Milliyet 30 Mart 1935 sayfa 4 | Gaste Arşivi

30 Mart 1935 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

L NKT B MILLİYET CUMARTESİ 30 MART 1935 Oylar ve ki-ile. KANDIRICI SAN'AT “Romanların en acayibi hayat, tır...,, Her günün inanılmaz vakn_la.rlfı dolu olduğunu söylüyen ve şımd.ı- ye kadar türlü türlü ş.elşıll'erde kfn bilir kaç defa rugeld_ığıîmz bııdso: zün hayat hakkındaki hükmü b[i’g- rudur; ancak bundan _bsşka r de sanat telakkisinden ilham alı- yor ki işte o yanlıştır. Sadece l_ıa- yatın acayipliklerle dolu o_ldugıî- nu söylemiyor, romanların inanıl- maz şeyler anlattığını da ileri sü- ir nevi romanı, ŞU ılil .vı:;: :ıaturaliıt d_eışznlen ele alarak romanın gayesinin _.hagît"x olduğu veya muharririn gördüğü gibi anlatmak '(kelm.ı_emn' Şıe_r ile ti olduğ söyliyecek değilim. Bilakis; sanat- kâyrnî, içinde yaşadığımızla ılışııllt- siz bir âlem yaratmakta tamamıle yerbest olduğunu farzed eCEgııım. Evet, romancı (yahut şair, ayi ut ressam) isterse devlerden, _perıler- den söz açsın, bir tek kişinin koca bir orduyu, narin bir kız_ın bir ej- deri yendiğini anlatsın, yine .l_ıayat kadar inanılmaz bir şey vücude getiremez. Çünkü sanatin gayesi, inanılmaz şeyler yaruımağı değil- dir. Onun kaynağı, ışık, _bılme, an- lama isteğidir; demek ki o, en an- laşılmazı bile anlaşılır, en inanıl- mazı bile inanılır kılmağa _ç:ı_lı?ır. kuduğunuz roman, seyrettiğiniz t(z)ıblo sizi doğruluğuna, en u!?u ve basit bir işi en tabii vebasit .bır su- rette anlattığına ikna edemiyorsa ükmünüzü — verebilirsiniz: © ro- !;ıa.k;?: tablo muvaffak olmuş l:!ı- rer eser değildir (ve yahut ki siz — ona kanamadığınız için — onu ınlıyuııızm—mnuz)'.J Cıgrvnmıtös bi- tizeye varamıyacak olduktan son- ra eziyet çekmesi, — o basit ruhlu kimseler için anlaşılır, kabul edilir bir şey değildir. Her işin karma karışık, haksız — kanunlara göre geçtiği bu dünyadan sonra bütün kanunları muntazam ve haklı bir ahiret tasavvuru yine vüzuh iste- diğinden doğmamış mıdır? Sanat- le dinin bir kaynaktan çıktığını bi- İiyoruz. İnsan oğlu daima ışık pe- şinde koşmuş, anlamağa çalışmış- tır; dünyada olup bitenleri anlıya- madığı zamanlar, kendisince an - laşılır hayali âlemler yaratmıştır (hayal, hakikatten basittir). Basit ruhlu adamların okudu - ğu romanlardan biraz alay, biraz istihfafla bahsetmek âdettir; bu alayı ve istihfafı elbette ki bu sa- tırlarda da sezmek mümkündür; fakat bir parça dikkat edilirse on- ları yazdıran saikle öbürlerini yaz- drranım bir olduğu gözükür. Hiç yüphesiz kafaca biraz yükselmiş adam, fakir delikanlıların milyo- ner kızı ile evlenmesini beklemi - yor; fakat yine bir hak peşinde ko- şuyor. Örestes'in peşine düşen E- rinni'ler, Layd Macbeth'in ellerinde gördüğü kan lekeleri, adam öldü- renlerin çektiği nedameti mi tas- vir eder? yoksa adam öldürenler böyle şeyler yazıldığı için mi ne - damet duyarlar? burası pek belli değildir... Sanat izah eder. Yalnız şunu u- nutmamalı ki izah herkes için bir olmaz, Kimisi her şeyin inceden in- ceye tahlil