me e a | Rema 2 ii ee | Öz dilimizle | KANDIRICI SAN'AT “Romanların en acayibi hayatı tar, Her günün inanılmaz vakalarla dolu olduğunu söyliyen ve şimdi- kadar türlü türlü şekillerde kim bilir kaç defa rasgeldiğimiz bu sö- zün hayat hakkındaki hükmü doğ- rudur; ancak bundan başka bir 'de sanat telakkisinden ilbam alı. yor ki işte o yanlıştır. Sadece har yatm acayipliklerle dolu il öylumiyor. ro lee maz şeyler anlattığını da ileri sün rüyor. alarak romanım gayesinin hayatı olduğu veya irin gördüğü gibi anlatmak (kelimenin ber iki manası ile anlatmak) olduğunu söyliyecek değilim. Bilakis; sanat- kârm, içinde yaşadığımızla e siz bir âlem yaratmakta tamamile serbest olduğunu farzed: ecele Evet, romancı (yahut şair, ayhut ressam) isterse devlerden, periler- den söz açsın, bir tek kişinin koca bir orduyu, narin bir kızm bir ej- deri yendiğini anlatsın, yine hayat kadar inanılmaz bir şey vücude basit bir işi en tabii vebasit bir sur rette aokktığme Sene eee ii hükmünüzü ( verebilirsiniz: o ro man, 'ödable muvaffak olmuş bi- rer eser değildir (ve yahut ki siz —onu zi, : saldıracağına inandırıyor: işte sar nalin kudreti. Homeros'un büyüklüğü Ahillevs ve Aias gibi insanlığın üstünde insanlar tasvir etmiş (olmasında değil, tanrıların hallerini bile bize pek tabii diye kabul etti w sindedir. büyük Fransız şairi Paul Claudel: “O Poste! tu n'expligues rien, et ( par toi tout devient explicable” (Ey şair! sen bir şeyi anlatmıyorsun ama senin- le — senin a — her şey anlatılabilir oluveriyor) der. 26 daha uygun olduğu için bura - dan güzeldir. Baudelaire'in sevgi- Bisini — yahut kariini — davet et- tiği memlekette her şey nizam ve intizam & içindedir: “tout n'est gu'ordre.” Sanat hayatı tashih ederek, ka- eder. Basit ruhlu kimseler dünya - nın insanca bir haklılık üzerine kurulmamış olmasmı bir türlü ka- bul edemediklerindendir ki onlar için yazılan romanlarda saflığı ile güzelliğinden başka bir şeyi olmı- yan kızlar milyonerin oğluna va - Fır; akıllı ve civanmerd fakir de- le unutulmaz, izah ediliverir. Çün- kü bir kimsenin, hiç bir hayırlı ne- teye varamıyacak olduktan son- ra eziyet çekmesi, o o basit ruhlu kimseler için anlaşılır, kabul edilir bir şey değildir. Her işin karma karışık, haksız o kanunlara göre geçtiği bu dünyadan sonra bütü kanunları muntazam ve haklı bir ahiret tasavvuru yine vüzuh iste- diğinden doğmamış mıdır? Sanat- le dinin bir kaynaktan çıktığını bi- liyoruz. İnsan oğlu daima ışık pe- şinde koşmuş, anlamağa çalışmış- tır; dünyada olup bitenleri anlıya- madığı zamanlar, kendisince an - laşılır hayali âlemler yaratmıştır (hayal, hakikatten basittir). Basit ruhlu adamların okudu - ğu romanlardan biraz alay, biraz istihfafla bahsetmek âdettir; bu alayı ve istihfafı elbette ki bu sa- tırlarda da sezmek mümkündür; fakat bir parça dikkat edilirse on- larr yazdıran saikle öbürlerini yaz- dıranın bir olduğu gözükür. Hiç süphesiz kafaca biraz yükselmiş adam, fakir delikanlıların milyo- ner kızı ile evlenmesini beklemi - yor; fakat yine bir hak peşinde ko- şuyor. Ürestes'in peşine düşen E- rinni'ler, Layd Macbeth'in ellerinde gördüğü kan lekeleri, adam öldü- renlerin çektiği nedameti mi tas- vir eder? yoksa adam öldürenler