, memnun etmek mümkün olam Dialog yazmak hevesim bir ke- ve ile geçmedi; buzün onu bir daha der'yeceğim. Zaten bugün söyle - mek istediklerim de o “Münevver, adlı yazımın bir devamından başka bir şey değildir. xs Selim ile Kadri de Fehmi'den sonra çok oturmadılar. Kalkıp be- raber bir kahveye gitmeğe karar verdiler. Kahve kapısından içeri gi- rünce Remzi onlara seslendi: Hele gelin, bakalım; ne olmuş Fehmi'yi kızdırmışsınız. o Ondan diledik, bir de siz anlatın. Daha biraz önce geçen bir kav - germ böyle çabucak yayılmasm - da şaşılacak bir şey yoktur. Buna şaşacak olanlar “münevverler âle - termiş olurlar, O dar âlemde her - | “kes dedikodu iştahlısıdır ve daima | bir kavga, belki de bir döğüş olma- | sını i — Evet, dedi, biribirlerine ukala 7 terbiyesiz. olduklarını söyledi - ler! Kaiki bu cümleyi, “ukala” ve “terbiyesiz, sıfatlarını Fehmi için de, Selim için de doğru bulduğunu | anlatmak istiyen bir eda ile söyle- di. Fakat Selim de, Remzi de buna dikkat etmediler. Kadri, “rosserie” sinin boşa gitmesinden duyduğu a- <iYL, iki arkadaşının anlayışsızlığı- mA Yeni bir belge daha elegeçirme. nin Verdiği sevincle avuttu. Selim. #özü kısa kesmek için: — İşte o kadar, dedi. Fehmi an- lattığı ne şekilde olursa olsun ben abul ediyorum. — Diyelim ki ben baksızım; o hemdoğrusuda bu... Durüp dururken © ona ağır söyle - dim. Ama ne yapayım, o'senin Feh- min ime dokunuyor. Remzi'nin istihzalı bir gülüşü vardı, — Peki, ama, gözüm, dedi, senin kagaya sebeb olpw'iddian çürü Öteden beri de söyler durursun ya! Bir memlekette önce yüksek mü - nevverler tabakası teşekkül eder, sonra yârı okurlar, orta halli okur. lar yetişirmiş. Yani senin filosofun gökten zenbille mi iniyor? Mer şey yavaş yavaş olur. Sen bir gün için- v Münci çıktığını nereden öğren- in? Kadri, bu sözler kendisine söy - lenmemiş olmakla beraber, dura - riz, dostum, dedi; sen şimdi çocu - emekledikten sonra yürüdü- id liyecek, selin de teker te- lüşen su damlalarından hasıl olduğunu anlatacak ve hak kızan - sanacaksın. zi, Fehmi gibi değildi; kız- madı. Elbette onun asına Kadri içerledi; fakat adamcağıza çatamazdı. İçinden “Budala!,, de - mekle iktifa etti. Selim: — İş öyle değil, azizim, dedi. Gökten filosof, âlim düşmez, ağaç bir gün içinde çıkıvermez. Ancak bu nunla bizim söylediğimiz arasında bir münasebet yoktur. | Mi Roman: 9 Yine münevver Er “Daha doğrusu (o çekirdekte bir ağaç yetiştirmek gücü olduğu için bir gün onu meydana getirir. Bizim çattığımız adamlarda ise bu güç yok. Ama sen olmadığını nereden bil, soracaksın. e Biliyoruz, çünkü bunların gayesi o değildir. Diyebiliriz ki çekirdek ağaç olma - ğa çalışır; bu çekirdekler güdük bi- rer ot olmak istiyorlar. Remzi: “Ben bundan bir şey an- ıyamadım, dedi; ağız kalabalığına getirme.,, Kadri yine atıldı: — Her şey ancak kendi den şeylere alıştırır. memleketi yarım şeylere alıştırmak | istiyorlar, Bir gün bakıyorsun, bir kitabın