No. 1858—173 ma A NW in NV. A yl e ii S ki mezar — Kardeşim Şükrü'ye — Onu ilk defa yeşil gözlerinin ağlayan parlaklığında sessiz yaşlarile boğuşurken gördüm. Bir gündü... Güneş batmış, ovayı kucaklayan nihayetsiz yeşillik kızıl ziyaların sönen bakışları al tında derin bir vecdile eğilmişti. Uzak ufuklardan yükselen karartı gittikçe yaklaşıyor, bu gülen tabiati acı bir zulümle susturuyordu. İçimde yalnızlığın doğurduğu süküt titrek çağıltılarla ağlıyor... Yavaş yavaş yürüyordum. Etrafımda kâh alçalan kâh yük- selen otların alacakaranlığa Oserptikleri gölgeler hislerimi alevlendiriyor, acı feryadımı kuru tekırtılar- la dinletiyordu, Hayatımda hiçbir gün kendimi bu kadar yakından dinlememiştim, Doğan, büyüyen, ölen bir vücut var. Yaşadığı müddetçe didiniyor. Güneşin nurlu ziyası, gecenin tatlı kucağı onun için- dir. Fakat bu vücutta uyanan bir bis var ki: ne güneşin sıcağı, ne gecenin zulmeti onu kucaklayamaz. O sevilirken ağlar, ağlarken gülmek ister. Rirçok ruhiyatçılar ruhi hadiseleri muayyen kanunlar içinde toplamak isterler; bilmezler ki: onlar coştukça ağla- yan, ağladıkça gülen, güldükçe solan, soldukça inle- yen bir seraptır.. İsterse görünür. Uzun çarpıntının hırpalayıcı dalgaları arasında bilmem nekadar gittim. Kendime geldiğim zaman köy mezarlığında bulunuyordum. Rüzgâr hafif hışıl- tılarla esiyor, etrafı nazlı ahengile okşuyordu. Demin coşan hislerim birdenbire durgunlaştı. Şimdi dilsiz bir hissin esiriyim, Uzaklaştıkça kararan mezartaşları selvilerin vefakâr gölgesinde hezin bir teslimiyetle süküt ediyor, bu matem kokan havaya anut bir heybet dağıtıyordu. Yeni yapılmış bir parmaklığa SERVETİFÜNUN 267 Üstadıazam merhum Recaizade Ekrem beyim haremi Varşova sefareti müsteşarı Ercüment Ekrem beyin validesi Güzide Hanımefendinin irtihalini teessüfle haber aldık. Merhumenin resmini derç ile ruhuna Cenabı haktan rah- met niyaz eder ve kıymetli edibimiz Ercüment Ekrem bey ile kederdide ailesine teessürle- rimizi beyan ederiz. Bu estırları okumakta olandan, makalenin ilk kısmında, riyaziyat sahasına girmeyeceğimi vadetti- gim halde cezir mürabbaları istimal ettiğim için özür dilerim. İzafet onazariyesi esas itibarile mekanik ve gravitasyonun (3) bir terkibidir. Adeta karyokinez esnasında höcrelerin sahne oldukları Jaboratuvsr manzarasının gizlediği esrar ve muamma gibi bura da da çok girift ve muğlâk bir terkip mevzuu bahistir. Öyle birterkip ki Galip Dede'nin «kimyası kadar kıymetli, fazla olarak ta mevcut ve dimdik ayakta, (Sonu var) (8) Cazibeli arziye dayandım, Benliğimden kopan eninlerimi rüyada gibi dinliyorum. İşte binlerce insanın en son girdiği yer. Ac&ba! şu küflü taşların altında toprak olan yüzlerce vücut; dalgalanan duygularının kaç kere zebunu olmuş, kaç kere hile, riya yaratan insaniyete lânet etmiştir. Çünkü onlar her hareketlerinin 80- nunda ezilmiş, hiçbir zaman feğdakârlıklarının mü- kâfatını görmemişlerdir. Hayatı kurtarılan bir kimse hâmisinden iyilik beklemeyi tabii görmüş, ihtimal onu mustar kaldığı bir anda tahkir etmekten zerre kadar çekinmemiştir. Can veren bikeslere en halim hislerle uzanırlarken kimbilir nekadar kem nazarlar altında bunalmışlardır. Nihayet içlerinde bu yüzden uçurumlara yuvarlananlar, kurtulmak için çırpınır- ken kaç kahkahanın yılan soğukluğu ile donmuşlar- dır. Zira ere atan da vaktile eyni soğuklukla titremiştir. Yilmn nasıl oldu, bu dalgın uğultnların arasında kışık bir hüngürtü işittim. Arkamda yeşil çiçekliğin solan yaprakları arasında o yeşil gözler, yeşib şelâle- leriyle sarsılıyor, çağlıyordu. İçimde derin bir yaranın kanadığını hissediyorum, Akşamın solgun alagalığın- da sarı başlı bu küçük vücut, ne ağır elemleri yük- lenmişti. O, yalnızlı ğın verdiği huzur ve sükün içinde ruhunu dinlerken acaba bir gün kendisine ağlıyacak kimselerin bulunabileceğini düşünüyer miy — Devamı 276 inci sayfada —