edilmesini — beklediği hâlde kimisi için de bir işaret, ne iş gördüğünü pek de belli etmiyen bir istiare yetişebilir. Claudel'in sözünü yukarıda zikrettim: elinin dol sı ile her şeyi aydınlatı- zi, bir y _' rine saldıracağına inandırıyor: işte sa- natin kudreti. Homeros'un büyüklüğü Ahillevs veren sihirbaz şair, le mage, her - kesi memnun edemez. Onu anla - mak için bizde de görebilmek gü- ve Aias gibi l insanlar tasvir etmiş olnşum_dı değil, tanrıların hallerini hıl_e bize pek tabit diye kabul ettirebilme - sindedir. Çağımızın büyük Fransız şairi Paul Claudel: “O Poste! tu n'expligues rien, et — par toi tout devient explicable” (Ey şair! sen bir şeyi anlatmıyorsun ama senin- le — senin dokunmanla — her şey anlatrlabilir oluveriyor) der. Sanatin gayesi belki bizi, için - de yaşadığımız âlemden bir vakit için ayırmaktır; fakat götüreceği yer, kanunları aklımıza, sezgimi - ze daha uygun olduğu için bura - dan güzeldir. Baudelaire'in sevgi- lisini — yahut kariini — davet et- tiği memlekette her şey nizam ve intizam — içindedir: — “tout n'est gu'ordre.” Sanat hayatı tashih ederek, ka- bul edilir bir hale sokarak tasvir eder. Basit ruhlu kimseler dünya - nın insanca bir hbaklrlık üzerine kurulmamış olmasını bir türlü ka- bul edemediklerindendir ki onlar için yazılan romanlarda safliğı ile güzelliğinden başka bir şeyi olmı- yan kızlar milyonerin oğluna va - rır; akıllı ve civanmerd fakir de- likanlılar da yine bir milyonerin kızını alır. Bu “sevimli,, kahra - manların çektikleri bütün eziyet- ler, nihayet elde ettikleri saadet- le unutulmaz, izah ediliverir, Çün- kü bir kimsenin, hiç bir hayırlı ne- ilerlemiş olması lâzımdır. Onun bir tek sözüne kanabilmeli, kendimizi birakabilmeliyiz. Fa - kat bu da insanın ilerledikçe daha çabuk kandığı suretinde tefsir e- dilemez mi?.., Her ne ise, hayatta şaştığımız şeyler görünce: “Roman gibi!,, de- mek bence yanlış bir sanat telak - kisinden daar; bilakis, roman be- ni şaşırtınca, beni kendisine inan- dıramayınca: “Tuhaf! bu da ha- yat gibi karışık!,, derim. Nurullah ATAÇ TEPEBAŞINDA ŞEHİR İçtanbul Belidiyöst — Tiyatrosunda ehirTiyatrosu U';S;Gî A"'N M — ADAaMm Yazan: Nâzım Hikmet ,"uım .Y;almz bir hafta için... T 1607 * eransız Tiyatrosunda Gece saat 20 de- « UÜÇ SAAT 3 perde Yazan : Ekrem Reşit. Besteli- yen: Cemal Reşit, 2':;:; salı günü akşamı mevsimin son 1784 İşte bunlar o iyi idare edilemi- yen hürriyetlerin neticeleriydi. Ne;ıil, ısmarladığı bir tatlıyı ye- miş, kaşığı yalamakla dü. :ilı;denbiro Nazminin ko?ue:ışı:ıutu- — İster misin? — dedi — se- ninle “Mabet,,e gidelim. — Hangi mabede? — Merinosun evine canım... Sen df hiçbir şey bilmiyorsun? — İstanbula yeni geldim ben... Müellifi: d_ın az ötede durduğu zaman, Ne- hııl_ lninbm'ı koltuğuna slkı!tıı:ır:k itti. Nazmi şoföre bir lira uzatır- ken sordu: — Ne tarafa gideceğiz? — Şöyle.. , Ve.. karanlık bir sokoğa girer- en; —O, sonra Tıbbi di euiyd_i.. — dedi — ;ı’;ıeıîlî muel:e::ı- mel _'bır lâboratuvarı var. Zaten İ- Anadoluda idim, — İyi ya.. paran