No.1871—186 Bu mektep muhtelit tali zümrelere ayrılmış ol- makla beraber aua hatları ve nesci itibarile aynı örgüdedir. Bu mektep yarı müstemlekede idhalât ya- pan sermayedar grupların fikriyatını, reklâmını yapan idbalâtçı edipler ve şairler zümresidir. Bu mektep memlekette XIX cu asırda Türkiyeye ecnebi sermayesi nasıl girmişse aynı şekilde girmiştir. Ser- mayenin stadı ecnebi bankası idi, yeni mektebin stadı da ecnebi dershaneleri olmuştur. Banka memlekette fabrika yapmadı, mal idbal etti, dükkân açtı. Tenzimattan sonraki edebiyatta incirlerimiz, üzümlerimiz, tütünlerimiz kadar yerli ihraçat emtiası çıkarmadı. Aksine memleketi bir kültür müstemlikeşi haline koydu. Hâlâ enkazına şurada burada tesadüf ettiğimiz eski üstat müstehn- ssleri zamanlarında tapkı bugünkü otomobil şirketleri Röprezantanları gibi bir dahinin firması ile içimizde bir ecnebi konsolos gibi şaşarlardı. Bu mektebin dışında evvelâ Şinasi sonra Muallim Naci, Edebiyatı Çedide devrinde de Hüseyin Rahmi B. daha sonra Türkçüler kaldı. Başka bir görüşle de edebiyat mek- tebi gelmedi diyebiliriz. Çünkü Tanzimattanberi gelip geçen bu şuarâ kafilesi estetiği anlayışı itibarile birbirinin aynı değildirler. — Nesir mı Şiir mi? siz hangisini tbreih ediyorsunuzt Bundan sonra edebiyatla hangisi hâkim olacak? — Bence Nesir ve Şiir arasında bir fark yoktur. Tebliğ vasıtaları vardır. Söylenecek söze göre birisi intihap edilir. Birini, ötekinin yerine kullanmak adamı gülünç etmek için birebirdir, Nesir de, şiirde yerinde kullanılmak şartile enfes şeylerdir — Harp ve seyahat edebiyatı ve bizdeki #ünusüleri) — Harpten sonraki muharebe ve seyahat edebiya- unın karakterleri bambaşka şeylerdir. Bvvelce harp- ten babsedilirdi. Fakat ancak tahlil edilemez bir halde idi. Halbuki hürpten sonra muharebe edebiya- tanda yepyeni bir çığır açıldı. Zolânın İzmihlâl'i ile Barbusse'ün Ateş'i arasında ruh, görüş itibarile fark, 1879 harbile e harbindeki teknik ve görüş farkından fazla Büyük dalin. hn sinirleri yorması edebiyata bu yeni utlama hızını verdi. Seyahat edebiyatı da bazı ihtiyaçların neticesi olarak kendine revaç bulmuştur: A — İnsanlar harpte dünyayı dolaştılar. Yeni iklimleri, yeni insanları tanıdılar. Bu yeni iklimler, yeni insanlar edebiyata yeni yeni malzemeler verdi. Paris sokaklarında yalınayak dolaşarak Fransız vata- nının müdafaası için cepheye giden zenci alayların- dan sonradırki Kara büyü romanı çıkabilmiş, kakao renkli ve kakao zevkli gJozephin Baker'i seyreden insanlar biraz da medar kuşunu seyrediyormuş hissini taşımışlardır. Medarları hatırlıyarak, zihnen seyahat ederek bu zevki tatmışlardır. B — Bugünkü insan bulunduğu yerden memnun değildir. Her yerde muvazene bozuktur. Eğer ruha inansaydı, insaniyet harpten sonra yepyeni bir misti- sizm devrine dönecekti. Halbuki aldığı müsbet kültür onun tasavvufa dönmesine mani oluyor. O halde içi sı ılan adama hem müsbet, hem de tanımadığı ve eğlendirici şey vermek lâzımdır. Bunu seyahat edebiyatı yapıyor. Bugünkü insan bu seyahatlerin otantik olmasını istiyor. SERVETİFÜNUN : 55 C — Seyahat, servete sahip olan Amerikalının ayakları altında koktel gibi bir sevda halini aldi. Bu sevda insanları günden güne sarıyor. Edebiyatıda.. seyahat edebiyatile seyahat edemiyenler gözlerinin önündebahri muhitlere iklimlere, medarlara geçit res- mi yaptırıyorlar” D — Seyahat edebiyatı istiva hattını bir pantalon kayışı gibi karnının üstüne saran Anglosaksonların yaşadığı bir devirde tabiidir ki bir sevda halini ala- caktır. Zaten dikkat ederseniz müstemlekeciliğin başladığı gündenberidir ki Avrupada bir seyabat edebiyatı modası canlanmıya başlamıştır. — Bugünkü Wsan? Lisan buğünkü şeklini kimlerin elinde almiştr, Türkçenin en iyi mümunelerini kim verdi? — Bugünkü lisan, bugünkü cemiyetin ifadesidir. Bugünkü Türkçe yeni Wsan cereyanile bugünkü balini aldı. Fakat bence benüz Türkçenin klasik lisanı doğmamıştır. Bugün yazdığımız yazının bile İki sene sonra acaip bir Oşsmanlıcadan ibaret olmadı- ğını kim ciddiyetle iddia edebilir! Biz henüz tekâ- mül yolundayız. Türkçe daha çok kendine gelebilir, Bu, bütün emekleri lisana verelim de edebiyet, fikir sahalarını ihmal edelim demek değildir. — Edebiyalımız ne gibi esarlar üzerinde inkişaf ettirilmelidir. — Edebiyatımızı ne gibi esaslar üzerinde inkişaf ettirmeli? Bence bu suali şu şekle sokmak lâzımdır; Edebiyatımız ne gibi esaslar üzerinde inkişaf ediyor? Bugünkü vaziyette edebiyatımızda iki bariz cephe var, sanati Rade ferdi bir şey telekki etmek. Onu hayşttan tecrit etmek, İkinci cereyan, edebiyatı hayatın ve cemiyetin bir parçası telekki etmektir. Birinci cereyan tanzimattanberi yaşadı, marifetle- rini gösterdi. Eserlerini kütüphanelre yerleştirdi. Ve üstatlarına şöhret temin etti, İkinci cereyan henüz tamamile kendini bulmuş degildir, Fakat eserlerine tesadüf ediyoruz. Ümidim bu ikinci cereyanda, Edebiyata nasıl istikamet vermeli? Bu fuzuli vazifeyi düşünmek istemem, Fakat herşeyden evvel edebiyatı tufeyli münekkidin şerrinden kurtarmalı. En kötü eser yapan adam en iyi münekkitten daha çok faydalı adamdır. Çünkü yaratıcıdır. Benec her hangi bir eserin karşısına geçip tuhaf- lık bulmak, kalemine başkasının eserinden yem çıkarmak istiyen insan acaip bir tufeyli, gülünç bir » adamdır. Bir sınıfı, bir sınıfın zevkini temsil etmiyen /mü- nekkit ise sadece bir kıskançtır. O çocuk analarını, babalarını mütemadiyen tenkit eden bir haremağasıdır. O ömründe bir defa olsun topal veya burunsuz bir çocuk sahibi olamayacaktır. — Bizde okumak? — Üstatların eserlerini okumak, meselâ Mavi siyab'ı okumak, Sultan Ahmet meydanında dikili taştaki Hiyeroglif cümlelerini sökmekten daha mi kolaydır. — Devamı $4 üncü sahifada —