480 UYANIŞ No, Na BİM Hikâye: Güneşi isteyen Adam Kenan dCulüsi Şimdi, bu satırları okumaya o başladığınz dakikalarda niçin gülmüyorsunuz? Niçin?.. Fakat beyhude zahmetetmeyiniz. Eğer bunu tecrübeye kalkarsanız, göreceksiniz ki tebessüm, dudaklarnızda yâpma bir gül gibi açılacaktır. Daha sonra, sız artik gülemessiniz. Siz, gülemezsiniz. Ben ki, çok defa söyledikleri gibi — kadın ruhunu en iyi tahliledön romancılardan biriyim — diyorum ki, sizinle aramızda geçen ruhi vak” alardan sonra, siz, artık gülemezsiniz. Eğer kendinizde, o eski kahkahalarnızdan birinin kudretini halâ hissediyorsaniz, ne du- ruyorsunüz, haydi gülsenize ... Haydi gülünüz... Dinleyeceğini. Hafızanızı, çok uzaklara değil, ancak beş altı ay evvele götürmekliğime müsade ediniz. O aylarki, sizinle benim aramda, artık geçmiş bu- lunuyorlar. Içime ait bir hastalığın nekahet devrine he- nüz . girdiğim zamanlarında tesadüfetmiştik ... Ben, sizi eskiden de tanırdım. Fakat birbiri mize o kadar uzakdık ki... Uzak ye yabancı. , Biz, birbirimize uzak ve yabancı kimselerdik. İçinizden bir sel halile taşan ve köpüren kah- kahalarımızı, uzak yarlar üstüne çıkmış bir adamın, mechul vadilerden, derin ve uzak akis- lerle duyduğu mechul bir su sesi gibi lezzetle dinlerdim. Ve siz yanımdan, adımlarınızın çalâkisi birbirine dolaşarak bir rüzğar gibi geçerdiniz. Siz, bir rüzğar gibi geçtiniz. İçinde hiç bir zaman günün o $imsıcak hararetini taşımayan ve zerrelerinde ılik bir hava bile götürmeyen, İakat,ensacımız üstünde,mermer yataklarda akan bir su gibi, serin ve nemli geçtiniz. Serin ve nemli. İşte görüyorsunuz ki etrafta krılan bir fidan bile yok. Ve hararetinizden yapraklar kavurl- mamış, çiçekler kurumamıştır. Biliyorsunuzki tanışdığimız zamanlar, içimde, henüz kapamayan bir yara vardı; onu bilme- diğinizi zannetmem.. Zira, “o yarayıki herkes biliyordu, o yara ki, katiyyen kapanmayacaktır. Ve kapandığı zaman, öldüğüm gündür. Öyleyse neden, içimdeki iltiyam bulmayacak bir yaranın tekrar nüksetmek üzere kapanmaya 1715 —30: başladığı bir zaman, neden, o kadar genc ve o kadar hararetle şakıyordunuz. Ben — seadetin ta içinde ölmakla beraber — aylardanberi acı içinde ve acıyla başbaşa yaşa- mış bir adamdım. Neş'e dudaklarımda Kağıt bir güle benziyordu ; güneşe karşı günlerce durmuş ve artık renği bile uçmuş kağıt bir gül... Istırabın günlerce işleyerek teraşide bir mermer haline getirdiği ben, elbette size, iste- diğidiğiniz zevki veremeyecek, ve elbete neş'enizi çalacaktını. “ Şimdi, açıkca söyliyorum: Ben, bir hirsizim.. Boynunuza takdığınız bu incilerinizi çalan bir hırsiz değil, fakat ruhunuzun hiç bir isti- Tap ve hiç bir gölge görmeyen sahalarından alınmış beyaz ve güneşli ışıklarla süslü incile- rinizi çalan bir hırsız. | Ben, ruhunuzdan nes'eyi çaldım, Fakat ne yapayım ki bunu evvelce anlayacak ve evvelce tahiminedecekdiniz. Benki hakiki istirap içinde yaşamışdım; hakiki sevği isteyeceğim şüphesiz- di. Lakin, kendinizi sevmekten başkalerını sev- meğe vakıt bulamayan sizden bunu istemezdim. Fakat unutmayınız ki istirap girmek için daima menfez bulur. Ben ki mustariptim, size karşı bir hırsız gibi davranacağım muhakkakdı. İşte itiraf ediyorum: Bunu yaptım. Ve bunu yaptıktan o sonra, yeminediyorum ki, bir çök gecelerim evinizin ettafında geçti. Zira, kahka- halarınızı çalar çalmaz içime birdenbire neda- met gelmişti. Düşünüyordüm ki, o eski neş'e ve Şetaretiniz, uzun gün zamanlarını benim yanımda geçirdikten sonra, yuvanıza gittiğiniz zaman, tekrar size geliyorlr mıydı?.. Onun için birçok gecelerin evinizin etrafında geçti; ve ben kahkahalarınızı, etrafı dinleyen bir hırsız gibi dinledim. Ben neş'enizi çaldım. Neş'e ve Şetaretinizi çaldım. Şimdi hrykırıyordum : Ben bir hırsızım. Ve dişlerim ucunda kahkahalarınız var. On- lar, o.kanlı dişlerde, yırtık birer bez.gibi salla- niyorlar. ; Yaşadığınız bu dünya üstünde milyonlarca güneş gurubetti hanımefendi. Ve gene mil- yonlarca güneş doğdu. Eezalı bir kâğıt halile gelen gece içinde, milyonlarca zavallı, batan güneşlerin doğmayacağını velmettiler, Lâkin, sabahlar uzak değildir. Ve mutlaka, dağların kâşaneleri arkasında açılan fecirler, yarasaları tekrar mahzenleri içine sokar! ve büyük vadi- leri yeniden “aydınlatır.