lâsasını çıkarıyor, bir başka gün üçüncü dördüncü dere - ceden eserleri tanıtmağa kalkısıyor. Yaptıkarının yarım ve fena oldu - | ğunu kendileri de biliyor. sa“ lar, okuyanları her şeyin hülâsasını ağa götürür, kötü veya yarı - memlekette hep bu cins eserler çık- tığı için okuyanların bunları tam ve iyi diye kabul etmesi de kaçılmaz bir felâket oluyor. “Bunlar yarımın, kötünün tohu- munu' ekiyor ve bir gün bundan çı- kacak şeyin iyiye ve tama tohum olacağını sanıyor. Bu ne garib id- diadır? Selim devam etti: — Biz ağacın © durup dururken i filosofun, âlimin gök bir insanm yetişmesi için kendisin- de yetişmek isteği | bulunmalıdır. Bunlar filosof olmak, âlim olmak bevesinde değil, “Bu memlekete bi- zim kadarı da yeter,, diyip olduk. ları yerde kalıyorlar. En fenası da örnek oluyorlar. — Yani, dedi, bir adam olmasını, gözlerini çok yukarı dikmesini istiyorsunuz. Ba - şıpuza bir sürü ukalâ iy nız, Kadri cevab verdi: — Ukalâ ken disinden yukarı bakan, yükselmek istiyen değil, kendi kendine yeten kimsedir. Yükselmeğe çalışan, bel- ki hiç eremiyeceği yerlerde "gözü o- lan adam fena bir örnek değildir; o | raya eremez, düşüp başımı kırarsa ne yapalım? ona acırız, fakat güle- meyiz. Remzi sordu: — Ya bütün bu iş- lerde bu zavalı milleti okutmağı, o- kumağa alıştırmağı ne yapıyorsu - nuz? Siz kendinizi yükseltmeğe ça- lışacaksınız, onu olduğu yerde brra- kacaksınız. Selim: — Buna, dedi, iki cevabı- mız var. Birincisi, biz milletten ayrı birer varlık değiliz, bizim yüksel - memiz onun yükselmesi demektir. İkinci cevabımız da şu: Ancak ken- dini yükseltmek istiyen etrafını da yükselti Remzi yine istihza ile gülmesini birakmamıştı. Nurullah ATAÇ Fedakâr Bölük O, bu o idi. Kardeşinden ayrıl « 'dıktan sonra hiç bir hadise vaki ol- madan değirmene gelmeğe muvaf - fak olabilmişti. Atını dışarıda br - rakmıstı. Askerler ona doğru iler. ediler. O, ayrı ayrı askerlerin elini sıkarak hatırlarını sordu... Genç kı- zın elinde bir bohça vardı. bohça- yı yere bıraktı. Tam bu sırada Tu- İuk İskeleti yakalamış ve onu yere yalırınağa çalışıyordu. İskelet ahçı- nın kuvvetli pençesinden kurtul - mağa çalışıyor ve arada sırada sıç- Pi iie bağırıyordu!.. Meliha yere bıraktığı bohçayı dı. Bu bohçanın içinde sekorler için hazırlanmış donlar, gömlekler var- dı. Meliha bunu askerler daha De- ğirmene gelmeden evvel hazırla - mıştı, Fakat onlara vermeyi unut - muştu. Bunları bohçadan çıkararak askerlere dağıtmağa başladı. As - kerler çok memnun olmuşlardı. O. nun don ve gömlek dağıttığını gö - rünce Tulukla İskelet kavgalarını unutmuşlar ve yanına koşmuşlar - dı! Maamafih oTulukla İskeleti Çünkü orta bir insan boy ve Vücudu nazarı itibara alınarak ha- zırlanan bu camaşırlar U ikisine de Birisi cok şişman, diğ z £ zayıftı! Maamafih genç ri YAZAN: YILDIZ buldu: çorap ve mendil getirmişti. Bunları onlara verdi. Ayrıca Tul: ğa bir ahçı önlüğü verdi. Bu hedi - yeyi alınca Tuluğun ne kadar mem- nun olduğunu tasavvur edebilirşi - niz.! Şişman göbeği (o mâni olduğu halde yerlere kadar eğilerek reve - rans yapmağa çalıştı. Genç kız onun bu komik vaziye- ti karşısında kendisini tutamadı. Gülmeğe başladı... Çamaşırlar tev- i ruz hi pek çok kimseler, gene bu İ den alınan para cezasını geri ver - İ ya asıyor, dileyen yürürken yere e). | rek Şefik (Spor). | darams. 