Na'1871—186 “Yere, toprağın üstüne, ikisi yan yana oturmuşlardı. — Demek uzun hikâye, ha Refik 1., Ee söyle ba- kalım şu uzun hikâyeyi.. Refik Niyazi, zeytin ağaçlarının muntazam Sıra halinde dizilmiş, yere düşen gölgelerine bakıyordu. Vecdi Nemığın sorduklarını anlamamış görünüyor, başka şeylerden bahsetmek istiyordu : — Vecdi, şu zeytin ağaçları ne muntazam bir sıra halinde dikilmiş görüyor musun?. Vecdi yüzünü buruşturdu: — Evet amma, uzun hikâye.. Refik birden şaşırmıştı: — Nef. Hangisit. — Bu zeytin ağaçları.. — Neden!. -- Kimbilir, bunları bu hale getirmek için ne zahmet çekmişlerdir. — Doğru.. Hakkın var.. Orası öyle... Susmuşlardı, Vecdi Namık yan gözle atkadaşına bakıyordu. Birden gözgöze geldiler, gülüştüler: — Refik, ağaçların uzun hikâyesini bırak ta, şimdi sen kendi uzun hikâyeni anlat, bakalım Refik Niyazinin yüzünün sinirleri tekallus etmiş, gizgileri kırışmıştı: — Şimdiye kadar hiç bir şey duymadın mı, sen Vecdi?.. — Yok.. Hem nereden duyacağım!.. Senede bir mektup yollayordun.. O da selim kelâm.. Bir şey anlattığın yoktu ki.. Adeta içime bir şüphe düşmüştü. Refik, diyordum, yoksa eski, samimi mektep arkada» şını unuttu, onu resmi ahbaplar arasına mı soktu!. Vecdi Namık elini arkadaşının omuzuna koy- muştu. Ciddi bir tonla sordu: — Kuzum Allahaşkına ne oluyoruz ne varf.. Şunu anlatsana.. — Bu öyle bir hadise, macera ki anlatmıya lüzum yok.. Olup biten şeyler ortada.. Gözle görülebiliyor. Gizli, izah edilmesi lâzım gelen bir tarafı yok.. Refik Niyazi içini çekmişti. Vecdi Nanık hemen sordu: — Bir gönül macerası mıf., Arkadaşı bu susl karşısında ani dudaklarını ısır- dı. Bir yeri acır gibi yüzü buruştu: — Ne diyorsun, sen de, dedi, bu yaştan sonra mıf.. ben hem evli barklı adamım... Vecdi Namığın hayreti, merakı bir kat daha art- mıştı. Şimdi bir şey de solamıyordu. Kafasının içinde muhtemel bir çok hadiseler geçti. Ortada bir gir vardı. Bir sır yaşayordu. Fakat Refik Niyazi bu sırra; — Gizli bir şey yok.. Gözle görülebiliyor, diyordu. Bu sır olan veyahut âşikâr şey ne idif. İkisi de uzun bir sükütün esiri olmuşlardı. Refik Niyazi ayağa kalkmıştı: - Haydi yürüyelim, dedi, sana Maltız keçilerimi göstereyim.. Bilir misin burası artık tamamen bir çiftlik.. Keçilerimi görsen he kadar seveceksin.. İçle- rinde günde beş okka süt vereni var.. Bu Maltızlar kırma değil.. halis.. Fakat çok nazik hayvanlar.. Bak- ması o kadar zor ki.. Hele kışın,. Ama, ne yaparsın burada başka türlü vakit geçmez ki.. Bunlar ayrı , evlenmişti. SERVETİFÜNUN ww “ 2 —— — a — ayrı hem iş.. hem dezevk.. Her gün teze süt, peynir, yoğurt yapılıyor. Geniş bağ, bahçe, koruluk.. * * * Akşam, saat onsekize geliyordu, Vecdi Namık treni kaçırmamak için günlük ve çiftlik mahsulü taze şeylerden mürekkep nefis kahvaltıyı çabuk ça- buk yiyordu. Köşkün önünde çiçek bahçesinin ortasındaki havuzun başına iki arkadaş karşılıklı oturmuşlardı. Vecdi Namık mütemadiyen: Yaşıyorsun Refik, diyordu. Şu hayata, Şu âleme bak.. Burası cennet vallahi.. — Canım bu akşam köyde kalaa idin iyi ederdin.. sabahleyin onda geldin. altıda gidiyorsun.. Bol bol oturp konuşamadık bile.. Düşün ki üç senedir bir- birimizi göremiyoruz. Hem karıma karşı da ayıp olur. O da bugün aksi gibi İstanbnla indi.. Görüşe- Sl asanın başından kalkmışlardı. Vecdi Namık e müsaade alacaktı. Refik Niyazi: — Vallahi bu hiç olmadı, diyordu. Burası senin evin, gece kalmak için hiç çekinmemelisin... Muntazam çiçek tarhlarının arasından yürüyor lardı. Birden köşkten doğru bir kadın feryadı yükseldi: — İstemem.. istemem, hiç bir şey istemem... İki arkadaş oldukları yerde dnrmuşlardı, Vecdi Namık arkadaşının yüzüne baktı. Bu yüz, bir mum gibi bir anda sapsarı kesilmişti. Refik Niyazi sende- liyordu. Göşkten anadan doğma, çırıl çıplak bir kadın fırlamış, bahçeye doğru koşuyordu, Bu sahne karşı- sında Refik Niyazi, iki avucunu yüzüne kapamış hüngür hüngür ağlamağa başlamıştı, Vecdi Namık ne olduğunu bilmeden olduğu yerde donakaldı, * * * Refik Niyazi beş sene evvel Süheğla ile sevişmiş, Mesut bir hayat şürmeğo başlamışlardı. Kader yardım etmedi. Üç sene evvel, Süheylâ bir hastaliktan sonra delirmişti Onun kimseye zararı yoktu. Sakin ve konuşkan, kendini bilirdi. Onun bütün düşmanlığı elbiseye idi. Üstüne ne giydirseler, Parçalar, atardı. Giydirmek istiyenlerden: — İstemem, diye haykırır, kaçardı. Köşkün içinde üç kuvvetli kadın hizmetçi Süheylâyı, bir yere git mesin diye, güç zaptediyorlardı. Refik Niyazi, Yakacığın bu sakin, tenha köşesinde, cennet gibi yerde, üç senedir bir cehennem haysta yaşıyordu.