218 UYANIŞ No. 2063—377 HİKÂYE: Unutulmuş Emekler, Yazan: M. Hulüsi Dosdoğru Artık İstanbul, en değerli taşından olmuş bir gerdanlık gibi gözümden düştü.... Çünkü minarelerinin kurşuni gölgele- rinde büyük bir eksiklik var... Gün batının solan ışıkları altında köprüden geçerken du- rup karşıya bakmaktan gönlü- mü alamadım. Yıkık minare- nin tepesine drğru inen güneş her ne kadar wiluğu Odoldur- maya çalışıyorsa ün, koca Si- nanın yüce yapısında açılan yarayı unutturamıyordu. O büyük olan başın kur- duğu güzelliğin de yıkıldığını gördükten sonra; yeryüzünde canlı, cansız her şeyin gelip geçiciliğine büsbütün inandım. Duyan bir insan için Süley- maniyenin yalnız bir yerinin yıkılması bile çok büyük acıdır Aramızda solmuş çiçekler- den içlenecek kadar imve duy- gulu olanlar vardır. Ne yapa- lım ki duygu, görmek ve işit- gibi her keste bulu- nan bayağı, genel bir varlık değildir. Her gün köprüden gelip geçen binlerce kişi arasında onu gazeteler yazmadan önce görenlerin ve içlenenlerin sa- yısı belki birkaçı bulur. Ara- dan günler geçtiği balde Sü- leymaniyeyi tamamile eski va- ziyetinde Odüşünenlerimiz az değildir. Ben kendi tanıdıklarım için- de doğma büyüme İstanbullu iken henüz Süleymaniyenin içi- ni görmeyenleri biliyorum. Yeryüzünün incisi değerinde olan bu büyük yapıyı, yıllarca önünden geçtikleri halde gör“ miyenler, şimdi onun yıkılan minaresini mi düşünecekler? Ne yazık ki Sinanın yarattığı heybetli güzellik karşısında ka- İa yormayan insanlar, geçen- lerde açılan Azak sinemasının yerini, filmlerini öğrendiler. Geçenlerde birkaç yazı ver- mek dergilerden birinin yazı işleri bakanile gö- rüştüm. Kapıdan girince ada- mın bana verdiği ilk karşılık şu oldu: — Dergimizde çıkmak üze- re yazı getirdinizse boşuna yo” ruldunuz. Çünkü elimizde beğe- nilmiş ve sıraya konulmuş O kadar çok şey var ki, sizinki- düşüncesile ne ancak bir yıl sonra sira gelir. .. Bu derginin adını söylemiye dilim varmıyor. Yü- reğim o kadar burkuldu ki yıldırımla beynimden vurul- muşa döndüm. <Bu 15 gün sonra çıkacak derginizde de birkaç sinema eartistinin res- mini eksik bastırınız ne olur?> dedim. Adamcağız beni başından savmak için şu kestirme karşı- lığı verdi: — Sizin yazılarınız bizlere kazanç getirmez. Ortada sürüm yapan yazılar ve örnekler şim- di iki grup altında toplanıyor; Spor ve sinema artistleri! Bu taşlardan katı sözler gön» lümü delik deşik etmişti. Ka- raladığım yaprakları yeniden büküp cebime yerleştirdikten Sonra içerim karararak o yerden çıktım. Eğer bir büyüğün kol- tuğu altında götürülmüş olsay- dım, büsbütün başka türlü kar- şılanırdım. Ama ne yapayımki benim sevgide olduğu kadar bu işlerde de hiç şansım yoktur... Yıkık minare, içerimde iyi- leştiğini sandığım yaralara bir diken gibi battıkça iliklerimin bile acı dolduğunu duymıya başlamıştım. Köprünün demir parmaklığını tuta tuta yürüyor- dum. Yanımdan. geçen otomo- billerin, tramvayların gürültü- sünü artık işitme olmuştum. Başım arkada ilerliyoz, nemli gözlerimi Sinanın yapısından ayıramıyordum. Bir yere çarpan gövdemin sarsıntısile toparlan- dım. Çarptığım şeyin bir insan olduğunu görünce utandım. Ku- sutumu bağışlaması için yüzüne gülümsiyerek bakınca donakal- mıştım. Ö meğer candan arka- daşım Gültekin değil miymiş? Karşımda sevimli yüzile gül- mekten katılıyordu. Konuşma- ma zaman bırakmadan sordu: — Bu ne dalgınlık, Dos- doğru.. Nereye böyle?.. — Eve gidiyorum... Bu arkadaşla o kadar kay- naşmıştık ki karşılaştığımız yer- de zor ayrılırdık. İnce duyuş- lu, derin görüşlü bir genedi. Onun düşüncelerini dinlemek, bana her şeyden tatlı gelirdi. Uzun tüzün gözlerime baktı: — Şurada bir yere kadar uğrayacıktiım ama seni görünce caydım. O işi ne zaman olsa görürüm... Dedi. Yolundan kalmamaşt için ne kadar çok uğraşdımsa boşa çıktı. Epice uzun süren yolumda beni yalnızlıktan kur- tardı... İlk sorduğu şey: — Nasıl, yeni bir yazın var mı? Olmuştu. — Yok — diye boynumu büküşüme üzüldü, şöyle dedi: — Sana, yeni duyduğum bir işi anlatayım. İlem düşün- cen dağılır, hem ir belki ya- zacağın bir hikâyenin çerçevesi olur!