böyle şeyler yazıldığı için mi ne « damet duyarlar? burası pek belli değildir... Sanat izah eder. Yalnız şunu u- nutmamalı ki izah herkes için bir olmaz, Kimisi her şeyin inceden in- ceye tahlil edilmesini o beklediği hâlde kimisi için de bir işaret, ne iş gördüğünü pek de belli etmiyen bir istiare yetişebilir. Claudel'in sözünü yukarıda zikrettim: elinin dokunması ile her şeyi aydınlatı. veren sihirbaz şair, le mage, her - kesi memnun edemez, Onu anla - mak için bizde de görebilmek gü- cünün ilerlemiş olması lâzımdır. Onun bir tek sözüne kanabilmeli, kendimizi bırakabilmeliyiz. Fa - kat bu da insanın ilerledikçe daha çabuk kandığı suretinde tefsir e- dilemez mi?... Her ne ise, hayatta şaştığımız şeyler görünce: “Roman gibi!,, de- mek bence yanlış bir sanat telak - kisinden doğar; bilakis, roman be- Bi şaşırtınca, beni kendisine inan. dıramaymca: “Tuhafl bu da ha. yat gibi karışık!,, derim. Nurullah ATAÇ — TEPEBAŞINDA ŞEHİR kwh deliğini Tiyatrosunda ir Tiyafmoşy Gece ssst 20'de JNUTULAN HN ADAM Yazan: Nözm Hikmet Yalnız bir hafta un”. için... rransız Tiyatrosunda Gece saat 20 de: » UÇ SAAT 3 perde Yazan : Ekrem Reşit, Besteli- yen: Cemal Reşit, sana itü salı günü akşamı mevsimin 1607 Büyük Türk Sözlüğüne doğru. Dilimizin yeni ana çizgileri üs- tünde; yalpa etmeden yürüyebilmesi içi gerekli olan başlıca iş, artık bü- bünleştirilmiş oluyor. Şimdiye kadar eksik olan yanı- miz, bir söz kılavuzunun elimizde bulunmaması idi. Türk Dili Araş- tırma kurumunun birkaç günden- beri, gazetelere göndermeğe baş- ladığı listeler bu eksiğimizi de'or- tadan kaldırıyor. o Bunlar içinde, osmanlıcadaki karşılıklarına çok uygun düşenleri olduğunu, söyle- mek, doğruyu söylemek olacaktır. Sözgelişi önerge kelimesi, “teklif, in tam karşılğı olan “öne sürmek,, i, gözlerimizin önünde ve kafamı- zın içinde ne güzel canlandırıyor. Burma benzer, öz türkçe kökler. den gelme, hiç yadırgamadığımız, bellemekte güçlük çekmiyeceği- miz daha birçok (o kelimeler var. Büyük Türk sözlüğü için yapılan şalışmaları, artık en o verimli bir çağına erişmiş sayabiliriz. Belki, umduğumuzdan daha kısa bir va- kit, “sözlük,,ün ortaya çıkması i- çin yetecektir. Baştımanın bitirme demek ol- duğu günlerde yaşadığımıza inan- malıyız, Salâhaddin GÜNGÖR Oz Türkçe ile Bilmecemiz bop hanelerine yerleğtiri Milliyet bilmece memurluğu! Doğra halledenler arasında ku: ve kazananlara hediyeler veriyorur. Müddet: Pazarteri günü akşama kadardır. Yeni kilmecemiz 1234567891011 SOLDA NSAGA 1 — Umumi 8, Hususi 4 2 — Yemek 2. Miliyetin yeni adı 3. 3 — İsim Z Eser 2. 4 — Bir vaartai nakliye 8. 5 Valide 3, Emin 6. 6 — Ayı yuvası 2, Kayık 3. Erkek 2. 7 — Kamer 2. Eğri kulenin adı 4. 8 — Siyah 4. Köpek 2 9 — Nota 2. Aşikâr 4, 10 — Duvar 3, Bir renk 6. 1) — Nota 2. Tersinin en işine yarayan âleti 3. Yama 2. YUKARDAN AŞAĞI 1 — Çörek 4 Iptida 3. Yet 2 2 — Arkadaş 2 Milliyetin yeni adı 3. Kur. mm 2 3 — Bir rakam 2. Bir vekilimizin soyadı & 4 — Elması ila maşkur bir memleket 6. 5 — Nez Ca3 5 — Alim 6 7 — Asyada bir devlet 3. Şişenin tepesine det 8 — İsimleri sfat yapan edat 2 Kimes 3, 9 — Faki bir Türk medeniyeti 3. Ayı yer r.2 10 — Trabaoı Doğurtan 3. 2 MILLİYET CUMARTESİ 30 MART 1935 NALINCI Hilmi Hidayet, çok uysal, pek gözü açık bir gençti. Esmerce, ufak tefekti. Hasba güzeldi de... Onunla konuşup da manyatize olmıyan hemen hemen kim. “yi yoktur denilebilirdi. Sevimliliği bir. «e herkesin nabzına göre şerbet verme- #i büyük © muvaffakıyetlerinden birini teşkil odiyordu. Hiç bir iş © tutmazdı. Başlıca ahlâkın, £ faziletin ve namusun müdafii olarak geçinir ve bununla şura- da burada övünerek iftihar ederdi. O- Dun fikirine göre insanlar tamamile ah- lâk kitaplarının o yazdığı gibi namusu mücessem, fazilet sahibi ve terbiyeli ol. #ması iletıza ederdi. Bir gün ahbaplarından Ekrem beyin itti. Salonda toplanmış çay içili- yordu. Onu görünce | herkes biribirini düktü: — Ahlâk hocası geldi, / — Bu Bay fazilet avükütıdır. — Kötü kadınlar kâhyası işte bu a- damdır. 4 Gibi fısıltılar işitildi. Hilmi Hidayet talonda bulunanların hepsini tanıyordu. Dosilarının Hüfatlarma ayrı ayrı mula- | bele elti, Sonra birkaç o fincan çay içti. Birçok pasta ve bisküvi yedi. Artık çe- meleri açılmıştı. d Muhterem Bay ve Bayanlar diye : Dünya yüzündeki insanlar rin eğer hepsi işrbiyeli ve namuslu ol- saydı, kanurlar, mabkesreler ve hapis-” baneler ve idam sehpaları icat olmazdı. diyorum ben, six ne dersiniz? Hazır bulusanlardan biri tasdik etti: | — Doğrudur Bay Hidayet... | — Hah... iş böyle olunca efendim hü- | masraflarına, bu w- | smelidir. Bir kimsonin ne parasında, ne o malında, ne de keadı- nında görü olmalıdır. Vaziyet bu şekl girerse hükümetlerin vergi tahsilini bile emek sarfetmiyecekleri de düşünür lür, Kendini bilen — her mükellef gidip vaktinde vergisini verir; öyle değil mi? Çünkü şahsın borcunu yemeğe tenezzül etmiyen bir adam bükürcele karşı olan borcunu tahsildarın © istemesine lüzum görmeden götürüp daresine tesin e der. Ecnin olun iki, o zaman hükümetlerin, merasim programlarını taibikten başka düşünecekleri bir şey kulunmazdı.. Sulondakilerden Bay Ali Rıdvan şöy- mi? adan — Bay Hidayet, galiba göze- İİ dık diyerek çekti. | gözlerinin içine baktı: hocalar talebetinin kafasma küçükten münasip tarzda bu — fikirleri solemalı... Sonra memleketlerde cinayet ve macera romanları yazılacağına o mütemadiyen saydığım fenalkları izah o eden kitaplar yazılmalı, filmler gösterilmelidir. Açık saçık kitaplar, hiliyeler, Eller ihtirası kamçılar, ahlâkı bozar, insanı çileden çı” karım, Velhasıl işte Bay ve Bayanlar, in- | sanlar terbiyeli ve namuslu olunca dün- ya yüzünde hakiki saadet teessüs ede- eker. Bay Hidayet (sözünü burada kesti. Biraz santa dostlara: Allha ısmarla. Beyoğlunda pazar akarmlarının ka « labalığı kayıyordu. O da bu cereyana uydu. Yolda arkasından bir kadm 688- lendi: — Hidayet. - Başını çevirdi: — Oo. sen misin Sabiha. . bu kadın uygunsuz ta- i, Gözleri bol sürme ve yüzü pudra ve kermızılla boyanmış ka» söyle keslkola yürüdüler. Sonra bir soka- ğa saptılar. Ve biribirlerine saymadık- ları küfür, bir para meselesinden dolayı söylemedikleri fena lâkırdı kalmadı. Bay Hidayet bu kadından yakasını kurtarın- İ ca gene yoluna devam etmek isterken tekrar bir kadın kolundan yapıştır — Yahu, sen ne ulanmaz adamsm.. O gece seni bekledim neye gelmedin? Şeyy.. vallahi Bayan Mürvet. bi- rine randevum vardı. : — Peki hangi gece geleceksin? Salı gecesi cicim... Hidayet, bu kadın. ayrıldıktan sonra diğer bir kadını kolumu tattu, Bu pek güzel, ağır kürklü, göğsünde piril parıl yanıp gözleri alan bir gerdanlık vardı. Bu kibar ve ağır tavırlı banımonun — Haydi benimle yürüyünüz... Bay Hidayet size Lebunde bir çay içireyim. — Aman Bay Melâhat.. Emriniz bas şen üstüne.. Çok © mülim bir işim var, Beriki koluna girmiş, sem sıkı tatmuş beralamıyorduz — Hayır bu deklili reddetmeyiniz. Siz çok sevimli bir © adamsınız. Öyle anlıyorum ki kadınlara kendinizi sev. dirmekten sonra naza çekmesini bili- yorsunuz. Beriki itiraz ettir x — Kat'iyyen kabul etmem Bay Me: Yhat size kargı öyle derin saygılarımı vardır ki... Bence bir kadın tevecclihü- nü İena kullanmak bir (o ahlâksızlıktır. Bunu ise büna lâyık göremezsiniz zan- mederim. — Peki öyleyse. o Mademki öyle... Haydi buymun apartmana gidelim. Bu gece bende kalmız... kendi yutar salkımı) sözüne uygun bir çok açık gözler de vardır.Cemiyet, şu- Dun bunun sırtından o geçi mış, Hidayet gibi hep kendi tarafına yonlan bu nalıncı ği Telefon 4 İttihadı Milli Türk Sigorta Şirketi ; Merkezi idaresi : Galatada Ünyon Hanında Acentası bukununyan şehirlerde sözüle sensen WE Bugünkü program ISTANBUL 12,30: Plâk neşriyatı. 18: Otel Tokatliyanda telsiz caz, 19,20: Çocuk sar ,59 Haberler sö li Son haberler. 71.30: Radyo €ez ve tango 175 Kiy. MOSKOVA 1724 1730: Parti yayımı, 1820; Moske n bir opera temsilini il ngilizce: Moskova ayakkabı 2405 Almanca, konferans. 823 Kiy. MOSKOVA (Simin) 351 m. kil 020 Bir konser mahli 32 Dane mesin 223 Kiy. VARŞOVA 1345 m. socukları) adi keş. 20081 rlaları plükter, 2040: Kü doktorun yürdemeısıdır — (konferan: Duyumlar. 21,15: leri yayım. 2 şam komser. 23: Duyumlar. 8 orkestemak, e küpe yayımı, tiyatro. 22: Gazete duyumları, 22,401 Piyano birliği. 24,151 Mantita cam le enrkrlar. 23,50: orkastram. 108: Duş 17,5: Çekçe dara orkestrası. 10054 Almanca yayım. 1880 iz sözler. 20,10: o Plük astrnst, 221 Slav mesikiek, relakatile selo konseri. 23: Duyumlar. 23,16: Plâk. 23.30: Rusça duyum lar, 1196 Kiy. FRANKFURT 281 m. 18,30: Kücük kemser, 19: Çocuk yayımı, Spor duyumları, 245 Gece mu ce konseri 850 Kiy. BRESLAV 316 m. 19: (Kameraden der Berge - Kaderaden der Not) adlı Skeç, 1950: Sözler, 20: Eski güzel valaler. Zi; Duyumlar, 21,15: Ulussl yayım. 21,58: Orkestra konseri, 23 Duyum İn. 73281 Dese. 740 Kiy. MÜNUH 408 m, 1830: Şarkılar. © 194061 Sözler. 19284 Radyoda futbol training. 10481 Duyumlar, 20: Gande mızıka. © 21: Duyumlar, 218: Ulusal yayım, 2155: Senfonik | fantaziler. 23: Duyular. 23,20: | Program aras Zât dans müsikisi. $74 Kiy. STUTTGART sim. 19,30. (Gesprnech im Alltag) adlı yayım. 20: Eğlenceli musiki. 21; Deyumlar. Zil8; Ulusal yayım. (Schiff ia nor), 2188: Orkes ira konseri. 2: Duyumlar. 23,301 Halk şarkı lar 2445: Şiirler. 