A No. 2075—390 — Hayır, dedi. — Glanor, israr edince itiraf etti: — Acıktım. Bunun üzerine genç adam, Ruenden aldığı ve içinde pişmiş piliç, pasta ve beyaz şarap bu- lunan bir sepsti gösterdi. “Tatyana, dizleri üze- rine bir kâğıt yayarak pilici dikkatle kopardı ve iki parmağı arasına bir kanat aldı. Arkada- şının da acıkmış olduğunu düşünerek, vahşi bir hayvana şeker uzatır gibi, ağzına bir pasta par- çası yerleştirdi. Genç adam, beyaz dişlerini gösteren bir gü- Tüşle : , — Bir sigara içmem dâha iyi olacak, dedi. Paket yeleğimin cebinde, çakmak ta saat kor- donuna bağlı.. Lâtfen uzatır mısınız ? Genç kız, tereddütle kutuyu cepten çekti; fakat yavaşça uzatırken eli genç adamın vücu- düne dokununca, birdenbire açılan kutunun için- deki sigaralar yere düştü. Çakmağı bulmak çok zor oldu. Tatyana, parmakları altında bir mo- tör gibi muntazam vuruşlarla işliyen kalbin çar- pıntısını hissediyordu. Genç adam, sigarayı yak- tıktan sonra geniş bir nefesle çekti; duman bu- run deliklerinden çıkmağa başladı. Sıcak bir soluk 'Tatyananın yüzü üzerinden geçti. Sordu : Hayatında eline asla sigara alamamıştı. Bu- nu itiraf etmek te istemiyordu. Fakat nede olsa, çakmağı beceriksiz tutması ve dumandan öksürmesi her şeyi anlatmıştı. Glanor, güldü: — Zavallı çocuk!... Gözlerinin içine doğru bakarak tekrar etti: — Zavallı!.. İçinde bulunduğu o muhite nasıl tahammül gösterebildiğini bir türlü anlı- yamıyorum. Prens Radinanın ismini ağıza almaktan ç&- kiniyordu. "Tatyana, dikkatli bir bakışla cevap verdi: — Tahammül ettim; çünki öyle istiyordunuz. — Ben, ancak sizi istiyordum, Tatyana. Size ihtiyacım vardı. İlk defa olarak heyecanından sesi titriyordu. Ba isim ağzından okadar gür çıkmıştı ki, ara- ba kendisini sevkeden bu adamın sesinden kork- muş gibi daha hızlı koşmağa başlamıştı. Tatyana, sordu : — Siz daima, kendinize lâzım olan şeyleri biliyorsunuz. Ben ise, bilemiyor, neden sonra atılıyabiliyoruin. — Ben, bir şey istedim mi, o bana her ne “d UYANIŞ 15 bahasına olursa olsun mutlaka lâzımdır. Tabii bu da, biraz yaşamak hakkından ileri geliyor. — Oool.. Siz o halde çok muannitsiniz! Siz beni bir kedinin pusu kurduğu bir fareyi deliğinden çıkarmağa mecbur etmesi gibi, inzi- vamı terke mecbur ettiniz. — Ne yapayım, açık kollarımla daima &izi bekliyorum. — Evet, Olimpiyanın yanındaki bulvar üze- rinde. — Hatırlıyorsunuz, demek ? — Dilencinin biri bana yaklaşmıştı; birden» bire sizin orada olduğunuzu görmüştüm. Şid- detli bir tesirle, zavallı adam, sadakamı yere düşürmüştü. Beni ne kadar korkutmuştunuş? — Parmaklarınızın değdiği bu para bana lâzımdı. — Bir defada Sen - Ögüstin meydanında... — Otomobilin biri sızi çiğiniyecekti,değil mi? — Annem bağırıyordu. Siz arabanın önüne atılmıştınız; gözlerimi açmağa cesaret edemi- yordum. — Ne yapalım, size yaklaşıbilmek için bazı tehlikelere doğru koşmak icap ediyordu. Eğer sizin cüce kadın, bana acımamış olsaydı!.. Müşterek hatıraları canlandırmak için Hare- kete gelmişlerdi. Tatyana, neş'e ile bağırıyordu : — Zavallı Metyam... Her mektubum ona korku veriyordu. — Bilhassa pederiniz beni kapı dışarı ettiği zaman çok korkmuştu. "Tatyana, tekrar etti: — Pederim mi? 'Tebessümü kesilmişti. Glanorun babasından bahsetmesi mümkün müydü? Genç adam, sordu: — Çok müteessir isiniz! Genç kiz, ellerini gözleri üzerine götürerek : — Hayır, dedi. Hayır... Hiç müteessir de- gilim... Fakat neş'esi kaçmıştı. Devam etti: — Küçükken bana kırmızı bir top almış- lardı. Ben butopu diğer bütün oyuncıklarımdan daha ziyade tercih eliyor ve seviyordum. Fakat ona derin bir istekle bakan küçük bir er- kek çocuk görünce topu ona hediye ettim. Çe- bucak bıkacağını biliyordum. Nitekim, az bir Zaman sonra topu çimenlik üzerinde buldum. Ben, hareketimden müteessir değildim; o küçük çocuk benim topumla okadar sevinç duymuştu ki, ona küçük, ehemmiyetsiz bir hediye verme- den dolayı çok utanıyordum. ş