No. 1715—30 Yeni eserler: «Duyduğum gibi » den Bir Parça Gül bahçelerinde Akşam « Duyduğun gibi » : Münir Tevfik Bey bu namda güzel bir eser neşretti. Kitap, çok ince hisedilmiş nesir parçalarından mürekkeptir. Aşağya bu nesirlerden bir tanesini istinsah ediyoruz. karilerimizin zevkle okuyacaklarına şeminiz. Akşamın, kalbi dolgunlaştıran saatlarındayız, bahar güneşinin ışıkları içinden süzülerek yollara serpilen yağmur henüz dindi. . Kırlar, tarlalar keskin bir toprak kokusuyla dolu, yeşillikler daha yeşil, yapraklar daha taze bir renğe bü- ründü. Günün son bülbülleri nağmelerine bütün gün susuşlarının öcünü almak ister gibi daha coşkun bir neş'e katıyorlar. Sıra dağlar yakınlaşıyor. Akşamın ruhu“ koyu lâcivert bir duman içinde ufka siniyor. Ovada nefeslere genişlik veren bir raşe do- laştı, gözler ufukla birleşen bu yeşil ovanın sonun- «da mai bir denize kavuşmak ümidini buluyor. Otlar islak, ağaçlar nemli; yol kenarlarına taşan kır çiçekleri şebnemlerle öpüşürken sevgi- limle elele gül bahçelerine gittik. Bahar nefeslere karışan sarhoşluk verici bir koku; deniz.. Bahçeler ta uzaktan kızıl bir cazibeyle gözleri çekiyor, gülleri görmeden kırmızı bir alevin dalgalandığını görüyoruz, bir tatlı sıcaklığın içimize dolduğunu duyuyorum. Ne çok renk ne çok rayıha, kırmızı toz açık kırmızı, koyu, ateş renği, kan rengi güller... Kısa ve sık ağaçların üzerinde sayısız birbirinden güzel güller.. Yeşil giyinmiş kızlar ellerindeki kızıl şarap dolu yakut kadeh- rüzgârla dalgalanan başaklar yeşil bir pembe, leri eriyen güneşe sunuyorlar. Vol kenarında birbiri üzerine sıralanmış kesik ağaçların üzerine oturduk. Bir buğu halinde, bir denizin Sathına çıkmış kızıl UYANIŞ 469 nefeslerimize güllerin emsalsiz kokusu doluyor bize ne lezetli meyvalardan daha tatlı, bayıltıcı bir haz veriyor. İhtiyarsız, dudaklarınız! bir büseyle biz de dudaklarımızda bir kızıl gül yarattık. Güller şimdi toprağın dudaklarında açmış canlı bir buse gibi sıcak, tabiatın gözlerinde canlanmış sevdalı bir tebessüm gibi tatlıdır. Parçalanan ışıklar içinde güller penbe tüller bürünmüş sevdalı perilerdir. Hafif bir ruzgârla rakseden bu güzel periler akşamın son kızıllıklarına koyu bir renk giydiri- yor, hepsi dakikadan dakikaya (o koyulaşıyor, kızıllaşıyorlar . Narin boyunlarını öyle bir uzatışları var ki yeşil dallar arasından mağrur bir genç kız başı yükseliyor zânnedersiniz. Güller, kanatlarına toz pembe rengi serpilmiş kelebekler gibi rüzgârın dalgalarıyla raksederken birbirine uzanıyor, kıvırlıyor, bükülüyor, muh- teris edalarla öpüşüyorlar. Gonceler yeşil örtüleri arasından başlarını çıkarıyor, günün son kızıllığına dudaklarını uzatarak buse ve renk toplıyorlar. Bir an geliyor ki bütün güller bazan yeşil dallara bırakılmış ateş parçalarına, bazan yeşil mercanlara benziyorlar. Güneş eriyor, son şuaları damla damla bu bahçelere açıyor, ruzgâr bu akan, süzülen damla- ları donduruyor... Güller şimdi yeşil ağaçlara komuş kızıl güneş parçalarıdır. Karanlık esmer bir toz bulutu gibi inerken hepsinin boynu bükülüyor, renkler soluyor, kararıyor, gonçaler yeşil sakları içine sevimli başlarını saklıyorlar. İçmize damla damla akan, süzülan bu keskin gül kokusu âsabımızı bir tatlı şarap gibi uyuş- turuyor, bu bayıltıçı koku yalnız bize değil uzak mesafelere, akşamın ruhuna karşiyor. Gözlerimiz tenklerin ve içimiz güllerin kokusıyla mest, dolgun dönerken gökleirn bahçe- lerinde de güller açıyor. Beyaz, sarışın sayısız güller, ziyadan örülmuş, nurdan işlenmiş güller... e