2010, İ Oz dilimizle ——m nl ke.ediye yasakları, sürekli olmalı! ceza alınıyordu. o Demek ki, yere tükürmek bir suçtu. Bugün görüyo- pisliği yapıyorlar. Ve içlerinde ce - za görene rastlamıyoruz. Yere tü - kürmek bir suç idi ise, tükürenler dün olduğu gibi bugün de suçlu sa. yılmalıdırlar. Değil ise, tükürenler- mek doğru olur. Yürürken tramvaya atlamak, ya- saktır. Bir aralık, bu yasak, bizim bile yakamıza yapışmıştı. Şimdi ise orlada böyle bir ya - sak göremiyoruz. Dileyen tramva - atlıyor. Dün, gözümün önünde birisi, at- larken az kalsın yere düşüp kafası- nı parçalıyacaktı. Kapalı merdivenli tramvaylara bile, asılanlar olduğunu görüyo - ruz, Para cezasına yeniden başlansa ve bur yeni yasak eskisi gibi değil, sürekli olsa, diyoruz. Salâhaddin GÜNGÖR perdi 2 Boraslar. 71,30: Bayan Bedi 223 Kh. VARŞOVA, 1345m. 18,30, Plâk. 1848: Sözler. 19,50: Plâk, 2005: Sözler. 20,30: iPyans konseri. 2050: Sözler. pliklarmdan, 223 Orkestra bi konseri. 234 Şen yayım, 23,45: Plâk. OYA, İZA m yayım. 19: Radyo piye- Sözler, 2315: Yere tükürenlerden bir vakitler | 21 Senfonik konser. 22; Almanca 05: Franamen. 2415; İsveççe yayr: 832 Kiz, MOSKOVA, -Simlin 19/30: Bir konser nakli. 22: Dans masikisi. 240": İspanyolen ya 3 Kh. BÜKR 5 2050: K Sönler, uyan Gy MZ m İ ton: (Braun ilk Baner 19,30: Plülk. 20: Mü: yayım, 2: Leimie — operamndan, 545 Kh. BUDAPEŞTE 550 NDER) dl oğara 213 Duyanlar Zi,1B: Evgene D'Albertin Frankfurt opurasından ÇTİEFLAND) operası. 23,45: Duyumlar. 24: Pist. GRAD, AST m 20; Reklâmlar. — Plâk. 20,15: Duyumlar. | 20,30: Ulunal yayım. sikii radyo piye- si 23: Duyumlar. 2020: Dans plüklüri 24: Konser makli 740 Kb. MÜNİH, 405 m. 19,30: Ev musikisi, 1950: Muhtelif. 20: Gençlere hitap, 20,10; , (Flühler ve halk adlı yayım. 21: Duyumlar, 21,10: Führerin mesala ketinden manzaralar, 22: Radyo - orkestrası, 1330: Gace konseri. (Şarkılar). Kir KÖNİSGBERG, 20: Führer (Hitler) ve ve halk, 21 Du lar. 2110: Asker programı, 22.101 Ko — Bu mümkün değil, dedi. Genç kız katiyetle: — Israr etmeyiniz, dedi. Harb 80 - nuna kadar burada, sizinle beraber ka - Yüzbaşı hayretle onem yüzüne bakı > yordu. Askerler şaşırmşlardı. Yüzbaşı birdenbire; — Sözlerimde anlaşılmıyacak bir şey yok zannederim, efendim dedi, Vatan i- çin ben de sizinle beraber çalışmak isti - yorum! Yüzbaşı ve askerler derin bir hürmet- le onu dinliyorlardı. z Yüzbaşı Cevdet, derin bir aşkla sevdi- ği bu kadının mevcudiyeti önünde benli- zi edilmişti. Herkes memnundu, as- kerler bağırıyordu: — Yaşasın küçük melek! — Yaşasın