18 UYANIŞ ANKARWDA DÖRT No. 1739—54 GÜN Asri Şehir — İş Bankası — Yeni TürkOcağı — Maarif Vekilinin ziyafeti — Mülkiye mezunları Yıl dönümü Son Ankara seyahatim bernde—mübalağasız olarak söylüyorum — bir Avrupa seyahati hissi bıraktı. Ekspres'te tam Avrupa gibi yataklı va- gon, güzel bir Vagon restoran, sonra istasyondan bindiğim otomobilin, memleketimizde görmeğe alışmadığımız çok geniş bir caddeden geçerek Avrupa otellerinden hemen hiç farkı olmayan Ankara Palas'a beni getirişi, |“) oradaki temiz ve konforlu odalar... Sonra sokağa çıktığım vakit Ankara'da ilk defa gördüğüm belediye in- tizamı ve insana uzaktan zerafetile ve mükem- meliyetile tatlı tatlı bakan yeni İş Bankasi binasi... Bankanın idare kapısında gelenleri nazikâne kabul ederek asahsör'e alan temiz ve hususi esvaplı hademe (efendiler; Bankanın içindeki sakin fakat hiç dutmıyan iktisat faaliyeti.... Ben gene sokaktayım; genişlemiş caddeler; güzel ve temiz lokantalar; dört beş katlı yükselmiş yeni kâgir daireler ve nihayet bir büyük inşaat şan- tiye'sinin yanından geçerek bütün Ankara ova- sına hâkim bir tepe üstüne kurulmuş olan ye- ni Türkocağı merkez binasına geldim. Servetifünun'un 1900 «Edebiyatı Cedidesini takip ederek meşrutiyetten sonraki «Feciriati»nin münevverlerini, gene gazetemizin etrafına topla- yan ve memleketimizde çok nurlu bir başka edebi hareket kuran Hamdullah Suphi Bey İs- tanbul'da iken bana, Ankara'ya gelişinizde Oca- gımızın yeni binasını görmelisiniz demişti. Ocağı görmek ve bu asil, münevver ve yük- sek ruhlu edibimizle bir daha müşerref olmak üzere gittiğim Türkocağı'nda hissettiğimi yal- nız şu sözlerle hulâsa ederim: : rum sandım!» «Rüya görüyo- Evvelâ tiyatro salonuna girdik... yarabbi: Ankara'nın eski çorak bir tepesi üstün- de miyim? Yoksa Paris bulvarlarındaki meşhur tiyatrolardan, tamammile yeniden ve modern ola- rak yapılmış bir tanesinin içinde miydim? Aman (9) Ankara palas'ta, Avrupa'nın iyi ötellerinde hiç rasgelinme- yen bir fena bar hayatı var!! Bar'da, yani otelin bodrumunda, eğ- leniyoruz zannederek sabahı bulan gece kuşları olmasaydı ve bunlar şafağa dogru bardan müthiş gürültü ve bağrışmalarla çıkarak otelde uyuyanları rahatsiz etmek gibi medeni memleketlerde yasak ve ayıp olan hafifliği yapmasalardı Ankara Palas'a diyeceğim kalmayacaktı! 7 Kânunnevvel Kendine mahsus tatlı loşluk içine gömül- müş olan tiyatro salonu, etrafındaki eski altın renkli localarile, sahnenin üzerinden size bakan ve pek san'atle hakkedilmiş bulunan Türk'ün Boz- kurt'u kafasile, locaların istifi hünerile, yürek- İleri cezbeyliyordu. Locaların ortasında bulunup bütün bu yüksek muvaffakıyetlerin büyük reh- beri Gazi Hazretlerine mahsus olan loca, şeklile ve vaziyetile inkilâp Babasına lâyik olduğunu anlatıyordu. Sahnenin arkadan, içinde altında ve üstünde bulunan en son sistem dekor tesisa- tını gördüğüm zaman, tiyatroculuk san'atine, elek- triğin bütün ihtiralarının, Ankara TürkOcağı tiyatrosunda tatbik edilmiş olduğunu derin bir sevinçle gördüm. Artık bir piyes oynanırken ip- tidai tarzlı perdecilik ortadan kalkmıştır; maki- nistin, önündeki düğmelerden birine basmasile ani olarak dekorlar değişecek, bütün bir perde manzarası takımile sahnenin altkatına inecek ve onun yerine derhal başka deko-lar gelivi- recektir. TürkOcağı Ankara tiyatrosu elek- trik fenninin yardımile ani manzaralar değiş- tirirken sanki Ankara'nın beş senede vücude getirdiği mucizeli inkilâbı temsil ve tanzir ey- liyecekti! Tiyatro'da artistler'e, misafirlere mah- sus banyolar, tuvalet daireleri, ecnebi zair ar- tistlerin odaları sıralanmış duruyor; ben bunla- ra bakarken, bin türlü vaitlerini ve patırdısını duymakla kulaklarımızı doldurmuş olduğumuz İstanbul'un mahut Tepebaşı tiyatrosu, gözümün önünde, ait olduğu Şehremaneti teşkilâtile bera- ber ufalıyordu, onu pek iptidai buluyordum. Şimdi tiyatro'nun foaye'sindeyiz . Büfe ola- cak tarafı seyreyliyoruz... Yantaraftaki büyük kapıdan geçince Ocağın kendine mahsus geniş salonuna girdik, burası genişliğile ve ince his- lerin mahsulü olan döşeniş ve bezenişile insana zevk veriyordu; zevk ve keyfin en yüksek de- recesini TürkOcağı'nın asıl TürkOcağı oda- sında buldum. Avrupa'da tahsil görmüş ve bü- tün Türkiye'yi dolaşıp Türk dekorlarını topla- mağa muvaffak olmuş olan çalışkan bir genç, Hamdullah Suphi beyin nezareti altında ecda- dimizın tekmil bedii izlerini ve hatıralarını ta- zeliyen bir salon yapmıştır. Salondan çıkmak istemiyordum, çocukluğumda bazı eski İstanbul