vardır elbette. Olmasa bana İirayı sular mıydın? Nazmi birdenbire karar verdi: — Pekâlâ.. beni burada bekle,., On dakika sonra gelirim. Ve valizini alıp muhallebiciden Ğidu. de bir o, bir de Gâlip adam — Galip... ha... şu Galip, Pıyor 0? — Bir kulüpte ortaktır, amı ku- lak asma... Para kırdığı yer evîdir. Masalarmfk müthiş para dönü- yor. Makriköylü Refikanın saye- ımı'!e adam oldu işte.. Onun hikâ- Yesi uzun... Kızile evlendi, - dı, anasile düstü kalt-tı. hir hafta- ne ya- Labar SF | Öz dilimizle | Büyük Türk Sözlüğüne doğru .. Dilimizin yeni ana çizgileri üs- tünde; — bocalamadan, sağa sola yalpa etmeden yürüyebilmesi için gerekli olan başlıca iş, artık bü- tünleştirilmiş oluyor. Şimdiye kadar eksik olan yanı- mız, bir söz kılavuzunun elimizde bulunmaması idi. Türk Dili Araş- tırma kur birkaç günd beri, gazetelere göndermeğe baş- ladığı listeler bu eksiğimizi de'or- tadan kaldırıyor. Bunlar içinde, osmanlıcadaki karşılıklarına çok uygun düşenleri olduğunu, söyle- LA NALINCI Hilmi Hidayet, çok uysal, pek gözü açık bir gençti. Esmerce, ufak tefelcti. Hasba güzeldi de... Onunla konuşup da manyatize olmıyan hemen hemen kim- ©p yoktur denilebilirdi. Sevimliliği bir- ae herkesin nabzına göre şerbet verme- si büyük — muvaffakıyetlerinden birini teşkil ediyordu. Hiç bir iş — tutmazdı. Başlıca ahlâk, faziletin ve müdafii olarak geçinir ve bununla şura- da burada övünerek iftihar ederdi. O- nun fikrine göre insanlar tamamile ah- lâk kitaplarının — yazdığı gibi namusu T , fazilet sahibi ve terbiyeli ol- mek, doğruyu söyl. k ol. Ş Sözgelı'î:' önerge kelimesi, “teklif,, in tam karşılğı olan “öne sürmek,, i, gözlerimizin önünde ve kafamı- zın içinde ne güzel canlandırıyor. Buna benzer, öztürkçe kökler- den gelme, hiç yadırgamadığımız, bellemekte güçlük çekmiyeceği- miz daha birçok — kelimeler var. Büyük Türk sözlüğü için yapılan çalışmaları, artık en — verimli bir çağına erişmiş sayabiliriz. Belki, umduğumuzdan daha kısa bir va- kit, “sözlük,;şün ortaya çıkması i- çin yetecektir. Baştaımanın bitirme demek ol- duğu günlerde yaşadığımıza inan- malıyız. Salâhaddin GÜNGÖR Oz Türkçe ile Bilmecemiz Osmanlıca karşılıklarını yazdığımız ke- limelerin öz türkçe mukabillerini bularak şek- limizin boş hanelerine yerleştiriniz ve kese -« rek “Milliyet bilmece memurluğuna” gönderi- niz, Doğru halledenl. k L hediyel, ve y uz. da kur'a çekili: y Müddet; Pazartesi günü akşama kadardır. Yeni bilmecemiz 12203 4056 18 91101i Ması iktıza ederdi. Bir gün ahbaplarından Ekrem beyin evine gitti. Salonda toplanmış çay içili- yordu. Onu görünce — herkes biribirini düğttü: — Ahlâk hocası geldi. 