, epey duygunun #yanıvermgği rasında, pek uzak bir fark yok TUK, Yazan: Kudret Cemil