No. 2075—390 tavana aksettirdiği yeşil otlardı. Bu ziya bana, yap- raklar ve sular arasından sızıp, senelerce karanlığı için- de yaşanılan mağaraların kapısında titriyen ziya gibi görünüyordu. Evdeki gürültüler hafif hafif kulağıma çalınırken yavaş yavaş hayata döğardım. Kalkardım. Ilik su ile yıkanırdım. Sonra, içim sıkıntı ile dolu, ova- lara çıkardım. Gider bir peykeye otururdum ve akşam oluşunu beklerdim. Konuşmak, dinlemek, yazmak için daimi surette yorgunluk çekiyordum. Okuyordum : «... Önünde görüyor Issız yolları, Deniz kuşları yıkanıyor Gererek kanatlarını... Burada yaşamaklığım icap ediyorken... . Beni tazyik öz kalmağa İdi yaprakları altında, Meşe ağaçları altında, yeraltı dehlizlerinde. Soğuktur bu toprak ev, Bıktım artık ondan ben. Karanlıktır vadiler Karanlıktır yamaçlar Böğürllenlerle örtülü Hüzünlü çaklıklar Neşesiz geçen günler (1), Mümkün, fakat, elde edilemiyen takşkın bir hayat hissi bazan görünür gibi oluyor, bazan da, daha mu- acciz bir şekilde, tamamen peyda oluyordu. Alı! Bü. tün bu daimi cürüm ve günahlar üzerine bir pencere açılabilse, diye seslendim. Bütün varlığım bir yenilik arzu ediyor gibiydi. Ikinci bir sinni rüşt bekliyordum. Bugün yağmurların yıka- dığı gözlerimi, vaktile kitapların pisliğinden kurtarıp, onlara yeni bir görüş kabiliyeti verebilmiş olsaydım ne memnun olurdum. Hastalandım. Seyahate çıktım. Menalgue'i gördüm. Nekahete erişim, bana yeniden hayata gelmek gibi oldu. Hayata, daimi surette değişen mahlükat ve mev- cudat arasında ve yeni bir sema altında, yeni bir var- lıkla yeniden doğum. na Nathanağl, sana intizarlardan bahsedeceğim. Yazın, ovanın bekleyişini, bir parça yağmur bekleyişini gör- düm. Yollardaki tozlar o kadar hafiflemişti ki, onları en zaif rüzgârlar bile kabartıyordu. Bu bir arzudeğil, bir vehm idi. Bolca yağmur yutabilmesi için yer kurak- lıktan çatlamıştı. Kırbaç arazıdeki çiçeklerin kukuları tahammülfersa bir hâl almıştı. Güneşten her şey bayı- yordu. Öğle sonraları güneşinin fevkalâde ziyasından mahrum kalan taraçalar altında gidip istirahat ederdik. Koza ağaçlarının ilkah fiilini başka yerlere dahi yayabilmeleri için tâl ile dolu olan yapraklarını salla- yışları bu zamana tesadüf ediyordu. Hava bulanıktı. Bütün tabiat intizardaydı. Bu ân korkunçtu; zira bütün kuşlar susmuşlardı. Yerden öyle sıcak bir rüzgâr yük- seldi ki her şey bayılıp yıkılacakmış gibi oldu, Sa- nevberiyenin tâl': dallar arasından altın bir duman gibi çıktı. - sonra yağmur yağdı. Semanın fecri beklerken (1) The exiles song - Talne'in terceme ve zikrettiği İngiliz edebiyatı 1.80 UYANIŞ K “ Mi titrediğini gürdüm. Yıldızlar birer birer sönüyor- du; çayırlar çiğle örtülüydü; rüzgârın okşayışları buz hibiydi. Gamsız hayat uykusunu uzattığı müddetçe ba- şımdaki ağrılar artıyordu. Orman kenarına kadar iler- ledim ve oturdum. Zuhur etmekte gecikmiyecek olan sabahın verdiği arzu ile herkes işine koyuldu. Haya- tın esrar perdesi yaprak hışırtılarının görültüsile yır- tıldı. - Çok geçmeden sabah oldu. Birçok fecirler daha gördüm. Akşamın intizarını dahi gördüm. Nathanağl, her intizarın bir arzu değil, geleni ka- bule bir hazırlanış olsun. Sana gelecek her şeyi bekle. Gelecekten başka bir şey bekleme! Yalnız sende mavcut olanı arzu et. Günün her saatinde Allaha ta- mamen malik olabileceğini hatırla, Arzun aşk, temellükün de âşikane ve tesirli olsun, Tesirsiz aşk neye yarar? Nathanağl, Allaha maliksin de farkında bile değilsin. Allaha malik olmak Onu görmek demektir. Lâ- kin, Allaha bakılmaz. Balaam, dar geçitlerde ruhun, Önünde durakladığı Allahı hiç görmedin mi? Görmüş- sündür, fakat, tanımamışsındır; zira sen Onu başka türlü tahayyül edersin. Nathanağl, beklenilmiyen yalnız Allah vardır. Allahı beklemek Ona malik olduğumuzu bilmemek demektir. Allahı saadetinden ayırt etme. Saadetini de “Dem bu demdir, de ara. Bütün varlığımı, şarkın solgun renkli kadınları bü- tün servetlerini üzerlerinde taşıdıkları gibi üzerimde taşıdım. Hayatımın her lâhzasında varlığımı kendimde hissettim. Varlığım, hususi bazı şeylerin ilâvesinden değil, benim ona olan |perestişimden doğuyordu. Bu varlığı bütün kuvvetimle daima elimde bulundurdum. Akşamda, sabahın öleceğini; sabahta da her şeyin canlanacağını hatırla | Görüş kabiliyetin her lâhza yeni olsun. Ârif, her şeye hayretle bakan kimsedir. Nathanağl, bütün baş ağrıların! varlıklarının tenev- vüünden gelir. Bu varlıklar arasından hangisini tercih edeceğini şaşırıyor, hakiki varlığın hayat olduğunu unutuyorsun. En ufak bir lâhzai hayat ölümden daha kuvvetlidir ve onu inkâr eder, Ölüm, her şeyin daim! sureite yenileşebilmesi için, diğer hayatlara müsaadeden başka bir şey değildir. İnsan hayatta olduğunu idrak edebilirse mesut ölür ve hayatı zamanından fazla işgale çalışmaz. Sözlerinin çınladığı an, mesut birandır. Söz söylerken dinleme! Sair zamanlar dinle. Nathanaği, sende mevcut bütün kitapları yakmalısın. Yaktıklarıma Perestiş İçin ŞARKI Küçük bir . üzerinde olurularak okunan kilap- lar olduğu gib e öküz üzerinde ve yürüyerek okunanlar da va Glğileli formalarından olasak). Bunlardan bazıları korular, bazıları da kırlar içindir; Üiceron: Et nobisoum rustioanlur, der. (1) Seyahat arabalarında okuduklarım olduğn gibi sa- (1) Kitaplar bizimle birlikte kır hayatı yaşar.