1 — Bu Bay fazilet avukatıdır. — Kötü kadınlar kâhyası işte bu a- damdır. Gibi fısıltılar işitldi. Hilmi Hidayet salonda bulunanların hepsini tanıyordu. Dostlarmın iltifatlarma ayrı ayrı muka- bele etti. Sonra birkaç — fincan çay içti. Birçok pasta ve bisküvi yedi, Artık çe- neleri açılmıştı. İ Muth Bay ve Bayanlar diye söze girişti: Dünya yüzündeki insanla- || rın eğer hepsi terbiyeli ve namuslu ol- saydı, kanurlar, makkereler ve hapis-” haneler ve idam sehpaları icat olmazdı. diyorum ben, siz ne dersiniz? ) Hazır bulunanlardan biri tasdik etti: | — Doğrudur Bay Hidayet... ı — Hah... iş böyle olunca efendim hü- | kümetlerin birçok — masraflar.na, bu u- ( ğurda birçok uğraşıp cidinmelerine ne lüzum vardır. Herkes işn , gücünü bil- melidir. Bir kimsenin — diğer bir şahsın ne parasında, ne — malında, ne de kadı- nında gözü olmalıdır. Vaziyet bu şekle girerse hükümellerin vergi tahsilinde bile emek sarfetmiyecekleri de düşünü- lür. Kendini bilen — her mükellef gidip | vaktinde vergisini verir; öyle değil mi? Çünkü şahsın borcunu yemeğe tenezzül 8 — Siyah 4. Köpek 2. 9 — Nota 2. Aşikâr 4. 10 — Duyar 3. Bir renk 5. 11 — Nota 2. Terzinin en işine yarayan âleti 5, Yama 2. YUKARDAN AŞAĞI 1 — Çörek 4. İptida 3. Yet 2. 2 — Arkadaş 2. Milliyetin yeni adı 3, Kır- mızı 2. b 3 — Bir rakam 2. Bir vekilimizin soyadı 4, 4 — Elması ile meşhur bir memleket 6. 8 — Nota 2. Cet 3. 6 — Alim 6 7 — Asyada bir devlet 3. Şişenin tepesin- de 4. 8 — İsimleri sıfat yapan edat 2. Kimse 3, 9 — Eski bir Türk medeniyeti 3. Ayı yu- vası 2. 10 — Trabzonlu 3. Çabuk 3. Doğurtan 3. 11 — Bir yaz meyvası 5, Yama 2. — Hoş... Fahrünnisanın ona metelik verdiği yok ya... Fahrün- nisa Merinosun metresidir. Neler işitiyordu! Hiç bir tarafında bir ışık gö- rünmeyen büyük bir evin kapısı önünde durdular. Nebil; — Bana bir sigara ver... — de- di — Ve sizarayi alınca yaktığı kibri- ti garip bir sallayışla — söndürdü; sonra sigarayı kısa nefeslerle çek- meğe başladı. Bu herhalde bir işa- ret olacaktı ki her tarafı karanlık evin kapısı hafifçe esneyivermişti. İçeri daldılar. Karanlıktı. Üç dört adım atınca alınbaşı bir perdeye çarpmıştı, Ne- bil bunu açınca gözkamaştıran bir aydınlığa girdiler. Burası bir koridordu. Tırabzon- ları billurdan, ceviz bir merdive- ne kırmızı bir yol halısı koymuş- lardı. İki kat yukarı çıktıkları zaman iri yarı, ve kıllı bileklerinin yapı- sından çok kuvvetli olduğu anlaşı- lan, kalpaklı, bet bakışlı bir adam karşılarına dikildi. Nebil, Nazminin kulağına iğil- di? 1 E ha l ai e İ -ı etmiyen bir adam hükümete karşı olan 2 D a a mslm | | borcunu tahsildarın — istemesine lüzum 3 ı | (B( L | örmeden götürüp dairesine tesim e- 4 ASAT LO der. Emin olun ki, o zaman hükümetlerin, sial |D | | *nerasim programlarını tatbikten başka (A EKLIEEELIL düşünecekleri bir şey bulunmazdı. — 7 M Si M | Salondakilerden Bay Ali Rıdvan şöy- Ş | İe itiraz etli: İ g | D Nİ | (m — Harp meseleleri ne o__acak_. Ca 5| ma| | E L Harp meseleleri mi... amma 10f M ( O yap ha.,. Canım onların gcğkğnhîâ; ni M tadan kalktıklarını bilmiyor g0i &v0 | söylür Cemiyeti Akvam su SOLDA NSAĞA salâh kongreleri ve tahdidi teslihat ee seleleri hep dünya — yüzündeki harp lâ- 1 — Umumi 5, Hususi 4 l1 ortadan kalktıklarıma, bun- 2 — Yemek 2. Milliyetin yeni adı 3, kizazi milletlerin temamile iktisadi 3 — İsim 2, Eser 2. erle uğraşacaklarına delâlet etmez 4 — Bir vasıtai nakliye 8. l'î!' 8 — Valide 3. Emin 6. ınıw — Bay Hidayet, galiba gaze- 6 — Ayı yuvası 2. Kayık 3. Erkek 2. ormiuz? 