700 UYANIŞ İçtimai görüşler: No. 17928-— 43 Edipler içtima münasebetile Hani yirmibeş otuz asırlık kalın hisar yahut ma- bet temelleri vardır; o kadar saglamdır ki ne üzerin- den aşan seller ne dağları deviren zelzeleler, ne çelik kazmalar, ne dinamit fitilleri onu sökemez, yıkamaz böyle bir temel üzerine her gelen bir yapı kurar; yapı yıkılır, yerinde kulübeler yükselir. Sonra tekrar asırlar sürten bir yâpı yapılır. O da köhner, o da yıkı- lı; temel, yine sağlam, yine sarsilmaz, y erinde durur. İşte Türk halkı döyle bir temeldir. Onun üzerine bir Osmanlı saltanatı binası kurulmuştu. Bin türlü vakıalardan sonra bu binanında yıkıldığını, fakat temelin daima sağlam, daima sarsılmaz kaldığını gözlerimizle gördük. Nihayet derin bakışlı, ufukların maverasını görüş- lü bir baş mimarımız çıktı. Böyle bir temel üzerine kendi cinsinden tamamile yeni, ebetlere kadar süre- cek sağlam, yeni asırların yeni konfurunu haiz bir bina kurulabileceğini anladı, işe başladı. Bu gün hemen bütün plânı bitmiş, yapıya da baş- lanmıştır. Fakat ne derin görü- şü, ne de o inşa kudre- tini kendinde bulami- yan. kalfalar, çıraklar, meşhur Babil kulesinin birbirinin dilinden an- lamıyan yapıcıları gibi, birbirini anlamıyor, bir birine arka olmuyor; bilâkis, binanın kohe- ransını bozacak vazı ve tavırlar alıyorlar. Türkiyede saltanat yıkılınca, onun parazit- leri gibi yaşıyan mües- seseler de 'yıkıldı, yerle yeksan oldu. Vaklâ bun- lardan bazıları,sun'i tet- birlerle yaşatılan hasta- lar gibi, henüz canlı- dırlar. Bu yaşayış değil, fakat yerlerine asrın ihtiyacına göre birer yeni mües- gese kurmadıkça, «onların, velev zahiren, yaşar gö- rünmeleri tensip ediliyor. Ne olunrsa olsun milletteki yaratıcı kuvveti işletebilmek için, yukarıda tasvir etti- gim binayi kurmak için, başmimar gibi, yaptığını bilir olmak ve bu bilgiyi mutlaka tahakkuk etmek için el birliği şuur birliği, emel birliği etmek lâzımdır.Buna uygun olmayan konsidersayonların ne kıymeti vardır?. 'Türkiyemizi inşa etmek işi çok büyük, çok mes” uliyetli bir iştir. Bu kadar büyük iş, bu kadar mes uliyetli iş, disiplinsiz olmaz. Disiplin, içtimai hayatın her sahasında mutlaka mevcut olması lâzımgelen bir şeydir. Onsuz, hiçbir iş yapılmaz. Ferdin hürviyeti namına içtimai disiplin feda edilemez. Hürriyetin bizce tamamile yanlış anlaşılan manası hiçbir yerde kalmamıştır. Hangi rejim olursa olsun, kendi idealine söre, bir disiplin tesis eder ki, ona tabi olmak isle- miyenler, ve bir yapı işinde, bir reel kuvvete istinat etmiyen ideallerle, ferdi hürriyet namına, disipline karşı obüstrüksiyon yapanlar - bence - yalancı peh- sete Hüseyin Rahmi. Edipler kongresi Güzel San'atlar Birliği Edebiyat Şubesi azalarından bir kısmı 19 eylül perşembe günü son bir kongre aktederek beş kişilik yeni idare heyeti inti- habı yapmışlar ve reylerin tasnifi neticesinde Hüseyin Rahmi, Halit Fahri, Refik Ahmet Beylere Halide Nusret ve Şüküfe Nihal Hanımlar ekseriyeti ihraz etmişlerdir. 21 eylülde ilk içtimamı akteden yeni idare heyeti de riya- Umumi Kâtipliğe Halit Fahri Beyleri ve muhasipliğe de Şüküfe Nihal hanımı intihap etmiştir. livandan başka birşey değildirler. Ferdin hürriyeti yoktur. Hürriyetin asıl manası tesamuhtur; kendinin obüstrüksiyonuna iştirak etmeyenleri «nambssuzluk» la ittihama kalkışan, tesamuhtan mahrum, ve hürri- yetine riayet edilmeğe gayri lâyık bir kimsedir. Bana bu mutalâalrı, Edipler - birliğinin son kon- gresi ilham etti.Edipler ki memleketin en yüksek, en derin, en canlı düşünmesi, bilhassa milli yapıda iş mes'uliyetinin büyük yüklerini tehammül etmesi lâzımselen bir heyetin, taarül ve tesanüde yarayacak bir işte, bir takım 18inci asra lâyık hürriyet konsi- derasyonlarına tabi gibi görünerek ferdi hürriyet prensiplerini müdafaaya kalkışması benim nazarımda pek garip bir haldir. Ben son kongrenin üç içtimaıda da bulundum. Yukarıdanberi serdettiğim mutalâaların en açık, en samimi zübdesini de söyledim. İçtimai bir zümreye müteallik toplanmalar da samimiyetten harice B cıkmğı,siyaset yapmağı i doğru bulmıyanlardan ım. Edipler,pek muhte- lif, hatta birbirine mu- halif, mesleklere, mek- teplere, zümrelere men- sup olabilirler; fakat a- ralarında pek müşterk bir nokta vardır ki oda edebiyattır. Daha geniş münasile san'attir. Bu müşterek noktanın var- lığı namına, hatta yal nız bu nama birleşme- leri mümkün ve lâzım- Folo Vakit dır. Hepsinin ellrinde müşterek bir alet olan lisan da bugünkü halile bu birleşmeği zaruri kılıyor. Böyle olunca,bilmem ki başka nevi konsideras- yonların ne kıymeti ka lar mı?Ben edip değilim, naçiz bir yazıcıyım. Fakat yapılacak işi yapmamaktaki tehlikeyi gördüğümü zannediyorum. Kendilerini pek sevdiğim bazı arkadaş büstrüksiye akı erdiremiyorum. Şahsiyat vadisine dökülmemek için sözlerimi yine - . pi » : . . . umumi sahaya döndüreceğim. Genelik, infiradın tehlikelerini idrak edemiyor. Elbirliğile yapılması lâzımgelen işlerde infirat bir cinayettir. Bir maksadın istihsaline engel olabilecek hiçbir şey yoktur; yeter ki maksat müşterek olsun; «yeter ki maksat bir ideal olsun. Her şeyden evvel yirminci asra lâyık bir milli varlık göstermek mecburiyetindeyiz. Bütün düdya ilerliyor; biz asırlarca geri kalmışız. Yürümek, koşmak, sıçramak, derin uçurumları cesur sıçıramalarla aşmak lâzım. Bunlar elbirliğile yapılır, birbirimize dayana- rak yapılabilir. Hiç birimiz, tek başımıza bir adım bile atmak kudretinde değiliz. Bir tarafta yıkılmış müesseseler, inhilâl manzarası gösteren bir tesanütsüzlük, öte tarafta nakâfi bir kafa techizatı ve ferdi hürriyet iddiası.. Böyle bir vaziyet