No. 1858 — 173 SERVETİFÜNUN 27) KARLARIN ALTINDA. — Geçen nüshadan mabaat — Gönlüm artık ferah, tasasız, bir güzelce yedim Bu yavan ekmek, karların ortasında kelmak tehli- kesini atlattıktan sonra, bana ne tatlı ve güzel gelmişti ! Karnmı doyurup, yorgunlnğumn çıkardıktan gonra da, kırgın viücudüme, sızlayan bacaklarıma bir gevşeklik geldi. Sinirlerime bir rehavet çöktü. Artık, tamamen geçe olmuştin her taraf zınidan .gibi idi. Ne ise, kar da kuvvetini kaybetmişti, ince ve seyrek yağıyordu. Ellerimi kaldırdım: — Yarabbi, beni sabaha sağ ve salim sen iriştir, dedim. Şu kar da bari dinse.. Yarın sabah bir güzel güneş açsa yollar, izler bulunsa... Artık sana, senin azametine gığınıyotum.., Diye bir dua ettim. kendimi Allaha emanet etm- iştim. sabaha kadar, ya kar yağar artar. altında kalır ölürdüm. yahut kurtulardum. Cenabı haktan ümit kesilmez. Biraz sonra, kurşun gibi ağırlaşan göz kapaklarım kapandı; sabaha kadar rahat deliksiz bir uyku çektim Ömer usta burada durdu, Bir iki kere yutkundu, prim yorulduğu belli idi. Derin. derin nefes alı» yordu. Şalvarının cebinden kenarları oyalı, kırmızılı Yegin büyücek mendilini çıkartarak alnının kırışık- lıkları üzerinde sıralanan ter damlalarını sildi. Mendilini cebine koyarken o günleri tekrar yaşa yormuş gibi, artık feri gönen, küçülmüş, kenarları buruşmuş gözlerini kapadı, öylece bir müddet durdu Sonra sergüzeştinden mağrur bir kahraman tavrile etrafına bakınarak: — Ya... işte böyle, evlatlar, dedi. İhtiyar eskici, tabakasından bir cığara daha sarar- ken etraftan mütecessiz, sabırsız sualler yağıyordu : — Ömer usta, ertesi gün kepi nasıl buldun $.. — Gece, kar kesilmişmi idi bari 1. — İnsan kurttan murttan da | korkar. gelmedi ya inşallah 9... Bu suallerin hepsine birde, Ömer ustanın yanında, oturan ihtiyarca bir ağa, toptan bir cevap verdi; — Ömer ustayı, artık allah kurtarmış. Issız geceler kahramanı, cıgarasını yakıp çakma- ğını yeleğinin cebine koyarken, hikâyesinin ikinci kr- &mihi da şöylece anlattı: — Ertesi sabah, şafakla uyandım. Gece. o kadar iyi bir uyku çekmişim ki.. Bütün yorgunluğuma değdi. Bereket versin, gece; kar çabuk dinmiş, ortalığa bir sessizlik çölkkmüştü. Şimdi, dizi bir karış geçen sert karın içinde nasıl yol açar ve nereye kiderdim!. öyle bir şey Burada daha bir müddet beklemekten başka çare yoktu, elbette, Allah sonunu hayırlı getirecekti. zen- bilimde, akşamdan artık kalan ekmeğimi çıkardım. gecenin ayazında taş gibi olmuştu. kendimin taş kegi- Imemesi ne mutlu idi. bunu da kemire kemire yedim bekledim. Biraz sonra, güneş, ışıl ışıl bütün karları parlatı- yordu, Buna sevindim. Bir kaç saat geçmişti. güneş epeyce yükselmiş tepeme yakın bir yere gelmişti. galiba, artık öğle ol- muşta. Birden. uzaktan uzağa, kulağıma çıngırak sesleri geliyordn. gözümün alabildiği kadar etrafı araştırdım Dikkat ettim: uzakta, üzerleri yüklü develer geçiye- rdu. yeniden canlanır gibi oldum. artık, kurtulmak ümidim, bu devecilerde idi. « Çaybaşı > köyü yolundan ne kadar uzak düytü- gümü şimdi anlayordum. Var kuvvetimle: — Arkudaş.. Arkadaş! diye bağırdım, Tekrar tekrar bağırıyor, avazım çıktığı kadar bağırıyordum. ortalık sessiz olduğu halde, gene işitmiyorlardı. kollarımı sal- lıyor, çırpınıyordum, Fakat aramız epeyce uzaktı. zaten üşümüştüm, sesim iyi çıkmıyordu, Bunlar da duymadan giderlerse, belki bir gece daha burada yabmak nasip olacaktı. Bir daha, bir daha bo- yuna bağırıyordum : Arkadaş!.. Arkadaş li, Nihayet kervan durdu. En öndeki deveci, (ses gelen tarafa doğru baktı kollarımla işaret ederek bağırıyo- rdum. Beni gördüler. Deveciniu biri, yükünü indirdi Devesine bindi geldi beni buldu. Devenin üstüne ben de bindim. Tekrar geri döndük. aramız ne uzunmuş, Git git, bitmek bilmiyordu. Bu adama yolda; — Sizi Allah gönderdi; diyor, dua ediyordum, Nihayet, arkadaşlarının yanına vardık. Bunlar hep deveci idi. Hepsine : — Merhaba hemşeriler dedim.. Canımı kurtardınız. Deveden indim. İçlerinden birisi yanıma yaklaştı Baktım : — Ahl. diye bildim. olduğum yere düşecektim. gözlerime İna- namıyordum. Ku oğlum Murattı. Gözlerim yaşardı Murat ; — Babacığım diye boynuma sarıldı. öylece, hınçkıra hınçkıra ağlaştık, — Devamı 276 ıncı sayfada —