N ii 4 No. 1700—15 Odanın kapısı gıcırdıyarak açıldı, kırmızı sakallı, gözleri kızarık bir adam göründü. Ah- met Mithat Efendi gürledi: — Birader nafile gelme! gazel, gulâm, çarebru, bade, saki bunların hepsini muallim naci ile beraber matbadan dişarı attım! evel zaman şiirlerine kapılarımız artık kapandı! ne söylesen nafile! Ahmet Mihat Fi. merhuma, matbaasında sadece «efendi» ismini verirlerdi ve «efendi» “denildi mi kimden bahsolunduğunu herkes bi- lirdi. O, gür sesile gümbürdüyordu, önündeki tahta masaya yumruk vuruyordu. Gelen Adanı Ahmet Mithatın akrabasından ve|'Tercümanı Hakikatlın imtiyaz sahibi ve Beya- zıt dairesi belediye müdürü Mehmet Cevdet Beydi... Ağzını açamadan geri döndü. Bu defa kapıdan bir sarıklı göründü. Buda o vaktın gazelcisi «Şeyh Vasfi» idi. Alimet Mithat Ef. Şeyh Vasfinin suratına kapıyı hizla kapadı : i — Paydos! diye bağırdı ve sonra bana döndü: — Oğlum; bize, nur Avrupadan gelebilir. Mey, bade, saki, gulâm, pirimugan, çarebru bunlardan hayır yoktur! sen sakın bu sarımsak kafalı şairlere kapılma! ben onun için senin yazdıklarını beğendim. Merhumun sözleri hâlâ kulağımdadır ve hiç çıkmıyacaktır. Kapının arkasından bir 'daha ses geldi : — Efendi, yemeğiniz ! Dediler, içeri bir aşçı çırağı girdi: bakır sahanda pişmiş pastırmalı yumurta, bir tabak dolusu soğanlı salata, bir tabak kayısı kompos- tosu vardı. Yanında yarım okkaya yakın iri bir ekmek duruyordu. Efendi kollarını sıvadı, yemeğini yazı masasının üstüne koydurdu, hem iştiha ile yiyor, hem benimle konuşuyordu. Amet Mithat efendi merhumla benim müna- sebetim sonraları daha samimi oldu. Çok iyi- liklerini gördüm; Beykozda yalısında, Beykozun arkasındaki Akbaba çiftliğinde def'alarla misafir kaldım. Karantina idaresinde baş kâtip olduğu için Galatada karantina binasındaki ufak oda- sına sik sık gider olmuştum ve ondan çok nasihatler alırdım. Matbuat hayatımın hatırala- rını yazmakta devam ederken Akmet Mithat Efendiden daha bahseyleyeceğim için burada sözü uzatmıyacağım. Merhum efendi ile görüştüğümün ertesi günü çıkan|'Tercümanı Hakikat) ürk matbuatın- datop gibi patlamıştı. Ahmet Mithat Ef. eski tarz şiirlerle alâkasını kestiğini ilân ediyordu; nazire, UYANIŞ 227 muallim Naci ve Şeyh Vasfi matbaasından çi- karılmıştı. Halbuki Naci merhumun damadı idi. Mülkiye mektebinin son imtahanlari gelmiş, çatmıştı. Matbuat ile uğraşmıya kısa müddet fasıla vermiştim. İmtahanlar oldu; numaralar o- kundu. Ben tahsili bitirmiştim. Deptebeli bir mükâfat tevzii merasimi yapıldı. Mülkiye mek- tebinin Sultan Mahmut türbesi bahçesine ka- dar giden kısmına çadırlar kuruldu, hanımlar da davet olundu. Kadınlar için çadırlar vardı. Saray mızıkası geldi. Baş mabeyinci Osman B. hediyeler getirdi, hatırasını ölünceye kadar yüreğimde saklıyacağım | Abdürrahman Şeref | 1888 de şahadetname a- muallim bey merhum 1356 lan efendilerin isimlerini okudu; benim ismim de bu sirada idi, Birer birer çağırıldık. Maarif nezaretinin dağıttığı kârı kadim kitaplar gü- zel ciltlenmiş olarak verildi. Saraydan gelen altın saatler ve kurşun kalemler de beraber ve' rildi. Bu hediyelerin yanında kırmızı kurde- lalara bağlanmış diplomalarımız var idi, ve herbirimizin bağrımıza basdığımız en aziz mü- kâfat bu idi. 42 sene evvel aldığım bu şaha- detname matbaamda yazı odamın duvarını tez- yin eder. matbaacılıkta ilerleyip matbaa bina- sı yapmak için 18 sene evvel arsa aradığım zaman bana teklif edilen arsalar içinden eski mektebimin karşısındaki arsayı seçip matbaamı buraya yapışım bile tesadül eseri değildir. Mülkiye mektebine karşı yüreğimde sakladığım tatlı sevginin bir tecellisidir. matbaanın kapı- sını benim ilk irfan mabedimin karşısına kur- mak ruhumu çok okşamıştı. Ben mektebi bitirdiğim zaman, babam Kas- tamoni defterdarı idi. Şahadetnameme sıkı sıkı yapışarak doğru babamın yanına gittim. Abdül- hamit devrinde uzun seneler adliye nazırlığı eden Abdürrahman paşa vali idi. Eski devrin çok namuslu ve ziyade gururlu bir veziri olan Abdürrahman paşa, benim fransızcada ilerlemiş olduğmu öğrenince kendisine gelen *'Tan » gazetelerinin «huzuru vilâyet penahide» tercü- mesini istedi. Bu kerli ferli ve halis özlü ev- vel zaman paşasının huzuruna her gün girer, «Tan» dan yazılar tercüme ederdim. Kasta- monide birde vilâyet mühendisi vardı? Lehis- tanın parçalandığı zaman Türkiyeye kaçıp vatan- larından uzak kalan mültecilerden olan mühen- dis « Baronoveski» çok değerli bir adam idi; uyanmakta olan siyasi hislermin sağlanı yol- lara girmesine bu mülteci lehli çok vardım et- ti. Mektepte Murat bey, Abdürrahman Şeref — devamı ( 230 ) uncu sahifededir —