512 UYANIŞ No.1717—32 ŞiiR: SUSAMIŞLAR Çeşmeler kurudular, taşlar baştan başa pas.. Geçtiler susamişlar, ellerinde birer tas. Sanki gök yangınından, kül olup savrulacak! Dudakları çatlamış, rengi kaçık adamlar.. Sordular haykırarak, bağrı aşık adamlar: Burası “KERBELA”mı? tenimiz kavrulacak! Âdem cennetten çıktı, Arz cehennemdir bize.. Geçerken susamışlar, geldiler burda dize. Yalvardılar Allaha: bu yer çöl, çorak bu yer! Bir gün pınarlar aktı, yalaklar dolup taştı. gene onların sesi semalara ulaştı: Hakikat suyundan ver, hakıkat suyundan ver! BÜRHAN SADIK Öptükten sonra oldu yavrucum. ne oldu sana?.. Baş Güllü goğsün üstüne, uyumak için bakla göğüslerine eğen güvercinler. — düştü ; Göz- lerin niçin kapandı, ve yüzün neden soldu? Ne oldu yavrucum, ne öldü. le? Başın ki muhteşemdi,başın ki pürgurur; ve yüzün lâleler gibiydi, beyaz lâleler gibiydi yüzün. Ne oldu yavrucum, ne oldu sana?.. Uikun kolunda toz haline gelmiş porta- kalların revnakiyle açılan fecre karşı, bülbül- lerin niyazını dinleyen gonçe sakında böyle kıvırlır, bir Ay çiçeği gelen akşama gözlerini we. kapar; ve koklanan Lotüs böyle huzun- eşir. Ne oldu yavrucum, ne oldu sana?... neden göğsüm üstüne uyumak için başlarını göğüslerine eğen güvercinler gibi düştü, gözlerin niçin kapandi; ve yüzü neden soldu ? Ne oldu yavrucum, ne oldu sana ? K.H. GÜLERKEN Hayalimin dişleri güzelliğin etini Isirdi, emdim onun kudurtan lezzetini, Ve bağlıyormuş gibi bir çiçek demetini, Sevğinin kollarıyla zevkin belini sardım. Sanırlar ki sevgilim göğdeli bir güzeldir, Hayır, bu güzel, hayat; ve bu lezzet, emeldir; Hayata uzak guzel nihayet bir heykeldir; Güzellik takip eder hayati adım adım. Mademki sen durunca zevk ve kahkaha durur, Ey yürek, ben sevgiden bıkincaya kadar vur, Ey bir damla nefes, gel, ciğerlerimi doldur, Ey yürek, ben sevgiden bikıncıya kadar vur. uslin Ferit Dü hikâye: Harp kötürümü Hafif bir temasla kırıliverecek nadide bir porselen gibi hasta bakıcı hemşirenin şifakâr ellerinde yavaş yavaş doğrutuldu. Yanları bir asker battaniyesiyle iyice sıkıştırıldı. Rahttı şimdi. Bir şeyler düşünmek istiyordu. kimbilir, belki de hatıralarını... Fakat bunlar kalbi içinde oldukları halde ne uzak geliyorlardı ... His melekelerinin mevcudiyetlerini henüz anla- yamadıkları bir zeımanda geçmiş gibidiler. Hal- buki hatırlamak istedigi bu mazi daha dündü; elle tutulabilecek kadar yakın... Sevgilisi, saf, masum, ince bir hüzünle söy- leyordu : i — Beni götürmeyecekmisin Şevket? Yaramazlık yaparım diye mi korkuyorsun... Ama harpdede hiç yaramazlık olurmıya.. Hem geçen gün sen söyleyordun canım. Anadolu kadınları cephe gerisinde orduya meta” ne taşıyorlarmış diye... Ben onlar kadardamı olamanı sanki... Sonra, bir dala benzeyen ince, beyaz kolla- rile bir sarmaşık gibi omuzlarına sarılıyor, başını en masum haraketile sert ve kuvvetli göğsüne bırakıyordu. Ne güzel bir kızdı münevver.. Sarıya yakın saçları, parlak, cilalı ve işikdandı. Gözleri bir tatlı su balığının pullu sırtına benzerdi. Donuk bir parıltı vardı içerlerinde.. Sonsuz ufuklara doğru yolalmış gibi bakan bu çocuk gözler, ziyaya karşı tutulmuş sarı bir üzüm salkımını andıran ince, masum yüzünün saz rengine o de- rece harikulâde bir mana vermişlerdi ki... — Münevver.. Ya ben şehid olursam.. Yüzbaşı içinde tutamadığı bir helecanın ile- ri atışıle sormuştu. O zaman genç ve güzel sevgilisi bu asker goğüs üstündeki başını yavaş yavaş yukarı doğru kaldırmış, gözleri bir hasret hüznile buzlu bir cam gibi buğulanırken, billur bir nar tanesini andıran dudakları genç zabitin iri, kudretli dudaklarına tesadüf etmisti, Ve bu yaşadıkları dakıkaların bütün kederlerini unutturmuştu sanki Şimdi düşünüyordu. o zaman vurulacağı, öleceği aklına gelebilirdi. Fakat yüzbaşi kuman- dan Şevketin bir harp meydanında bir top mermisile iki bacağının da birden uçacağını, bunu hiç ümit etmezdi .. Yüzbaşi kumamdan