10 UYANIŞ No « 1738— li Temaşa tenkidi : Darülbedayi”de NORA Bebeğin Evi Darülbedayi bu hafta İbsen'in « Nora » yahut «Bebeğin Evi» namındaki meşhur eserini temsile yeltendi. Bu eser Henrik Ibsen'in bütün diğer eserleri gibi cemiyet ve âile hakkındaki prensiplerini kuvvetle gösteren bir dram'dir. Senelerce kocasının elinde yalnız bir bebek gibi okşanan kadının isyanı ve kocasile beraber çocuk- larını terketmesile neticelenen bu üç perdelik dramın en mühim rolü de işte bu AM Vi lr Diğer roller hep bu rolün etrafında yaşar İbsen esas iibrile, luğ i bir türlü anlaş iğ hatta Bebegin Evi'ndeki Nora gibi eek gittiği aile ocağına karşı gr. bir kin beslemiş, cemiyete de düşman kesilmiştir. Vaktile « Hayat» mecmuasında yazdığım bir makale de İbsen'in bu ruhi zafını tahlile çalışmıştım. izel içinde ailenin ancak kari koca arasindaki mutlak bir samimiyet ve açık sözlülük ile yaşaması lâzimgeldiğine ve yalanın bu ey ve tabiatile aile mefhumunu ifna ettiğine kani olan İbsen bu fikrini ekser eserlerinde göstermeğe calışmıştır. ali e karşı olan kini pek aşikârdır. Ruhi anlaşamamazlıkların kurbanı olarak kocasını birâa- kıp kim bilir hangi sefalete ve belki de ölüme koşan Nora'nın macerasını, ancak pek kuvvetli bir temsil, halka merak ve heye- canla takip ettirebilirdi. Halbuki Darülbedayideki temsil hiç te bunu temin edemedi. Nihayet sahnemizde bir İbsen piyesi daha oynanmış oldu, fakat işte okadar... Bu temsil hiçe giden bir gayretten başka bir netice veremedi. Mademki bu temsil münasebetile Mora'dan bahsediyoruz, bu piyesinin İbsen tarafindan tadil olunmuş ikinci bir şekli daha olduğunu kaydedelim. İhtimal bu muaddel Nora oynanmış olsa idi eser bizde daha iyi anlaşılabilirdi ve piyesteki Nora böyle ruhi bir buhran ile adeta bir pire için yorgan yakan bir kadın olarak görünmezdi. Temsilin zafını hiç olmazsa mevzuun daha iyi kavranabilmesi gibi bir netice örterdi. 1579da yazılmış olan Nora piyesi 1580 de Almanya'da oynanmıştı. Bir İmparator'un arzusu ve eserin Berlin'deki Residenz-Theater'inde ancak bu ar- zuyu tatmin ederek oynanabilmesi için İbsen istemiye istemiye piyesinin sonunu tadil etmişti. Bu tadile göre Nora evini birakip gideceği esnada kocası onu çocukların odasına sürüklüyor, Nora bu odanın eşiği önünde diz çöküyor ve perde iniyordu. 1906'da Viyana'da Burgtheater tiyatrosunda gene bu eser oynandığı esna- da piyesin son perdesi ilk yazıldığı şekilde kapanmak üzere idi. Fakat Nora rolünü oynıyan aktris eşiğini aşmak lâzımgelen kapıyı açamadı. O zaman, sanki kararını icra için deruni kudreti kal- mamış gibi kapıya yaslandı ve orada perde kapanıncıya kadar mütereddit durdu. Bu beklenilmiyen netice diğerlerinden ziyade tesirli görünmüştü. İşte Nora'nın bizdeki temsilinde de bu şekil- lerden birisi intihap olunabilirdi. Ama o zaman eser bizim sah- nemizde yaşar midi? Zannetmem. Bu şerait içinde gene bu temsil iflâsa mahkümdu. Esasen kendi hesabıma ve memleketim hesabıma bu İbsen inin muvaffakıyetsizliğinden dolayı pekte teessür duymuyo Vey yi esasen inhilâle doğru yürüyen aile hayatını cemiyete hasım fikirlerle büsbütün inhilâle sevkeden İbsen'in bu nesil için asla faydalı bir müellif olmadığına kainim. Bu fikrimde yalnız da değilim. Pek çok Avrupa temaşa münekkitleri ayni hük- mü vermişlerdir. Bize, cemiyeti çürüten marazları ve için için Me dendi ihtilâfları ve inhilâlleri düzelten müellifler lâzımdır. Yok- ne kadar kuvvetli bir deha sahibi olurlarsa olsunlar, kalbimi- zin zehirlerini büsbütün çoğaltan edebiyatçılar değil ... Kuvvet ve tesanüt aşi A miyet ve aile düşmanlığı de- gil... Ne yazı rülbedayi bugünkü idare şeklile bu ha- kikatleri anlıyacak gesi fersahlarca uzaktır. Garplı şöhret- lerin eserlerindeki özden ziyade isimleri etrafındaki gürültüye aldanıyorlar. Bu bir hakikattır. Bu aldanış ta bize sahne tarikile daima yanlış fikirleri aşılıyor. Bir içtimaiyatçı acaba bunu nasıl görür, orasını kestiremem. Fakat oldukça eski bir temaşacı sıfa- tile benim İbsen hakkındaki son kanaatim budur ve İşte bunun için İbsen'in fena oynanmasını Darülbedayi için belki fena bir not, fakat memleket için her halde iyi bir netice addediyorum. H.F, Hikâye: Siz ne dersiniz? « Ayinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz » < Şahsın görünür rütbei aklı eserinde » Ziya Paşanın bu beyiti, gözlerimin önünde eski bir mektep hatırasını canlandırır. Hemi öyle bir hâtıra ki... Aradan uzun yıllar geçti. kahramanını unutamadım : Sevgili hocamın upuzun, dapdaracık vücudünü ince ve uzun boynunda asmakabağı gibi sallanan Hatıranın belli başlı cascavlak başını görür gibi olurum... Uzun tekbirler getiren davudi sesi kulaklarımda çınlar. O zamanki kücücük dimağım, sanki fotoğraf klişesi, gramofon plağı gibi, o sipsivri vücüdün şek- lini, o bariton sesin tonunu bütün inceliğine varın- ciya kadar tesbit etmiştir... Ben de bu kadar kuvetli iz bırakan o eski mek- tep hatırasını size anlatacağım : KR ea . . . Sene başında bir gün, ilk dersini vermek üzere sınlımıza giriyordu.. Sımt çavuşunun: — Bak! Kumandasile, sıraları kıracak bir şiddetle «rap» ayağa fiwladık, Gözümüzde korkunç surette büyüyen hesap hocasına hulüs çaktık!... Hoca sağır ezgi fıstıkımakam» kürsüsüne ilerledi. ye Raha Kulandanls sıralarımıza çöktük, Kollarımzı g nüzde çapraslayıp, dayayarak <mum>» gibi durduk. Ders «hesap dersi»; hoca «hesap hocası» idi... Sizi bilmem amma, itiraf ederim ki mektep hayatımda kafama bir türlü girmiyen ders «hesap dersi» o karşı sında tirtir titrediğim hocashesap hocası» idi. Şu zavallı kulaklarımın, kerrat cetvelini ezberle- mek uğrunda,o zalim hocalardan çektiklerini bilseniz!... işi Kürsüsüne yerleşmeğe çalışan hocanın kırık sandalyasının gıcırtılarından başka çıt yoktu. Kırk çift göz, bu acayip hocayı gözlüyordu... Büyük başında limon kabuğu kadar kalan açık renkli bir fesi vardı. Gelişi güzel bağlayıverdiği soluk kırmızı kıravatı carpılmıştı... Pek bilmiyorum, fakat, her halde uzun bir zaman geçti ki kürsüsünde put gibi duran hocaya bakmaktan gözlerim karardı. Ho- canın büyük başı, kalıpsız kırmızı fesile «yeni dünya» lar gibi gözlerimin önünde dönmeğe başladi... arkamızı 5 SN * Nihayet sesini çıkardı: tuhaf bir şive, Ağdalı bir — Dersimize besmele ve salâvatla başlamak hayır lıdır. Haydi bakalım hep beraber; Evuzübillah..... Kırk kişi bir anda hocamıza uyduk. Uzun bir müddet susmaktan bunalan yürekler biranda nefeslerini boşaltınca koca oda inim inim inledi. Camlarda gezinen sinekler uçuştu. Besmeleyi bitirdiğimiz zaman kulak verdik: