402 SERVETİFÜNUN No.1918—233 a | Yazan; Roland. Dorgeles | Ne. O İ D A a | Tercüme eden ; Ahmet İhsan | Fakat imzalar, makbuzlar ortadaydı. Jak birşey ya pamazdı. Sonra Jak'ın gözü önüne gon gece vakası geliyor; Paris civarında <Enken Lö Ben» de amcasının köşküne Jak o gece gitmişti... Burada delikanlı mr- rıldanıyor : — Çok iyi yaptım, hiç nadim değilim! Şimdi kumluk üstünde yürüyordu, ayak sesini işitmiyordu. Yerli mahallenin gürültüşü kulağına gel- mez olmuştu. Hava rakit ve rüzgâruzd:. Yaprak kı- muıldanmıyordu. Sade yüreğinin attığını ve bu kalip hareketinin kulaklarına inikâsını duyuyordu. Birdenbire keskin bir çığlık sesi duyuldu. Bu çığ- lık sesi Jak'ı dalgınlığından kurtardı; olduğu yerde .— kaldı. Yüreği daha şiddetli atmağa dr... mdat mı istiyor? Ne oluyor!... Etrafına bakta ve o inin baykırma tekrar duyulduğu için işi an- ladı Sesin “> tarafa doğra koştu; ve biraz sonra n yarım karanlığı içinde . takımı göl- gelerin immeiiileri gördü... döğüşüyorlar. Jak'ın işittiği bir kadın sesiydi; daha salilğğinie matmazel Nikolay'ın üç beş serhoş ecnebi gemi tay- falarınıu ortasında uğraştığını gördü. Kızın yanın- da bulunan zabitlerden bir tanesi hücum eden tay- falara karşı elinden geldiği kadar müdafas ediyor; kızdan ayrılmamış olan küçük zenci çocuğu olanca kuvvetile bağrıyordu. Üç adımda Jak tayfaların ara- m girdi. Tayfalardan bir tanesi Matmazel Nikolay" ım sağa, sola savurduğu şemsiye darbasını menetmek için kızın bileğinden yakalamıştı. Diğerleri kıza sa- tamyorlardı. Jak evvelâ Matmerelin bileğini tutan herifin üstüne atıldı, ona tam boksör maharetile öyle bir yumruk indirdi ki herif tekermeker yere yuvar landı; Jak sonra dönüp ikincisinin suratına doğru ikinci yumruğu yerleştirdi. O zaman tayfalar karşı sağ iri anladılar, hep birlikte rıhtıma doğ- açmağa başladılar, zenci çocuğu arkalarından m hem bağırıyor, hem söğüp sayıyordu. Matmazel Odet Nikolay sararmıştı, fakat cesareti elinden e Hiç titremiyen bir sesle Jak'a teşekkür etti; birkaç dakika evvel tesadüf etmiş ol- duğu kali de teşekkür etti. Jak ve zabit kızı cesa- retinden dolayı tebrik ediyorlardı. Ortasından ikiye kırılan şemsiye bu cesaretin ispatı idi. Matmazel gu- “ rurla cevap verdi: — Doğrudur, ben hiç birşeyden korkmam! Başından şapkası yana düşmüş, şemsiyesini herif- lerin sırtında parçalamış olan tam sporcu halindeki kızın vaziyeti sahiden korkar takımınden olmadığını anlatıyordu. Matmazel devam etti: — Evet ben anama çekmişim! Annem tüfegi omuzda at üstünde eu yabani ormanlarda gezerdi ve meselâ sırtlan gibi yırtıcı hayvanlara karşı gelmekten bile korkmazdı. Ben de annem gibi ava gidiyorum ve güzel nişan atarım. Kız coşmuştu; mektepte yeni şeyler öğreten bir çocuğun bildiklerini karşısındakine sayıp anlattığı gibi o da cesaretine müteallik fıkraları döküp sayı- yordu: un için Fransa'da daima sıkılırım, müstem- lekeleri severim 1... Belki bu doğru değildi. Lâkin kız gurur hasebile böyle söylüyordu. Onun dediklerine bakılırsa en gi- yade sevdiği şey müstemleke âleminin geniş ve ser- best yaşaması imiş... Müstemlekelerin yavaş yavaş temeddün etmesine ve tehlikelerin azalmasına ac1- yormuş... Bu sözler Jak'ı güldürüyordu, Genç zabit Matms- zel Nikolay'ın arkasından nelu uslu yürüyor, kızın yere düşen ve arkası sıra giden gölgesine bile bas- mak istemiyordu. Sanki o gölgeye bile basarsa Mat- mazel Odeti darıltırim sanıyordu. Genç kız bikâye- lerini dinliyecek adam — 4 için m anlatı- yordu. Hikâyelerine çocukluk hatıralarını, tuhaf fık- raları, okuduklarını, Annamıu ruhani mein sit intibaları, oradaki spor klubünde olanları ilâve edi- yordu. Şimdi Jak bunları güzel dinliyerek gözünün önünden Aks$ayişarklı güzel kadınları, til çobanlığı eden köylüleri, sırma işlemeli esvaplarile Çin mande- renlerini, beyaz Smokinler ile verilen ziyafetleri, © memleketin harikulâde ormanlarını, duvarları güllerle kaplı saraylarını, elektrik ziyalarına boğulmuş Şang- bay bahçelerini yakından görüyorum gannediyordu. Hindiçiniye ait tafsilâtı Jak ilk defa iyi öğrenmiş oluyordu ve gordu: — O halde Franss'lı bir kadın bu hayata çabuk alışır mı dersiniz — Ne diyorsunuz canım. Bir defa müstemleke hayatına alıştıktan sonra başka yerlerde yaşamak kar bil değildir. , için ben başka memlekette bulun- mak istemem Odet era bahsediyordu; Jak Manon'u dü- şünüyordn. Kızın söylediği sözler delikanlıya ümit veriyordu. Keşke bu gözleri sevgilim duysaydı diyor- du. Manonla birlikte otomobille gezmeleri, eğlenoe- leri, avlari, taraçalar üstünde gündüz uykularını, yer liler pazarındaki sabah gezme ve &lım satımını adeta yapıyormuş de Manon'un keyfini görüyorum sanıyor» du. Jak'a ümit gelmişti. Biraz evvel ruhunu sıkan fena mülâhazalar dağılmıştı. Onun için iskeleye gel- dikleri zaman uzakta duran sabih cesim şatoya ben- zer vapura keyifle baktı. Ve kendi kendina diyordu : — Yola çıkmak!. Yolda.. yolda gitmek.. Ah ne güzel şey! İnsau keudi önünde yeni ömür kapıları açılıyor zannediyor... Vapura geldikleri vakit Florans'ın orada endişe ile Jak'ı beklediğini mağ Jak'ın yalnız olmadı- ğını görünce kızın kaşları biraz çatıldı. Matmezel Nikolay tayfalar vak'asını, genç zabit ile Jak'ın ken- disini kurtardıklarını acele anlattı. Her vak'ayı pek ziyade merak ve heyecanla dinlemek mutadı olan artist heyecan göstermedi ve çatık çehre ile: el, Mösyö Jak vazifesini yapmış! Dedi, Sonra sevgilisine dönüp ilâve etti: — Ciboti vapur acentesine senin namına bir tel- grat g gelmiş. Tiyatro müdüründedir... ğ — Devamı var —