1 — Kamör & Eğri kulüklü edr & NaPrar nn ğ ben, ayaklı Hidayet — gazete mi... — be Közbüradış Ve yü_n_ıye:uhırı?:: çeT Onun na donuyum... Unun içın eğer dediğit Dayğe iffet ve ahlâk duygu- şekilde fert namus, ve benliği kuvvet- lenirse o zamân mükemmel cemiyetler doğar ve bu cemiyetleri teşkil eden hü- kümetler de kavgayı ahlâk ve terbiyeye vardır. Gene hazır bulunanlardan Bay Nâsır ©: mh : vare Peki ama, bu — dediğiniz şeylerle nasıl uğraşmalı, bu — | lıkları nasıl tedavi etmelidir dersiniz? — Efendim... Bir kere — mekteplerde — Gel... — Bilmeden söylüyorsun gali- ba. “Mabet,,e öyle kol sallaya sal- ya girilmez. Adam başına on ,beş Hira vermek lâzım. — On beş lira... Çok para be? — İstersen dönelim.. . Nazmi bu mâbedi merak etme- ğe başlamıştı. — İzbandut herifin açtığı bir kapıdan girip siyah ipek- h bir elbise giymiş, saçları siyah, gözleri siyah güzelce bir kadının oturduğu masaya yaklaşınca otuz Hirayı bayılmakta tereddüt etmedi. Kadın bir elektrik — düğmesine bastı. Bir iki dakika kadar beklediler, sonra; — Buyurunuz efendim... — de- di kadın — Nebil B., yolu biliyorsu- nuz. Dar bir sofadan bir başka oda- ya, oradan bir salona girdiler.Naz- mi geçtikleri yerlerin fevkalâde güzel döşeli olduklarını gördü: Rahat koltuklar, yer - şilteleri... Sedirler. Nihayet Nebil küçük bir kapıyı açarak; — Geç bakalrm Nazmi ağabeyi- miz... — diye mırıldandı — işte KESERi hocalar talebesinin kafasıma küçükten eai fikirleri sokmalı... de cinayet ve macera münasip tarzda bu Sonra memleketleri 1 ISTANBUL: 12,30: Plâk neşriyatı, 18: Otel Tokatliyanda: nakil, Çay saati - telsiz caz. 19,20: Çocuk sa- ati - hikâyeler - Mesut Cemil, 19,50 Haberler 20: Keman solo - Neşat - piyano ile. 20,30: Havayan kitar Siret ve arkadaşları. 21: Sak- sofon, Çimbaline, ksilofon solo (plâk). 21,20 Son haberler. 21,30: Radyo orkostrası. 22: Radyo caz ve tango orkestrası, 175 Kly. MOSKOVA 1724 nakil. 23.05: r « r K * B 17.30: Parti yayımı, 18,20: Moskı pe saydığım fenalıkları izah ; eden'u!(ıtapıaf Destalak biz oyira temdllirt -i 'e Tni Bünler!. gö T DAçık | tüzi İ saçık kitaplar, hikâyeler, filmler ihtirası kamçılar, ahlâkı bozar, insanı çileden çı- karır. Velhasıl işte Bay ve Bayanlar, in- | sanlar terbiyeli ve namuslu olunca dün- ya yüzünde hakiki saadet teessüs ede- cektir. Bay Hidayet — sözünü burada kesti. Biraz sonra dostlarma: Allaha ısmarla- dık diyerek çıktı. Beyoğlunda pazar aksamlarının ka - labalığı kaynıyordu. O da bu cereyana uydu. Yolda arkasından bir kadm ses- lendi: — Hidayet.. . Başını çevirdi: — Oo.. sen misin Sabiha.. . Sabiha dediği bu kadım uygunsuz ta- kımımdan biriydi. Gözleri bol sürme ve yüzü pudra ve kırmızılıkla boyanmış ka- riyle kolkola yürüdüler. Sonra bir soka- ğa saptılar. Ve biribirlerine saymadık- ları küfür, bir para meselesinden dolayı söylemedikleri fena lâkırdı kalmadı. Bay Hidayet bu kadından yakasını kurtarın- ca gene yoluna devam etmek isterken tekrar bir kadın kolundan yapıştı: — Yahu, senne utanmaz adamsın.. O gece seni bekledim neye gelmedin? — Şeyy.. vallahi Bayan Mürvet.. bi- rine randevum vardı. : iüdl — Peki hangi gece geleceksin? Salı gecesi cicim... Hidayet, bu kadın ayrıldıktan sonra diğer bir kadını — kolunu tuttu. Bu pek güzel, ağır kürklü, göğsünde pırıl pırıl yanıp gözleri alan bir gerdanlık vardı. Bu kibar veağır tavırlı hanım onun gözlerinin içine baktı: — Haydi benimle yürüyünüz... Bay Hidayet size Lebunde bir çay içireyim. — Aman Bay Melâhat.. Emriniz ba- şım üstüne... Çok — mühim bir işim var. Beriki koluna girmiş, sım sıkı tutmuş bırakmıyordu: — Hayır bu veklifi reddetmeyiniz. Siz çok sevimli bir — adamsınız. Öyle anlıyorum ki kadınlara kendinizi sev- dirmekten sonra naza çekmesini bili- yorsunuz. Beriki itiraz etti: x — Kat'iyyen kabul etmem Bay Me- Yâhat size karşı öyle derin — saygılarım vardır ki... Bence bir kadın teveccühü- nü fena kull. k bir lâksızlıktır. Bunu ise bana lâyık göremezsiniz zan- nederim. — Peki öyleyse... Mademki öyle... ei fabrikaları, 24.05 Almanca, konferans. 823 Kiy. MOSKOVA Ç(Stalin) 361 m. 19.30: Bir konser nakli, 22: Dans musi- kisi, 223 Kiy. VARŞOVA 1345 m . 18.15: Viyolonsel — konseri, - Sözler -» plâk, 20.25: Duyumlar. 20,38: Lembergden naklen karo konseri. Sözler, Zi 15: sumle- nik konser. 23,30: Şiirler, — 23,45: Sözler. 24: Tayyare bahisleri, 24,05: Salon musiki- si, Kliy. LEİPZİG 382 m . 18,20: Ev musikisi. 18,50: Aktüalite. 19: (Biz, amele çocukları) — adlı skeç. 20,05: Halk şarkıları plâkları, 20,440: — Kimyager doktorun yardımcısıdır. — (konferans). 21: Duyumlar. 21,15: Ulusal yayım, 21,55: Ak- şam konseri. 23: Duyumlar. 23.20: Sözler. 23,35: Fenlandiya şarkıları. 24,18: Gece mu sikisi. 545 Kiy. BUDAPEŞTE 550 m. 18: Sözler, 18,30: Cingene 19,45: Spor duyumları, 20: Amele yayımı, 20,30: Bertha orkestrası. 21: Küçük tiyatro 22: Gazete duyumları, 22,40: Piyano birliği- le şarkrlar, 23,30: Plâk, 24,15: Mantits caz örkestrası. 1,05: Duyumlar , Kiy. PRAG 470 m. 16,55: Kurtet konser. 17,45: Çekçe dera 18: Kosiçeden: Radyo — orkestrası. 19,05: Amele yayımı. 19,15: Almanca yayım, 19,5€ Duyumlar, 19,55: Plâk, sözler, 20,10: Plâk 20,30: Radyo orkestrası. 22: Slav — musikisi, 22,35: Orkestra refakatile solo konseri. 231 Duyumlar. 23,15; Plâk. 23,30: Rusça duyum lar. 1195 Kiy. FRANKFURT 251 m. 18,30: Küçük konser. 19: Çocuk yayımı, sözler. 20: Şen havalar. 21: Duyumlar: 21,15 Ulusal yayım. 21,55: Breslavdan — nakil. 23: Aktüalite. 23,15: Düyumlar, 23,20: Oda mu- sikisi. 23,45: Spor duyumları. 24: Gece mu- sikisi. 1: Gece konseri 950 Kiy. BRESLAV 316 m. 19: (Kameraden der Berge - Kameraden der Not) adlı Skeç. 19,50: Sözler, 20: Eski güzel valsler. 21: Duyumlar, 21,18: Ulusal yayım. 21,55: Orkestra konseri. 231 Duyum lar, 23,25: Duus. 740 Kiy. MÜNİH 408 m, 18,50: Şarkılar. — 19,05: Sözler. 19,28: Radyoda futbol trainingi. 19,45: Duyumlar,. 20: Gando mızika. — 21: Duyumlar. 21,15: Ulusal yayım. 