12 Eylül 1929 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 6

12 Eylül 1929 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

604 UYANIŞ No. 1726—41 Ra m İçtimai görüşler: Cehlimiz Cahiliz, hem cok cahiliz. Cehlimizin derecesini anlıyabilmemiz için ölçü de yok değil: Garp mem- leketlerinden yalnız birinde bir gün de çıkan kitap- ların bizde on senede çıkan kitaplara, tabii kemiyetçe, ancak müsavi olduğunu söyliyebiliriz. Bir iki sene evvel Almanya'da tahsil görmüş bir arkadaşım, orada bir senede çıkan yalnız pedagojiye ait kitapların Fransa'da ayni kitapların on senelik miktarından fazla olduğunu istatistiklerle anlatıyordu. Ya biz? Yirmi yıldanberi pedagojiye dair -ilim işi olmak şartile - tek kitap gösterebilir miyiz ? Tercüme ve nakil surötile bile bu nevi kitaplar yirmiyi bulamaz. Bunu bir misal olarak zikrettim. Ben çocukluğumda eskilerin zihniyetini taşır ve başı sarıklı kürsü hoca- larına âlim derdim. Zaten <âlim», «allâme», <ülemayı din » gibi büyük sıfatları bir zaman, münhasıran bu adamlar için kullanırdık. Bunların cehillerini anladığımız gün kıymetleri sıfıra odüştü. Vakıâ mütasavvifler bu adamların cehlini asırlardauberi ilân edip dururlardı, haklarında «kemeselülhimar yahımilü esfara» derlerdi. Kimya modem bir ilim olmağa başladığı vakit biz simya ile uğraşırdık; tıp mikropları keşfettiği zaman Calinus hekiminin mizaçlar ve unsurlar esasını tedevi- de muteber tutardık. İlmimiz, nihayet; İzzide kirişi koparıp menaha girinceye kadar yükselirdi. Hey gidi günler hey! O vakit cehlimiz içinde dün- yadan hatta kendimizden habersiz, ne rahat, ne mes- ut yaşıyorduk. Cehlin de mahzı saadet olduğu var- mış! Padişahların yedi mi yetmiş mi evliya kuvveti olduğuna, bilmem hangi padişahın harçlı parmakla- rını uzatarak «gözlerini şöyle çıkarırım!» demesiyle onbeş günlük yoldaki moskof kıralının gözleri oyul duğuna inanılırdı ! Bugün o güne nisbetle ilmimizin ne kadar oldu- ğunu hiçbir kere düşündük mü? Anadan doğma âlim olmıyacağı için, olsa olsa garp eserlerinden feyiz ve nur alarak hakiki ilmi el- de edebileceğimize hiç şüphe yok. Kütüphanelerde maziden kalma muhallet eserler, nihayet kıymetli bi- rer hatıra vesikadır. Bunlardan ilim çıkarılmaz ve bunlara ilim yapılmaz. İlim Garptedir. Almanyada'dır, Fransa'dadır, İn- gitere'dedir, Rusya'dadır, İtalya'dadır, Amerika'dadır, hulâsa garbın her yerindedir, fakat bizde değildir. Biraz frenkçe öğrenmekle alimikül geçinmiye,asıl- larında bir kaç kitap okuyunca üstadı âlem olmuş- ca böbürlenmeğe başlıyanlarımız, diyebilirim ki ye- ğâne âlimlerimizdir! Biraz zihni gayret sarfı lâzım gelen işlerde pek yayayız. İlim bizim için varılmamış çok yüksek bir şahika iken, cesaretimiz şaşılacak ka- dar büyüktür. Bundan on onbeş sene evvel bir Binsten naza- riyesi çıktı: gazetelerimizde «şöyleymiş, böyleymiş» diye bir iki anlaşılmaz makale, bir müderrisimizin okunmıyan küçük bir kitap, ve sonra derin bir sü- küt ve lâkaydi! Atomism hakkında, moleküller na- zariyesi hakkında yazılmış bir satırımız gözüme iliş- medi. Colloidlerden hiç bahsolunduğunu işitmedim. Bunları garp eserlerinden okuyanlarımız, o nazariye- leri ibda edenler önünde birer «tifli ebeethan» bile değil. Cehlimiz koyu, koyu; o kadar ki Namık Kemal'in karanlık hakkında dediği gibi, adeta elle tutulacak! Biz bu halimizle, bu aezi halimizle ne yaparız ? Garp hayatına girdik; Garp milletlerile at başı be- raber yürümek istiyoruz. Maksadımız yüksek ve tak- dire şayandır. Dünyada bir millet olarak yaşamak için ancak Garb'e temessül etmek mecburiyetindeyiz. Bunu pek güzel anlıyan büyük Dahi bize bu yolu açtı. Peki, ne duruyoruz ? Boş gururla, çok lâfla, bir yığın karalanmış kâğıt parçasile bu yolda yürüyeme- yiz: bizim, bir ateş böceğinin kıvılcımı kadar bile parlamıyan ışığımızla ileri gidemeyiz. Bize de güneş ziyası lâzım. darp yaptıklarını, yarattıklarını kıskanmıyor, on- ları hasisin küflü altınları gibi saklamıyor. O bir nur deryası halinde önümüzde duruyor. Oradan istediği- miz kadar feyiz almak elimizdedir. Kolumuzu tutan yok. Yalnız bu, yalancı pehlivan gibi gösteriş yapmakla alınmaz. Gayret lâzımdır, cehit lâzımdır. Cehlimiz yıkılması icap eden bir «Seddi Çin»dir; biz onu aşmalıyız, ve mutlaka nur âlemine girmeliyiz. Kâzım Nami

Bu sayıdan diğer sayfalar: