78 SERVETİFÜNUN O Uyanışın Romanı : 5 Mareşal bana kendisini tanıttıktan sonra dediki: — Oğlum Hüber.. Flâketini dün haber aldım.. Her şeye rağmen &en bizim evlâdımız sayılırsın... Seni alıp bize götümiye geldim... İstikbaline, tahgi- line bizzat ben nezaret edeceğim... Karım, yani halan seni çok sevecek, Kızını Gabriyel sana bir kardeş muamelesi yapacaktır... Haydi hazırlan yavrum.... Sesi o kadar âmirane ve hâkim idi ki, hiç itiraz etmeden arkadaşıma veda ederek arabaya bindim. Halamın kolları arasına atıldığım zaman o fena rüyadan uyanmış olduğuma kanaat hasıl etmiştim. Büyük salonlar, müzeyyen mobilye, ipek halılar, göz kamaştıran avizeler bana eski günlerin daha güzel- İerine kavuştuğumu gnlatıyordu. Az zamanda yeni daireme ve yeni bamilerime alışmıştım. Hala zadem Gabriyel biraz şımarık ol- makla beraber şirin ve gönülsüzdü. Bana kardeş muamelesi yapıyordu. Eniştem gayet tatlı sözlü; çehresile hiç benzeyişi olmıyan sakin bir tabiate malikti, Beni asker yap- mak istediğini söyledi, Razı olmidım : — Ben muharrir olacağım dedim.. — Muharrir mi olacakâın :.. Canım böyle saçma sözleri bırak.. (B..) mektebini bitirdikten sonra seni yanıma, hususi kâtip olarak alırım... Bu söz o zaman bu kadarda kalmıştı. Fakat bir meslek tutacak çağa geldiğim vakit bütün ısrarlarıma rağmen eniştemin yazıcısı olmaktan kurtulamadım... Tam yirmi yaşında idim. Onbaşı rütbesini taşıyan mavi zırhlı beyaz elbisem pek iik ve güzeldi. Bir akşam, eve geldiğini zaman, Gabriyel beni daireme çıkarken görerek yanıma yaklaştı. Dudakları gülerken gözleri buğulanıyordu. Kolumdan çekerek beni bal- kon kapısına kadar götürdü. Heyecanlı ve titrek bir sesle dediki; — Hüber, bu üniformanın tığını biliyormusunuz * Emin olunuz ki çok güzelsiniz... Gülümsedim. Beyenilmekten mütevellit bir gururla göksüm kabarmıştı. O devam etti; — Evet.. beni kahredecek kadar güzelsiniz... Far- kında değilmisiniz Hüber 1. Sizi çılgın gibi seviyorum... Birdenbire şaşalamıştım. Hiila zademin çıldırınış olmasından korkuyordum. O ellerimi tutarak gözyaş- larile ıslatmıya başladı: — Bana inanınız İlüber.. sizi pek ciddi bir su- rette sevmektfeyim... Keni babamdan istemezseniz çok bedbaht olurum.. Gabriyelin yaşlı gözleri ve yalvaran esi karşı- sında mufi oldulu. Ww eniştemden onu istiyeceğimi kat'i sufette vadetiim. sıze ne kadar yakış- bu akşam Kemer e NN MAŞ yal MEL salsa er MAKİ No. 2183—498 pi eni e Bir hafta sonra hala zedemle nişanlı idik. Bu kız benim ruhumda tatlı, fakat kokusuz bir bahar rüz- gârı tasiri yapıyordu. Bütün gönlümü ona vermek için kendimi zorluyor, lâkin romanlarımın hülyası, piyanomun melodileri kalbimi taksim ederek ancak sevdama bir kenar bırakıyordu. Askerlik hayatı, beni tedricen tesireden bir zehir gibi eritmekte idi. Vazife başında, kafamın içinde çanlar çalan, rakslar eden bin bir mevzuuan, bin biç nağmenin esiri olarak kendimden geçiyor, sonra eniştemin sert ihtaratile ayılıyordum. Bu hayat böyle devam edemezdi. Rulum boğucu hişlerin zebunu iken; kafatasıma sığmıyarak taşan, sayısız hayaller, tasvirler, mısralar, keliyeler gün geçtikçe teraküm ederek beni perişan ve irademi me- calsiz bırakıyordu. Vazife haricindeki vakitlerimin bir dakikasını boş geçirmiyordum. Eve geldiğim zaman etkenden odams çekiliyor ve durmadan yazıyor, beste yapı- yordum... Dairemdeki küçük piyanonun pedalını indirerek desini kıstığım için çaldığım şeyler harice akşetmiyordu. Bu halimden hiç kimse memnun değildi. Hele zavallı nişanlım, kendisinden beş dakikalık bir za- manı kıskandığım için son derece meyus oluyor; bazan ben çalışırken yavaş adımlarla yanıma gelerek biraz durduktan sonra biç konuşmadan çekilip gidiyordu. Eniştem bir kaç defa, bana bu bali terketmek- liğim içim nasihatlerde bulundu, Hatta son bir ikisi şiddetli ihtar makamındaydı : — Bir askerin kafası böyle hayal ile, masal ile dolu olamaz.. Bu lüzumsuz düşünceleri bırak... Mu- hitin ve vazifen ile alâkadar olmasını bil... Takib ettiğin yol her halde hakkında hayırlı değildir Hüber!.. O günden sonra cebri nefsetmeğe başladım. Evde bulunduğum zamanlar nişanlıma lüzumundan fazla prestişkâr sözler söylüyor, onu kalbimden gelmiyen, fakat, okumak ve yazmak suretile lisanımın alıştığı en ateşli sözlerle nevazişlere boğuyordum. Lâkin o gene mahzun durmaktaydı. Bunun &6be- bini bir gün kendisine sorduğum zaman, aşikâr bir iştikii ile gözlerimin içine bakarak dedi ki; — Süküt etseniz beni sevdiğinizi duha iyi anlı- yacağım... Aşkınızı dudaklarınızın iğreti itirafında değil, ruhunuzun aynası olan gözlerinizde okumak isterim... Gabriyelden utandım ve ona bir daha sevgime dair hiç bir söz söylemedim. Kızının mes'ut olamadığını ve için için eridiğini