21,55: Senfonik — fantaziler. 23: Duyumlar. 23,20: Program arası. 24 dans musikisi. 574 Kliy. STUTTGART 523 m . 19,30: (Gespraech im Alitag) adlı yayım. 20: Eğlenceli musiki. 21: Duyumlar. 21,15: Ulusal yayım. (Sehiff in not). 21,55: Orkes tra konseri. 2: Duyumlar, 23,301 Halk şarkı- ları; 24,45: Şiirler. 1 — 3 : Gece musikisi, Ylilliyet Aırmıımdeıî“MlLLlYET" tir. (Mühlacker) Haydi buyurun — ap, Bu gece bende kalınız... Bay Hidayet güldü. — Kadının çekti- ği tarafa doğru mecburen yürüyormuş göründü. İçimizde namusun ve ahlâkım müdafii görünüp (âleme verir talkını, kendi yutar salkımı) sözüne uygun bir çok açık gözler de vardır.Cemiyet, şu- ABONE ÜCRETLERİ : Tı'ırlıîık için H'E' 2" Gi e — goe öea Sİl 7 50 4 — Ha işm 28 — geri verilmez.— Müddeti Gölen evrak 10 kuruştur.— Gazete ve nun bunun s: lan il mış, Hidayet gibi hep kendi tarafına j yontan bu nalıncı keserlerinden büyük İttih geçen T ait işler için müdiriyete '.i- Haa a Gezetemiz lânların mes'ü- liyetini kabul etmez. adı Milli Türk Sigorta Şirketi Herik ve hayat üzerine sigorta muı.mel?l_eri iı:fı_ eyleriz. Sigortaları halk için müsait şeraiti havidir Calatad A Merkezi idaresi : İ Ünyon H! Acentası bulunmayan şehirlerde acenta uanmıktudn. Telefon : dife kaplanmış büyücek bir oda. Yüksek arkalıklı, geni_; ve ?ıh_ıt sedirler yan yana getirilmiş, üç duvar boyunca — bir at nalı yıpıl: mıştı. Yerdeki — halı ve ıe_dirlerı kaplayan ipekli kumaş ta sıyalıtg. Ortada yumurta şeklinde ve di- ğerlerinden daha alçarak bir se- dir gözüne ilişince durdu. __Bu se- diri odaya girer girmez — göreme- mişti. Çünkü odada yalnız tavan- dan sarkan kuvvetsiz bir ampulün koyu kırmızı bir ı'ılâajıırh boğulan ok zayıf ışığı vardı. z : Nebilin dudaklarından bir şeh- vet iniltisi çıktı : — Oh şekerim.. oh! ğ Ve Nazminin kolunu çimdikle- di: l— Taliin varmış. Fahrünnisayı 3i ”Fahr’ı'l'mniayı çıkarmışlar...Ne- reye çıkarmışlar? Nerede bu Fah- rünnisa?,, diye düşünürken yarı ka- ranlığa adam akıllı _dw gözleri, yumurta şeklindeki sedit- rin üzerinde oturan çırıl çıplak ga TemRbe ge Üİ At e. iz sene, onu hiç değişi mişti galiba... Yahut bu karanlık onutaze — gösteriyordu. '.Bı_idış kurmuştu ve tam göbeği üstünde duran sırlı kâseye benzer kocaman u d MİLE < 4.4887 3 y ğ GÜL <& 1608 — Haydi... — dedi Nebil — ev- velâ sen git. — Ne yapacağım orada? sun? kokain almaz mısın? — Yook!. Kulak kulağa konuşuyorlardı. Nebil, “nbdı.lı:., de.rdşgıi dud;l:!;_— rını oynatarak üç attı. - beğinde kabda limonata İ- çin kullanılan — kamışlara benzer bir şey vardı ona burnunu dayaya- rak derin.bir nefes aldı.; — Ooh! Ve evvelkinden daha uzun bir nefes daha aldıktan sonra kalktı. Nazmiyi kolundan çekip karşıdı bir sedire götürdü: Fahrünnisa, bu sırada kalkmış ve çanakla beraber, çıplak kalça- larını fazla oynatan zıplamalı lnf yürüyüşle odadan çıkmıştı.Nazmi, gözlerini onun kaybolduğu tarafa daldırarak sordu: — Ne yapacağız şimdi? — Kızlar gelecek.. . — Ben gidiyorum.. — Neye delirdin mi? orkestrası, , (Bütmedi) ——

Bu sayıdan diğer sayfalar: