482 UYANIŞ No. 1715—30 ZJAFTADAN HAFTA YA Son zamanlarda, çok acı bir hakikat olmakla beraber, «söz » ün, mevkiini «lâf»a terketti- ğini görüyoruz. Çıkan gazetelerin edebi müna- kaşa sütunlarında, karilerin beklemekte olduğu söz değil, bir yığın, «lâf» var. Görüyoruz ki, şu adam kolunu havaya kal- dırmiş ve havada, sinirlerinde vehmettiği olanca kuvvetle, yumruğunu sallayor. neden karşısında- ki, bu derece müs- terihtir. Ve gene acaba niçin, yü- zünde, yumruk sal- layan boksörün cil- Fakat, acaba dine vermek lâzım geldiği çürükler ve an toplanmaları yok; niçin, bir Ne- bi gibi sükün ve itidal içindedir. Biliyoruzki, «Ha- reket» sütunlarında haftalardan beri, «havaya yumruk» şeklinde devame- den bu mücadele de edebiyatımıza hiç bir şey kazandır- madan bitecektir: İşte Hüseyin Suat bey meselesi. Yirmi iki imzala gazetelere verilen oltimatom, işin sa- dece alayında olan gazetelerde, gürül- deyip gitmiştir. O kadar hararetle şe- kispir taraftarı ke- silen edipleriimiz, bu mücadele es- nasında, ondan, bize ne kazandır- dılar?.. Hatta, onu müdafaa ederken bile, muarızlarını ilzam sadedinde, ancak Cevdet beyin tercümesinden bir parça okuyabildiler; ve kendileri küçük bir tercüme zahmetini bile ihtiyaredemediler. O münakaşalardan Edebiyatımız bir şey kazan- madı; zira ortada «söz» değil «laf» vardı: kuru ve kupkuru bir <lâf» yığını... İşte son müca- delede, sallanılan yumruklar hasmın yüzünde bir kan noktası bile vücude getiremedi; ve getiremeyecektir. m Matbaası Limited Şirketi SULARIN RURU İsveçli «Ernest Josephson» un bir tablosu HAYAT Neşriyat o hayatımızda uzun aylardanberi mühim bir boşluğu dolduran Hayat mecmua- sının son 13düncü nüshası da intişar etmiştir. Köprülü zade Mehmet Fuat beyin Edebiyat tarihine ait bir tetkikinden mada bu nushada, şiirlerini Oo heyecan ve lezzetle okuduğumuz Meş'alesi gençlerden Vasfi Mahir beyin Faruk Nafız hakkında mü- kemmel bir etüdü vardır. Diyebiliriz ki Faruk Nafizi şimdiye kadar o- nun gibi hiç kim- se o kuvvetle duy- madığı için hak- kında yapılan tet- kikler nakıs ve sat- hi kalmıştı. Bugün Vasfi Mahirin ma- kalesinden sonra bu boşluk dolmuş bulunuyor. Ansiklopedideki vahşi Her çıkan yeni imzaya boş bir lak- lakayla ağız açan akşamcılardan bi- rinin eser için yaz- dığı satırları oku- muştum. Hiç mü- nasebet olmadığı halde, bu küçük yazı vesilesile Na- zım Hikmetin şiir- lerini o hatırlayor ve bom boş bir gevezelikle esere tarız Oo ediyordu. ( İşin en tuhafı şu- durki, hikâyeden, katiyyen beyenme- yerak çıkardığı pa- rçalar eserin en gü- zel yerleridir,ve bu şimdiye kadar sadece fuhuş maceraları yazan ve edebi merheleye katiyyen çıkamayan, kafası se- nelerdenberi kopya etmekle meşgul ve kopya etmeğe mahküm muharririn ne derece dürüst düşündüğünü açıkca gösterir. «Ansiklopedideki vahşi» bir hikâyeden daha ziyade bir fantezidir. Bize yazının her çeşidi lazımdır. Fakat her yazı yazanın Edebi seviyyesini bilmak ve seviyyesinden yukarı e. şartiyle. > Xp MAHMUT SADIK