164 SERVETİFÜNUN No, 1851— 166 Büyük bir teslimiyet ile : — Nasıl isterseniz! Dedi. Kız yeniden güldü. Dikkat ettim rengi hiç bugünkü kadar güzel ve taravetli değildi. Küçükle yola çıktık. Bahçemizde eski bir salıncak vardı, Onu oturttunı ve sallamaya başladım. Altın işlemeli kalın şayaktan esvabının içinde dimdik ve hareketsiz olarak bütün kuvvetile iplere yapışmıştı. — Yakanızı filan çözünüz! Dedim. Hafif bir surette öksürerek : — Zarar yok. Biz böyle alıştık! Dedi. Kız kardeşine benziyor, bahusus gözleri onu gözlerimin önüne getiriyordu. Ona hizmet etmek hoşuma gidiyor, fakat aynı zamanda çok acı bir keder kalbimi eziyordu. Evet, diyordum, artık bugün hakikaten çocuğum, halbuki dün... Bir gün evvel bıçağı düşürdüğüm yeri hatırladım, aradım, buldum. Çocuk bana: — Bu me olacak? dedi. Aldı ve bir «Çoban püs- külü> dalı kesip bir flüt yaptı ve üflemeğe başladı. Otello da üflerdi. Fakat kız kendisini bahçesinin bir köşesinde bulup neden bu kader mahzun olduğunu sorduğu zaman onun ellerinin üstüne göz yaşları damlattı. Bu yaşlar okadar nagikani bir surette boşaldı ki, kız bundan ürktü, ve telâşla: — Neniz vari Ah neniz var? Demiş ve cevap vermediğimi ve sürekli surette ağlamakta olduğumu görerek islak yanaklarımı öpmeği düşünmüştü. Ben bundan başımı çevirerek hınçkırıklarım &rasında: — Her şeyi biliyorum; o halde benimle neden eğlendiniz?! bana kendinizi niçin okadar şevdirdinizi — Ah, yavrum, gözüm. Size karşı hakikaten günahkârım, —iki elini birbirine kavuşturarak— pek kusurluyum. Ah, ben fena, karanlık, müfsit bir kızım. Pakat artık işte sizinle oynamıyorum. Sizi seviyorum. Nasıl ve niçin öyle sevdiğimi biliyor anlıyorunuz. Fakat ah, hepsini biliyorum dediğiniz nediri Ne cevap verebilirdim? Önümde duruyor ve gözlerimin içine bakıyordu. O baktığı dakikada baştan ayağa kadar bütün mevcudiyetim onun olurdu. Bir çeyrek sonra, o, ben ve küçük tutmaca oynuyorduk. Ağlamıyor, gülmüyordum. Fakat güler- ken katlanan göz kapaklarımda henüz yaşlar vardı. Boynumda kravat yerine kizın bir kordelası. Onu belinden yakaladığım zaman sevincimden ortalığı gınlatıyordum. Beni hangi kalıba isterse ona sokuyordu,.- XIX Plânımın akâmete uğradığı o geceden sonraki bütün bir hafta zarfındaki maceramı bütün teferru- atile yazmaklığım istense büyük bir müfşkilâta sokul- müş olacağıma şüphe yoktur. Bu benim için hum- malarla dolu garip bir devredir. İçinde en mudil hislerin, fikirlerin, şüphelerin, itlerin, sevinçlerin, istirapların riüşgürlar g ibi geimi devrettikleri bir kübustur. Şayet on li yaşındaki bir genç kendini dinleyebilirse, kendi yang dinlemekten korkuyor- dum; me olursa olsun anlamaktan korkuyordunı. Gündüzlerimi acele ile geçirmeğe çalışıyor, geçeleri de yalnız uyuyordum, bunda ne kadar olsa çocuklu- ga mahsus kayıtsızlık ta bana yardım ediyordu. Seviliyormuydum bilmek istemiyordum, sevilme- diğime de kendiliğimden hüküm vermek istemiyordum. Babawdan kaçıyordum, fakat kıza karşı bunu yapı mıyordum. Halbuki kızla beraber bulunmak huzur ve aramımı yakıyordu. Fakat benim için yanmak ve erimek tatlı bir şey olduktan sonra bundan kaçınmamda ne mana olurduf Onun nüfuzunun tesirine mevcudiyetimi terket- miştim. Kendi kendimi aldatınağa, hatıralarımdan yüz çevirmeğe çalışıyor.. Yarın ne olabileceğine karşı gözlerimi yumuyordum. Ju bal çok uzun süremezdi. Bir gök gürlemesi her şeyi durdurdu, ve beni yeni bir yola attı, > #6 Oldukça uzun bir gesintiden sonra yemek vakti eve döndüğüm zaman sofrada yalnız oturacağımı, babamın gittiğini, annemin rahatsiz olmak münase- betile bir şey yemiyeceğini ve odasına çekilmiş bulunduğunu hayretle öğrendim. Fakat uşakların çehrelerinden evde fevkalâde bir rüzgâr geçtiğini anladım. Cesaret edip soramıyordum; fakat giir perestişkârı ve kitara mütehassısı kilercimiz Filiple, swdeta dost idim. Bir aralık onu bir tarafa çektim ve babamla annem arasında müthiş bir sahne cereyan ettiğini, çamaşırhaneden bu maceranın tamamen duyulduğunu, bir çok sözler fransızca söylenmiş olmakla beraber annemin oda hizmetçisi beş sene Pariste bir terzi yanında çalışmak suretile fransızca söylenen her şeyi anlamakta olduğunu, annemin babamdan sedakatsizliğinden ve komşunun kızile münasebetinden dolayı şikâyet ettiğini, babamın evvelâ inkâr suretile müdafaada bulunduğunu, fakat bir aralık hiddetlenerek annemi yaralayacak bir kelime esrfettiğini yani kendi yaşını ileri sürdüğünü, bunun üzerine annemin ağladığını, bu sırada ihtiyar brensese verilmiş bir havaleden ve prendes ve kızt hakkında çok ileri gittiğini, babamın bunun üzerine tehtitte bülunduğunu söyledikten sonra bütün bu İelâketin prensese gelen imzasız bir mektuptan çıktı- ğını, bunu kim yazdığı tahmin edilemediğini, o mektup olmasa bu işin gizli kalıp gideceğini ilâve etmişti. Ellerim ayaklarımın donduğu, kalbimin göğsümün içine sığamıyacak bir halde attıgı sırada büyük bir eza ile: — Acaba sahiden bir şey varmıymış! dedim. Filip manidar bir halde gözünü kırptı, — Bir şey vardı, Böyle şeyler saklı kalmaz. Pe- deriniz her halde pek ihtiyatlıdır. Fakat böyle şeyler için ya bir oda olacak, yabir araba tutulacak; demek her suretle araya şahitler girer. Filipi gönderdim ve kendim gidip yatağıma atıldım. vee Devamı var — AHMET İHSAN Matbassı Limlisi