414 SERVETİFÜNUN No.1894 —208 Luigi Pirandello'dan hikâyeler: 1 Tercüme eden: Şemsi Talip Öteki Evin Işığı | Bir pazar akşamı, uznu bir gezintiden sonra oldu. Tullig Buti o odayı hemen helnen iki aydanberi kiralamıştı. Eski zaman tiplerinden, iyi bir ihtiyar olan ey sahibi madam Nini, ve kocasız kalarak artık kurumuş âolmmuş olan kızı onu hiç görmüyorlardı. Her sabah erkenden çıkıyor ve gece geç vakit eve dönüyordu. Onun Adliye nezartinde memur olduğunu Ne ayukab olduğunu biliyorlardı; işte okadar, Mütevazı bir şurette döşenmiş olan küçük ve dar oda, onun orada ikamet ettiğine dair hiç bir eser göstermiyopdu. Onun p'odaya, bir otel odasında imiş gibi, yabancı kalmak i iğine hükmediliyordn. Evet, kansola çangaşırlarını yerleştirmiş, dolaba bir kaç elbise aşmıştı; fakat, sonya, duvarlarda, diğer eşya” ların üzerlerinde hiç bir ey yoktu: ne bir kutu, ne bir kitap, nede bir resim;hmasanın üzerinde yazbilniş- atılmış bir zarf, bir sandalya üstünde (onyn orada kendisini kendi evinde imiş gibi addettiğine delâlet edecek) gömlek gibi bir şey, bir yaka, bir kravat hiç bulunmazdı. Nini'ler, ana kiz, onuu orada çok kalmayacağın- dan korkuyorlardı. O odayı kiraya verinceye kadar nekâdar uğraşmışlardı. Bir çok kiseler görmiye gel- miş, kimse tutmak istememişti. Doğrusu, ne çek rahat ve kullanışlı, nede çok ferahtı; dar bir sokağa bakan yegâne penceresinden odaya ne hava ne de ışık giriyor, karşısındaki ev o odanın nefes almasına gani oluyordu. Ana kız odanın bütün bu ekâikliklerini, bukadar zamandauberi bekledikleri kiracıya bir çok dikkat ve ihtimamlarda bulunarak telâfi etmek istiyorlardı; önün avdetini bekliyerek bir çok şeyler düşünmüşler, hazırlamışlardı: — «Şöyle yaparız... Böyle söyleriz...» ve saire, ve saire; bilhassa o, Clotildina, ihtiyarın kızı, bir çok güzel ve sevimli fikirler, annesinin dediği gibi bir çok «nezaketler» (oh! fakat öyle, fena bir dü- günce ile değil!) tasavvur etmiş ve hazırlamıştı. Fakat bütün bunlar kendisine karşı nasıl tatbik edilebilirdi? Evde hiç görünmüyordu ki! Belki onu göreydiler, bütün bu telâşs mahal ol- madığını derhal anlayacaklardı. Karşıki ev tarafından tamamile kapanmış, ezilmiş olan bu sıkıntılı, karanlık ve küçük oda, içindeki kiracının tabiat ve mizacile tetahuk ediyordu. Tullio Buti sokakta daima yalnız geziyordu. En çekigen münzevilerin iki arkadaşı olau sigarayı ve bastonu da kullanmıyordu. Elleri paltosunuu derin ceplerinde, başı omuzları arasina gömülmüş, şapkası tâ gözlerine kadar inmiş, hayata karşı çok küskün görünüyordu. Dairede arkdaşlarile hiç konuşmuyordü; onlar onun bu tâbiatini târif ve tavsif edibitmek için «ayr ve «baykuş» vasıflarından hangisinin kendisine daha muvafık ve münasip geleceğini -henüz kKararlaştıra mamışlardı. Hiç kimse onun akşamları bir kâhveye girdiğini görmemişti; bir çokları ise onun kâlabalık ve işlek caddelerden sür'atle kaçıp derhal yüksek mahallelerin uznu, wiğtazam ve sessiz caddelerinin karanlığına gömüldüğünü ve bir fenere yaklaşınca onun ziyasını dan çekindiğini ve duvarlardan uzaklaşarak fenerin kaldırimilar , üzerine düktüğü ziya dairesinden uzak "geçtiğini. görmü i Ne-gağn ihtiyari bir -hrdreket, ne yüzündeki hat- ların en küçük bir tekallüsü, ne de gözleninin veya dudaklarının bir hareketi, dalmış ve gömülmüş göüd ründüğu o düşünceleri, böyle tamamile içine batmış olduğu keder ve tbeessürü ifşa . ediyorlardı. Onun ruhunda, o kederin ve, bu düşüncelerin yapmış ol- dukları tahribat, berrak ve keskin gözlerinin muzda” rip bakışlarında, bozulmuş yüzunün dopukluğunda ve ihmal edilmiş sakalının vaktinden evvel ağarmış olmasında tamamile göze çarpıyordu. Hiç mektup yazmiyor, ve kendisine hiç mektup gelmiyordu; gazete okumuyordu; sokakta, başkaları- mn dikkatini ve meraklarını uyandıracak ne olursa olsun hiç bir yerde tevakkuf etmiyor ve arkasına dönüp bakmıyordu; ve bazan, yağmur onu birden bire yakaladığı zaman, o, hiç bir şey yokmuş gibi gene ayni sür'atle yoluna devam ediyordu Hayatta böyle hangi gaye için yaşadığını kimse bilmiyordu. Belki kendisi de buuu bilmiyordu... Başka bir surette yaşamak kabiliyetinin mevcudiyetini, başka bir surette yaşamakla can sıkıntısının dahaaz hissedileceğini belki bilmiyor, ümit bile etmiyordu. Çocukluk hayatını yaşamamış, biç genç olmamıştı. Babasının şiddet ve zulmü dolayısile çocukluğunun ilk senelerindenberi evde şahit olduğu vahşi sahneler onun ruhunda her türlü hayaö menbaını yakmışlar, kurutmuşlardı. Kocasının gaddar ve sert muâmelelerinden anne: sinin daha genç yaşında ölmesile aile dağılmıştı: Bir kız kardeşi rahibe olmuş, bir kardeşi Amerikays kaçmıştı. O da evden kaçmış, seseri dolaşmış ve kendine bu vaziyeti temin edinceye kadar inanılmaz müşkülât içinde yaşamıştı.