kahraman kız! — Yaşasın Turan yıldızı! Bu esnada yüzbaşı gürültüyü işit- mişti, Nazarı dikkatini celbetti, o - dasından dışarı çıktı, merdivenlere doğru ilerledi, aşağı inmeğe başl, dı. Merdivenin son basamağı! lince hayretle durdu ve baktı. Genç kızı görmüştü, Meliha da onu gö ve yanına yaklaştı; , 7 Rica ederim, söyleyiniz dedi. Siz buraya nasıl ve niçin geldiniz? Genç kız titrek © bir sesle cevap verdi: — Buraya | geldiği, a anlatırım, dedi. Fakat es ilyik evil Yüzbaşı hayretle onun yüzüne baktır — Fakat burada daha fazla duramaz” siniz. d Genç kızı, Binden uzaklaştığını hissetmişti, Yüzba- “e — Sizinle görüşmek istiyorum, dedi; buyurunuz yukarı çıkalım... Meliha merdivene doğru ilerledi. Yüz- başi oni takip ediyordu. Yukarı çıktılar. - Yüzbaşının odasma girdiler; Cevdet Me- liha'ya iskemle göstererek oturmasını ri- <a etti, Kendisi de orada bir iskemlenin -. : Yüzbaşı: — Rica im, dedi, buraya nasil ge- lebildiniz, anlatınız... Meliha o gün başından geçen vakâları anlattı. Yüzbaşı hayretle bağırdı: — Ah, demek siz Turan'ın kardeşisi- niz? — Evet... — O; sizden, ailesinden hiç bahsetme mişti, Sustu, derin bir düşünceye daldı, Son- ra asabi, titrek bir sesle: Yİ Siz buradan mutlaka gitmelisiniz, Sesi titriyordu. Meliha cevap vermedi, Yüzbaşı devam etti? — Bir kaç gün sonra İngilizler yor, kazananlara bediyeler veriyorus: Müddet: Pazar ü akşamına kadardır. Yeni bilmecemz 12345678 91011 GDUNUMUN 1 — Tiyatronun baba 3 — Köpek 2, Aptal 3 Çalgı 3, Bal değil 5, « 4 — Nota 2, Eski bir ayakkabı 5, $ — Duman lekesi 2, Beygir 2, 6 — Bahçe 4, İce değil 4, 7 — Kemiğin içindeki 4, Aşıkâr 4, 8 — Erkek 2, 9 — Eşek yavrusu 4, 10 — Trakyada bir vilyetimiz 6 11 — Nihayet 3, İman 4, Yukardan aşağı 1 — Rahit edatı 2, Tâmbuda bulunur 5, gir 2, İdam eti 2, Beklen bağımız Göydiğimiz şey 3, 3 — Kiri, Nota 2, 4 — Bir seyin üzerine şiddetle dayanmak 7, amm annsr eşek a1 yavan 2, 5 — Çeşim 3, Cemi edatı 3, 6 — Arka değil 2, Küçük bçak , 7 — Tabaka 3, Rüzgâr 4, 8 — Berf 3, Zevce » — Tıpa 5, Sigortaları halk için I | | Merkezi idaresi : Galatada Telefon : Beher tanesinin tahmin etli- len fiyatı 800 kuruş olan 2500 | tane battaniye kapalı zarfla ek 10 — Abus 4, Hançer 5 1İ— Bir meyva 3, Bayat 2, ave Â, Emrazı dahiliye Verem, göğüs Mütehassısı Mual mi Doktor SEKiB HABİB Avrupadan dönmüştür Ayasofya yerebatan, Hacı Süleyman apartma- m rtesi, pazı Semin Arleden sonra ba ir 20 (TAN)ın Küçük İlân Tarifesi Kuruş Beş satırlık bir ilân bir defansı 30 ” ” ww — İki detası 5 ” , w , üç delasi s0 Mer fazlâ satır (4 kelime iti s barile) bir defin Pek yakında çıkacak olan Türkiyenin bu en büyük gazetesi ; sevgili okurlarına da vatan topraklarını ve aziz kardeşleri mizin hayatını kurtarmak için kanımızın son damlasını akıtncaya kadar çurpışaca: fiz. Ve belki hepimiz öleceğiz... Bu kah- raman insanlar arakalarından kendi ölüm lerine ağlıyacak insanlar bırakacaklar. Fakat ben