150 SERVETİFÜNUN No. 1851—166 İstanbul postası 2 Şubat 1932 Vaktile gazetemin bu sütunlarında İstanbul postası yazdığım zamanlar, Ramazan geldikçe mutlaka “rama- zaniye , ler başlardı Şimdi direksiz kalan direkler arasının gece eğlence alemi, Bayezitten tutup şimdiki Fatih dairesinin bulunduuğu yerde yaşamış olan Saraç- hane Başına kadar iki siralı akşama yakın dolaşan şık ve hususi arabaların piyasası, Bayezit camiinin avlusunda kurulan kokulu, macunlu, şekerli satıcıları, tesbihçileri, Şehzadebaşında meşhur Abdürrazakın Tü- Ivat tiyatrosu, Manakyan takımının kanlı facıalı tercü- me piyesleri hep “Ramazaniye , makalesine zemin olurdu. O tarihlerde hüküm süren ruhları ve fikirleri hatırladıkça ve bütün bunları bu senenin ramazanında gözümüzün önünde ve kulağımızın altında yapılver- miş olan dini inkilâpla mukayese eyledikçe candan ve yürekten memnun Oluyorum. Türk ve Türklük di- lile dini el ele verdi; artık Allahın kitabını dilimizle dinliyoruz, anlıyoruz; İstanbulu fuih eden namına ku- rulmuş olan Fatih camiinin minaresinden ilk Türkce ezan okundu, Müslüman Türkler camilere kendi anladıkları dil ile çağrıldı. Bütün bunlar durmadan yürüyen Türk inkılâbının kuvvetli adımlarıdır. Böyle adınılar atıldıkça Türklüğün âtisine ümitle bakmamak kabil değildir. *, İleriye ümitler ve itimatlarla bakmak istersek dün- yayı sarıp kavuran iktisadi buhrana karşı dahi teker teker her Türkün tedbirlerini alması mecburidir. Çün- ki bu dünya buhranında en az korkacak olan bizleriz mübarek milletimizin ihtiyacı mahduttur; memleketin tabir servet menbaları henüz işlenmiş değildir; ihti- yaçları dallanıp budaklanmamış, aza kanaate alışmış olan Türkler tabi servet menbalarında fen ve ilim ile metotla çalışırsak, sefahetten lüksten kaçarsak bütün garp alemini kökünden sallayan buhran fırtınasının dalgaları bize zarar veremez. Sefahetten ve lüksten kaçmak ilk kaidemiz olunca, ikinci kaide olarak şunu bellemek icap eder: Çalışmanın yolunu ve patanın kadrini bilip parayı işletmeğe ve çalışan işliyen para- nın getirdiği ile yaşamağa alışmak. Türk milletinin müstalısıl kısmı olan büyük kütleye bu iki şartı öğ- retmeğe çokluk hacet yoktur, onlar zaten sefaheti bilmezler, lüks sevmezler ve her köylü çalıştığının getirdiğinden fazlasını masraf etmez. Bu iki şartı daha ziyade şehirli halka ve hazır yiyici olan takıma kabul ettirmek lâzımdır. Çünki bunlar, yani hazır yiyiciler parayı yenilir bir nesne olarak tanırlar ve paranın yalnız yenmesini öğrenmişlerdir. Bu gibiler maaş ol- sun, atiye olsun, ikramiye, hediye, miras olsun.. Her şeyi mutlaka yerler, hatta miras için “miras yedi, tabiri bile ağızlar da gezer meşhur bir sözdür. Böyleleri sade borç alırlar onüda yerler ve geri vermekten çokluk hoşlanmazlar. Siyasi, içtimai, ve dini inkılâbı- mız gibi bize birde iktisadi inkılâp lâzımdır ve buda olacaktır; o zaman dört başı mamur bir millet sayı- lacağız. Dini inkılâp mutlaka bize ahlâk ve fazilet tesanütlerini de öğretecek ve gösterecektir; çünki bütün mezheplerin hele müslümanlığın başlı esası ah- lâk ve fazilet umdeleridir, garplılaşmak demek fazilet ve ahlâkı istihfaf etmek değildir; medeni olmak müs- rif ve hazır yiyici olmak değildir. Avrupanın servetini israfcılar ve hazır yiyiciler yapmaz. 4". Siyasi, içtimai, dini ve iktisadi inkılâplar yü- rüdüğü zaman ilim ve irfan hayatı dahi kendiliğinden yükselmeğe başlar; bu evvelâ fark olunmaz, fakat yürür ve his olunmadan yükselir. Bedbin olanlar ne derlerse desinler, milletlerin kâffesinin hayat hakkı vardır; ve milletlerin fertler gibi mutlaka ölümle biten bir kısa yaşayışı yoktur. Milletler tekâmül ve terak- ki etmeğe mecburdurlar bu tekâmül vukubulurken fırtı- nalara oğrar, sıkıntılar geçirirler. Bunlar muvakkat şey- lerdir, bedbin olacak kati sebeplerden sayılamaz. Şim- diki iktisadi buhran, dünya buhranı ile, Avrupanın oğradığı tehlike dalgalarını ben bizim için bu neviden muvakkat sıkıntılardan sayarım, yeter ki biz inkilâbı- mızı başarmak üzere dört cepheden tereddütsüz fü- tursuz yürüyelim. Ahmet İhsan FEN POSTASI Tabiatta bizatihi mevcut veya sun'i olarak bu has- sayı haiz Radyo aktif sular bulunmaktadır. Son 24 manlarda Amerikalı bir doktor Mr H. 8. Maztland bu suları kanser tevlidinde mühim bir amil ve se- bep olarak göstermektedir. Bu doktora nazarrn Radyo aktif sulardakiRadyum vücudun muhtelif aksamında teraküm etmekte ve ittirahı pek güç olduğundan dolayı ber halde bazı nescı tagayyürleri mucip oluyormuş. Binaenaleyh böyle suları içmemek lâzımdır. “'* Ziyanın nebatat hayatında ve neşvünemasındaki ehemmiyet ve lüzumu gayri kabili inkârdır. Fakat acaba gece ve gündüz mütemadi ,bir ziyâ ya maruz bırakılan nebatatta ne gibi tahavvülât görünür. Amerikalı bir fen adamı bu hususta muhtelif nebatat nevileri üzerinde tetkikat ve tecrübeler yap- mış fakat şayanı dikkat bir;netice elde edememiştir. Yalmz bir kısım nebatat pek fazla uzamakta ve Deşvünema hususunda oldukça mühim bir sür'ab gö- ze çarpmaktadır. Mamafi bu tecrübe gerek iktisadi ve gerek fenni yeni bir keşif ve menfaat temin” etmemiştir. -