-—. ar No, 1838 — 153 SERVETİFÜNÜUN 367 Koman Feİrikasıı 5 N 5 dk la w © 4» a <y “ > s LA ş s O Kizim Hamiyete e ip * H.R. gibi oldu ve işi tamamiyle teklifsizliğe vardu, Enfi- yesini gürültülerle çekiyor, oturduğu koltuğun üze rihde kaynaşıp duruyordu. Prensesliğine dair kendisinde de zerre klar bir duygu yoktu. Zinayda, bilâkis pek ağır, wleta mağrur duruyor dü. Simasında, gamet teçessiim etıniş gibiydi. Soğuk ve harekeisizdi.. Bir derecede, ki bunun tanıdığım kız olup olmadığında şüphe edebilirdim. Bu veni hali de ayrı bir güzellik teşkil etmekle beraber, şu vaziyetinde o eski nazarlardan ve tebes- sümden eser yoktu, Gök mavisi çizgili ince şaldan hafif bir rop giyinmişti; Saçları, İngiliz #modasına tevfikan uzun büklümler halinde yanaklarının iki tarafından dökülüyordu. Bu giyiniş,çehresinivsozuk ifmlesiyle çok mütenasip düşüyordu. Babam, sofrada onun yanına olüurmarşin. Kendine has sakin ve zarif bir nezaketle ona hizmette teküyyüt gösteriyor ve büzün yüzüne bakıyordu, Kızın da arasıra ona baktığı oluyordu. Fakat, bn nazarlar çok garipti; adeta, kin saçıyor vibiydi, Müküleme, Fransızca cerevun ediyordu; Zinayda- nın telâflazundaki mükemimeliyetin, dikkati colbetme- mesi kabil değildi. Prenses, yemekten evel oldufu gibi yemekte de alnbidiğine gidiyor, yemekleri bol bol methediyor ve methettikçe sözünün sıhhatini. filen de ispat etmek üzere,yiyordu. Bu haliyle anneme cansıkıntısı getirdiği belli ölüyordu. Annem, kendisine gamlı bir istiğnala cövüp veriryordu. Fakat, annem, Zinaydadin dü Brtesi gün kendisinden bühscderden ; — Kibir kumkuunası! Kibiri ucabi işçi kızı sürü tina mı? Nesine f Dedi, Babam cevap verdi: — Galiba sen işçi kızı görmemişsin ! — Hüarndölsün görmedim ! hoşlanımamıştı. — Evel, hamdolsun. Fakat, o halde, görmediğin birşeye nasil benzetirsin ? Zinayda, solrals bakmadı. Prenses, yemekten üz sonru vedalaştı, Babam, kendisini kapıya kadar teşyi elüi, Kisa eeketimle, bet de oradaydım ve bir idam mahküma gibi yere bakıyordum. Zinaydanin bana kürsi aldığı tavir, Deni bitirmişii o Ancak yanımdan göyerkel, yavaş, lükin açık bir tavzda ve onda tak mış öldüğum muhabbet ve cazibe ile ; Akşim sekizde bize geliniz. Anladınız mi? Mutlaka geliniz. bant hiç Demesi üşserine, hayret ve minnetimden kollarım ağıldı; fakat, o, göz sçıp kapayındıya kadar başın beyaz örtüsünü geçirerek, çıkmıştı. WEN Giyinmiş, kuğünmuş, saçlar taranmış, parlatılmış ve kâhküllerim alımın üzerine dökülmüş olarak, saat tam sekizde Prenseslerin kapısından girdim. İhtiyar uşak'yüzüme donuk bir nazarla baktı ve kana pesinden kalkmakta bir istical göstermedi. Salondan şen sesler, kahkahalar aksediyordu. Kapıyı açtım ve hayretle geriledim, Odanın ortasında, Zinayda, bir sandalyenin ilzes rinde ayakta idi. Elinde bir erkek şapkası tutuyordu. gandealyenin etrafında beş delikanlı, birbirinin etrafın. da kaynaşıyordu, Onlar, ellerini şapkanın İçine sok- mağa çabalıyorlar, kiz da süpkayı bir taraftan bir tarafa kuvvetle kaçırıyordu. Beni görünce bağırdı ; -- Durun, durun! Bir oyundu ona da bir kâğıt vermerli., Sanânlyeden kuş gibi atladı ve ceketinin kolun- darı tutarak: — Girsenize, dedi, Orada ne duruyorsnmuz? Bien- diler, müsadenizle takdim ediyorum: Komşumuzun oğlu Mösyö Viladimir. Aynizamanda davetlilerini birer. birer (bana göe tererek ; — Kont Mülevski, doktor Luşin, şair Munsans, yüzbüşt Nirimaiski ve geçen gün de görmüş olduğu nuz savari zabiti Belwvzoroy, Birbirlmizi sevmenizi, anlaşmanızı rica ederim. 0 kadar ürkeklik duymuştum, ki kimseye selim bil veremedim. Doktor Luşim. dediği esmer delikanlınm beni bahçede fena halle tinabçüp eden genç Olduğunu farkettim, diğerlerini yeni görüyordum. Zinayda, emretii; — — Koni, haydi, Mösyö Viladimirin bir küğudü yazınız. Gayet şık giyinmiş, siya manidar gözlü, ipce, uzun burunlu, minik ağzının ist İndi İarlu müzeyyen çök parlik, bir esmer gi Kont, bir Lehli şivesiyle : — Fakat, bu haksızlık olur. Bfendi, bizin oynamamışlar. dahü geliyor... ismini de