NO. 2062—İTİ * a * Yağmurun sokaklardan taş- tığı bir geceydi. Kayım gel- mişti. Sofrada güle oynıya ye- mek yedikten sonra herkes ya- şına ve başına uygun bulduk- ları ile şakalaşmaya başlamıştı. Ben de bir kıyıda, bu yıl lisenin sonunda bulunan dayı- mın kızile konuşuyordum, bir aralık ona senin hikâyelerin- den, şiirlerinden okudum. Kol- tukların kabarsın diye söyle- miyorum, kızcağız yazılarını sevmişti Her yaprağın sonuna gelişte «kimin yazısıdır?» diye soruyordu. Sonuna kadar iyice kulak versin diye önce adını söylemedim. Bilirsin ki yeni bir moda vardır. Bir kısım in- sanlar okuyacakları yazının al- tına bakarlar. Tanınmış bir adamın olmadıktan sonra gözle- rini yormazlar. Netekim az sonra adını söylediğim .zaiman bu içli bayan, beklenenlerden birisi olmadığını görünce dudak bükmüştü... Aramızda bir gönül bağlı- lığı olduğu halde, bayanın, ya- zılarına omuz silkmesine daya- namadım: — Siz de yanlış bir düşünce var. Her güzel yazıda tanınmış insanların adını görmek isti- yorsunuz. Ama biraz incelerse- niz, bir zımanlar o tanınmış adamları da hiç kimse bilmi- yordu. Nasıl önlar yazılarının değerile ün eldılarsa bundan sonra yeni yetişenlerdesi birço- gunun da böyle olacağına inan- malısınız... Güzel Ikaaşn düşüncelerindeki eksiklikleri bir türlü doğrul. tamadım. Konuşmalarımız git- tikçe hızlandı ve az sonra odada bulunan büyük küçük herkes bizi dinlemiye başladılar. Bir aralık dayım da söze karıştı : UYANIŞ — Uyuşamadığınız şey ne- dir, çocuklar?... İkimiz birden atıldık; he- men toparlandım, karşımdaki- nin güzel ve saygıdeğer bir bayan olduğunu düşünerek sözü ona bıraktım. Düşüncelerini is- tediği gibi söyledi. Babasını inandırmak istiyordu. Görgülü banka direktörü, sessizce ikimizi de dinledi. Ne karşılık verecek diye soluklarımızı kesmiş, din- lerken o büsbütün ayrı bir yola saptı: — Otuz yıl önce Fransaya okumaya gittiğim zaman ken- dime 'Türk olarak candan bir arkadaş bulabilmiştim. Bu gene benden iki yıl önce anayurddan ayrılmıştı. Sonradanöğrendiğim üzere politika ile uğraştığından jarnal edildiğini sezmiş ve ya- kalanmadan Parise kaçabilmişti. Kendisi gece gündüz okur ve yazardı. Gittikçe birbirimize yaklaşıyorduk. Artık birbirimiz- den saklıyacak hiç bir düşün. cemiz yoktu. Bana her yazdı- ğını okurdu. O zamanlar ulu- sumuz üzerine edindiği görüş- leri söylerdi. O kadar yurduna bağlıydı ki, anasından babasın- dan aldığı yazıları okurken yü- zünden inci tanelerinin yuvar- landığını görürdüm. Okuyacak ve geçinecek kadar çok bir ge- liri de yoktu. Çok alcakgö- nüllü bir çocuktu. Kazancını, Fransız gazetelerine yazdıklarile temin ederdi. Yazılarından fazla para alabilmek için asıl adını kullanmazdı... Bir aralık o ke- dar tanındı ki Fransa büyükleri üzerine düşmiye başladılar. A- kademiye üye yapmak üzere araştırmalar yaptılar; fakat 'Türk olduğu anlaşılınca, bütün emek- ler suya düştü. O hiç durmadan çalışıyordu. Daha o zamanlar “Türk dili üzerine araştırmalar yapıyordu. Eğlence yerlerine hemen hiç gitmemiştir, diyebi- Tirim. Ne zaman karşılaşsam, onu boyunca dizilmiş bitiklerin arasinda çalışırken bulurdum. Türk dilile karaladığı önemli yazıları hir aralik gizli olarak İstanbula gönderdi. O bütün 'Türkleri uyandırmak, yükselt- mek istiyordu. Kaç kere bana derin derin içini çekerek; #Tür- kiyenin dirilebilmesi için büyük bir devrim olmalıdır.r derdi. Hiç unutmam, gene böyle yağmurlu bir kış gecesiydi. Parisin susmak bilmiyen yolla rında gürültü azalmıştı O kan'- ter içinde odama girdi: — Haydi Bozkurd tiyatroya gidelim ! Bu çağırışı çoktan b.kliyor- dum. Çabucak evden çıkarak işatroyu. girdik. Her yer dol- muştu. Zorla bir yer bulabildik. Kırsaçlı dayım, biraz düşün- dükten sonra, devam etti: — Oynanan piyesin adı: «Büyükler - Küçükler» di. Bu yazı düşüncemde öyle iz birak- tıki hâlâ unutamadım... Piyesin sonu bir devrimle bitiyor. Ve «Küçükler» dediği bütün ulus, başta köylü olmak üzere, yaşa- tılıyordu. Piyes biteceğine yakın arkadaşım yanımda yoktu. Öteyi beriyi aranır dururken, perde kapındı. Herkesin yazanı gör- mek istemesi üzerine yeniden perde açıldı ve şaşkınlıklarım arasında arkadaşı karşımda müş- terilerin elkışlarına saygıyla eğilirkem gördüm. Onu Türki- yede tek bir tanıyan olmadığı halde Fransada çok ileri bir ün almıştı ! # * Bir gün erkenden uyandı- gım zıman biraz dışarıya çık- tim. Kapımın karşısında bulu- nan yatak ülüsndaki elekttik boyuna yanıyordu. Kapıyı vur- dum, duymadı. Açacak deliğine gözümü uydurarak baktım. Devumı Son Sayfa: ii eN