226 UYANIŞ Matbuat hatıraları Mülkiye Mektebi sınıflarında — İlk terceme ettiğim roman — Ahmet Mithat Ef. ile ilk mülâkat — Ahmet Mithat Ef.nin eski gazeteciliğe karşı bombasi — Kastamonide dört ay — Ermenice harf ve Türkçe dilli Cihan mecmuası — ( Ümran ) risalesinin teessüsü Mülkiye mektebinin beşinci sınıfına geçmiş- tik; diploma almak için artık bir senemiz kalmıştı. Mektebe girdiğimiz zaman yüz elliye yakın ©- lan arkadaşların sayısı beş senede yirmiye in- mişti. Bunların içinde Sultani Mektebini (şim- diki Galatasaray Lisesi ) bitirip te dördüncü sınıfta bizim aramıza karışan üç arkadaş da vardı ve bunların ikisi musevi idi. Arkadaşlar mektepte küme küme toplandıkça istikbalimiz- den, içine atılacağımız hayatta yapacağımız şeylerden bahasediyorduk. Artık sınıfta benim adım çıkmış idi; bana «mütercim İhsan» di- yorlardı; çünkü Vagabond ismindeki bir romani «Bir Serseri» ünyanile mektep tatilinde tercü- me etmiş ve Bayazıtta tramvayın durduğu yerde dükkânı olan «asır» kütüphanesi sahibi « tabii gayyur! Kirkor Fİ. elile bas- tırıp ortaya çıkarmıştım. Kitapçı Kirkor roma- nımı, garip bir tesadüf olarak, ömrümde ilk gördüğüm matbaada, yani «<Matbaai Askeriye» de bastırmıştı. O matbaadan getirilen nemli diye şöhretli ilk prova kâatlarını bana verdikleri vakit, i- çimde öyle bir tatlı helecan duymuştum ki ta- rif edemem. roman forma forma çıkarılmıştı; tabiim olan Kirkor memnundu: galba epi Sa- tiyordu ve ben iki sütunlu sahifelerden teşekkül eden terçümemin 16 sahifesine kırk kuruş,şim- diki para ile dört kâat terçüme hakkı alı- “ yordum. Cesareti bir az daha arttırdım; La Nature mec- muaşından tercüme ettiğim ufak bir makaleyi tercümanı hakikate gönderdim ve üç günü sıra ile “Tercümanı hakikatin sahifelerini kuvvetli çarpıntı ile açıyordum. Üçüncü gün Tercümanı- hakikat sahifesinde makalemi basılmış görünce şaşırdım; makalemin altına « 'Tercumanı haki- kat» benim için çok takdirli veteşvikli bir kaç satır bile ilave etmişti. Ahmet Mithat merhumun kaleminden Çıktığını sonraden öğrendiğim bu satırlar, bana çok kuvvet ve metanet vermişti. mektepte sınıfta dahi ehemmiyet almıştım; artık arkadaşlarım beni sarakaya almıyorlar ; 'Tercü- manı hakikat tarafından yazılarımın beyenil- miş olması işin rengini değiştirmişti. Mülkiye mektebinin son sınıfında derslerimi derin derin dikkat ile belliyorduüm; Tercümanı hakikate her hafta makale goönderiyordum: hele makalelerimin «Müntehibatı terçiimanı hakikat» te bile naklolunduğunu gördüğüm zaman key- fim on kat oluyordu ,kaç dafa Babi ali caddesinin bir köşesinde durup koca kara sakallı Ahmet Mithat Pİ. nin geçdiğini heleranla; bekledim ve onu büyük sevinç ile gördüm. Her defasında mutlaka gidip üstadın elinden öpmeliyim di- yordum; ebussuut caddesindeki matbaasının ka- pısına kadar ilerliyordum, mümkün değil ce- saret alıp matbaanın karanlık ve dar kapısın- dan içeri dalamiyordum. bir gün yine böyle kapıya kadar gelip geri dönmek üvere iken “kapının hemen eşiğine inen tahta merdiven- lerden aşağı Ahmet Mithat Fi.nin indiğini gördüm, orada dona kaldım. O, baha sordu: — Oğlum istediğin nedir? Artık bilmiyorum, kaç türlü renge girmişim; kızarıp sararmışım, yalnız kekeleme , nevinden ağzından: «Ahmet İhsan» ismini çıkarmışım. O zaman Ahmet Mithat Ef. iri ellerile omu- zumdan tuttu ve sordu: i — O yazılar senin mi oğlum? — Evet efendim. — Sen İransızcayı nerede öğrendin? — Efendim bendeniz mülkiye mektebinin sınıfındayım. — Bu kâfi değil; Mülkiyede fransızca iyi öğrenilmez. Sen ayrı tahsil gördün mü? Ahmet Mithat Efendi tekrar matbaaya döndü beni beraber yukarı çıkardı. Odasına girdim. Üzeri her türlü kâat ve gazete dolu iri tahta bir masa; ortada büyük bir bakır mangal; mangalın kenarında kahve cezvesi sürülü... bir tahta, duvarlar kirli beyaz badana; pencerelerde perde yok; köşelerinde tek tük örümcek bağlı... Üstadın arkasında koyu lâcivert ve göğsü çifte düğmeli bir ceket; devirme yakalı mintanın kenarlarında el ile fiyango bağlanmış siyah kıravatın uçları fırlamış... Omuzları geniş, sakal, bıyığı gür, saçları fes kenarlarından da- &nık fırlamış... Fakat hepsinin üstünde çok parlak ve çok zekâlı bir çift göz... Ben o göz- lere bakıyordum. son No.1700—15 di