1 — 31 Gece musikiri g Yölilliyet Asrın ümdesi “MİLLİYE T” tir. “ABONE ÜCRETLERİ : e için Hariç içim iie, vee Cbiühlaeker) geri verilen — Müddeti e 10 kuruştur. — ea veimaya mt ler ein geeii Gelen evrak Bi008 — İstan i geldim ben... Anadoluda 7 mlm — İyi ya.. paran vardır elbette. Olmasa bana lirayı sular mıydın? Nazmi birdenbire karar verdi: Pekâlâ. beni burada bekle... On dakika sonra gelirim. z Ve valizini alıp ranha)lebiciden İtti. Nazmi ken Sili — Ne tarafa gideceğiz? Şöyle... ği yi in” karanlık bir sokoğa girer. —O, sonra Tıbbi; ettiydi.. — dedi — simdi EE mel bir lâboratuvarı var. Zaten |. Sa bir o, bir de Gâlip adam e ip. şu Galip, ne ya- — Bir kulüpte ortaktır. - lak asma... Para kırdığı yarma Masalarında müthi, para dönü. yor. Makriköylü Refilanın saye sinde adam oldu işte,. Onun hikâ. yesi uzum... Kızile evlendi, dı, anasile ditetü kenet Kip hafta. metelik verdiği yok ya... Fahrün- nisa Merinosun metresidir. Neler işitiyordu! Hiç bir tarafında bir ışık gö- rünmeyen büyük bir evin kapısı önünde durdular. Nebil; — Bana bir sigara ver... — de- di — Ve sizarayi alınca yaktığı kibri- ti garip bir sallayışla lürdü; sonra sigarayı kısa nefeslerle çek- meğe başladı. Bu herhalde bir işa- ret olacaktı ki her tarafı karanlık evin kapısı hafifçe esneyivermişti. İçeri daldılar. Karanlıktı, Üç dört adım atınca alınbaşı bir perdeye çarpmıştı, Ne- bil bunu açınca gözkamaştıran bir aydmlığa girdiler. Burası bir koridordu. Tırabzon- ları billurdan, ceviz bir merdive- ne kırmızı bir yol halısı koymuş- lardı. Iki kat yukarı çıktıkları zaman iri yarı, ve kıllı bilel yapı: sından çok kuvvetli olduğu anlaş lan, kalpaklı, bet bakışlı bir adam karşılarına dikildi. Kii Nazminin kulağa iğil- — Gel... — Bilmeden söylüyorsun gali- ba. “Mabet,,e öyle kol sallaya sal- ya girilmez. başma on beş lira vermek lâzım. dife kaplanmış büyücek bir oda. Yüksek arkalıklı, geniş ve rahat sedirler yan yana | 8 ğ duvar boyunca | birat nalı yapıl- mıştı. Yerdeki — halı ve sedirleri kaplayan ipekli kumaş ta siyahtı. — On beş lira... Çok para be? — İstersen dönelim.. . Nazmi bu mâbedi merak etme- ğe başlamıştı. £ İzbandut herifin açtığı bir kapıdan girip siyah ipek- Ni bir elbise giymiş, saçları siyah, gözleri siyah güzelce bir kadının oturduğu masaya yaklaşınca otuz lirayı bayılmakta tereddüt etmedi. Kadın bir elektrik o düğmesine bastı, Bir iki dakika kadar beklediler, sonra; — Buyurunuz efendim... — de- di kadın — Nebil B., yolu biliyorsu- nuz. Dar bir sofadan bir başka oda- ya, oradan bir salona girdiler.Naz- mi ikleri yerlerin ( fevkalâde güzel döşeli olduklarını gördü: Rahat koltuklar, yer Şilteleri... Sedirler. Nihayet Nebil küçük bir kapıyı açarak; — Geç bakalım Nazmi ağabeyi- miz... — diye mırıldandı — işte mâbedimiz... Mâbet... Ortada yumurta şeklinde ve di- ğerlerinden daha alçarak bir se- dir gözüne ilişince durdu. Bu se- diri odaya girer girmez (o göreme- mişti. Çünkü odada yalnız tavan- dan sarkan kuvvetsiz bir ampulün koyu kırmızı bir İğ boğulan zayıf ışığı vardı. ; SS iöbilin dudaklarından bir şeh- SE limen sel) Ve Nazminin kolunu çimdikle- diz ; — Taliin varmış. Fahrünnisayı sun? kokain almaz mısın? — Yook! bir şey vardı ona burnunu dayaya- rak gerin bir nefes aldı.; — Ooh! Ve evvelkinden daha uzun bir nefes daha aldıktan sonra kalktı. Nazmiyi kolundan çekip karşıda bir sedire götürdü: — Oturalım... Fahrünnisa, bu sırada kalkmış ve çanakla beraber, çıplak kalça- larını fazla oynatan zıplamalı yürüyüşle odadan çıkmıştı. Nazmi, gözlerini onun kaybolduğu tarafa daldırarak sordu! — Ne yapacağız şimdi? — Kızlar gelecek. 7 4“