öldükten sonra arkamdan be- nim için ağlıyacak bir çift göz bile bu - Tunmayacak... Yüzbaşı derin bir teessüre kapılmıştı. Sesi titriyordu; birdenbire gözlerini kal- derdi ve genç kıza baktı, Meliha ağlıyor- du oluyordu. Güneş doğmak üzere idi. Askerler büyük bir gürültü ile u - yandılar. Birisi acı acı bağırıyordu. Te İâşla yerlerinden kalktılar. Sonra, bir denbire telâş ve korkularını mânâsız bu- larak kahkahalarla gülmeğe başladılar. Hakikaten telöşe hacet yoktu. Bu gürül- üm müsebbibleri | her zaman olduğu Tuluk Hüseyinle İskelet Ha - sefer Hasan mağlüp bir vazi - bir şey tasavvur edilemezdi. İskelet mü- temadiyen çırpınıyor ve bu şişman vöcü- dun altından kurtulmağa çalışıyordu. Fa- kat buna bir türlü muvaffak olam; İn, Nihayet güç belâ kurtulabildi! Bıyıkları kesilmek tehlikesini — atlatmıştı. İskelet müsterih bir nefes aldı. Tuluk Hüseyin yerden kalkmağa çalışıyordu. Bütün a8- kerler İskeletin bu muvaffakıyetini şid « detle alkışlıyorlardı ki birdenbire dışarı- dan bir ses işitöler. (Bir atın yürürken çıkardığı ses... Hemen yerlerin: tılar ve kapıya doğru koştular... — Bu, muhakkak Turan'dır, diyorlar» siltmeye konulmuştur. Ihalesi 27-4-935 Cumartesi günü saat 11 dedir. Muvakkat teminat 1500 liradır. Şartnamesini pa- rasız almak örneklerini gör - mek isteyenler her gün öğle- den sonra komisyona müraca- at edebilirler. Eksiltmeye gire cekler muvakkat banka temi - nat mektup veya makbuzla - riyle arttırma eksiltme kanu- nunun 2 ve 3 üncü maddele - rinde yazılı vesikalarla birlik - te teklif mektuplarını ihale sa- atinden en az bir saat evvel An karada M. M. V. Satmalma ko misyonuna vermeleri. (1845) 2713 ZAYI — 15 ağustos 934 tarih ve 299-6 ve 70749 umum numaralı ihti- yat gedikli küçük zabit mektebince tanzim kılınan ve 13750 kilo odun be- deli olan 11619 kuruşu muhtevi ay - niyat tesellüm makbuzu zayi edilmiş olduğundan hükmü olmadığı lunur. Meydancıkta, Ananiyadi hanında 4 No, da Osman İsteklilerin şeraiti anlamak üzere her gün ve arttırmaya gir - i mek için (180) lira depozito parasile beraber mezkür gün ve saatte şubeye müracaatları. Istanbul İthalât Gümrüğü dürlüğünden Adet Kap Mar. No. 6 Fıçı M.B.F, 12,14, 15 352,700 Kırmızı Japon havyarı 25, 26,33 Yukarıda yazılı bir kalem nünde saat 14 de isteklilere satılacağından o gün Istanbul It- halât gümrüğünde 6 No. lu sa ilân olunur. (1718) ında genç bir kızı tutuyordu, ve bu RR pa Mü yn li — yordu. Askerler onlara doğru koştular... * * $ Turan ve Arap kızı atlarını mütema - diyen koşturu: orlardı. Manaf arada- ki mesafe gittikçe azalıyordu. Kendile- rini takip edenler çok mahir süvari idi ler... Takip heyecanlı ve tehlikeli bir saf- haya girmişti. Kurtulmak ümidi gittikçe azalıyordu. Arkalarından gelenler her halde kırk, elli kişiden az değildi. Bir do- fa onların eline düştükleri takdirde ö - lüm muhakkaktı. Hattâ belki > Türkle kaçmak cüretinde bulunduğu için Arap kızı bile ölüme mahküm edilecekti. Ta » kip edenler silâh atmağa başladılar. Şim- di kurşunlar kulaklarının yanından vızıl- dayarak geçiyor ve her ân ölüm tehlike- si geçiriyorlardı. Bir kurşun ve ateş yağ” muruna tutulmuşlardı. Atlar bu kurşun yağmuru altında delice koşuyorlardı. Bir- den genç kadına bakan Turan onun atın üstünde iğini > ileri sem a ni göğü Lan akıyordu, deler keli vaziyeti gördü. Atını ona doğru yak a See şt hareketi anlamış gibi idi. Turan seri bir hareketle genç kıza yanaştı. Ve çok ma- hirane bir hareketle onu kolları arasına aldı, kendi atı üzerine bindirdi. Genç ka- dın baygın bir haldeydi. Göğsünden mü- temadiyen kan du... Bu kan zayi Fakat ne vazi - |. Mtihadı Milli Türk Sigorta Şirketi Herik ve hayat üzerine sigorta muameleleri icra eyleriz. Acentası bulunmayan şehirlerde acenta aranmaktadı 4.4887 yettel.. Göğsünden kanlar akıyordu. Ku- i müsait şeraiti havidir Ünyon Hanında G5? a Öz Dilimız.e ATATÜRK ————— Yazan: Salâhaddin GUNGÖY üz Atatürk'ün buyru- ile doğru gidiş yolunda ilk adımların izlerini bu kitapta gö receksiniz! Bütün gençler ve bütün mektepli. ler, bu kitaptan birer tane edinmelir dirler... Kültür Bakanlığının takdirini kazanan “Özdilimizle ATATÜRK, Temiz ve güzel türkçenin en güzel örneklerini içinde saklıyor! 50 Kuruştur Dağıtma yeri: Maarif kitaphanes Asrın umdesi “MİLLİYE T” tir. ABONE ÜCRETLERİ : Türkiye için Hariç için LK LK 3 aylığı i— s im 750 M— e. La n— Gelen evrak geri verilmez — Müddeti geçen nüshalar 10 kuruştur. — Gazete ve matbaaya ait işler için mü. edilir. Gazetemiz ilânlerin mes'e etme Mutfak ve Soba bacaiarıtadilâtı Tayyare Camiyeti Istanbul Vilâyet Şubesinden: Lök imkan msi; si mucibince yaptırılacak tadilât açı karttırmaya konmuştur, İ I mayıs 935 çarşamba günü saat on birde ihalesi yapılacaktır, ve soba bacalarında keşifname- (1912) ..... Mü K.G. Cinsi eşya malın arttırma ile 20-4-935 gü- tış anbarmda hazır bulunmaları tarap hi ğ görmüyordu. Yalnız atın koştuğunu his- sediyordu. Bu koşuş ne kadar devam etti, onu hatırlayamıyordu. Yalnız artık silâh işliyordu, Takip dara Araplar, göcenin karanlığında düşman - ları vt, Ve bu koşuş uzun bir müd - det daha devam etti. Nihayet, kalenin ö- . *» $ Yüzbaşı gürültüyü işitmişti. Derhal a- şağı indi, ve bu feci manzarayı gördü. As kerlere yaralıların yataklara yatırılma » ayene etti. müştü... Fazla kan zayi etmiş olması ön Tümle neticelenmişti. * Yüzbaşı Turana yaklaştığı zaman o » nun da ölmek üzere olduğunu gördü. Bu emk me e gişeler iğ ü . ce tatlı bir tebessüm solgun dudaklarını süsledi. Yüzbaşı eli ile onun altın saçla « rı okşayarak yavaş bir sesle: — Sen büyük bir kahramansın! diyor- du... Vatan ve millet senin ismini asla u- mutmayacak... Yüzbaşı, gözlerinde toplanan yaz dam- lalarını göstermemek için başını geriye çevirdi. Turan kesik bir sesle ona muh - tasaran vakayı anlattı... Son söz olarak — Yaşasm vatan! Yaşasın Türkiye! diyebildi...